Küçük ayrıntılardan devasa stratejiler çıkarmak, bağlamından koparılmış bir sözü alarak yazarını mahkûm etmek veya bir düşünce sistemi hakkında hüküm vermek her şeyden önce vukufiyet eksikliğine işaret eder. Kifayetsizlik bir yana hakikati çarpıtmak gibi sonuca vahim götürebilir.

Fakat küçük ayrıntıların büyük resmin habercisi olduğu da başka bir gerçek. Dünyada yaşadıklarımıza bakarak hiçbir şeyin açıklandığı gibi olmadığını, mutlaka gizlenen bir boyutunun, gerekçesinin olduğunu en azından kendi hayat tecrübemizden biliyoruz. Söz gelimi "11 Eylül olaylarını kimin, neden gerçekleştirdi"ği sorusuna verilen cevapların resmi açıklamalardan ibaret olmadığını en azından sonuçlarına bakarak çıkarsama yapabiliriz.

11 Eylül'ü milat sayarak "terörle küresel savaş" stratejisini uygulamaya koyan Amerikan yönetimi hakkındaki kuşkuları giderecek makul gerekçelere sahip olmadık. Hz. İsa'ya atfedilen bir sözü hatırlatır biçimde "ya bizdensin ya terörden yanasınız" tehdidi ile küresel hegemonyasını pekiştirmeye çalışan Amerika'nın önünde pek de engel yoktu. Zaman geçtikçe gücün zafiyetleri ortaya çıkmaya başladı, rakipleri de on yıl öncesine kadar daha güçlü olduklarını gösterdi. Dahası Amerika'nın alternatifsizliği tartışılır hale geldi. Uluslararası sistem yeniden tanımlanma, düzenlenme öncesi rakip güçler yeni ittifaklara doğru gidiyor. Henüz hiçbir ülke Amerika'yı açıktan karşısına alacak güçte olmasa da muhtemel bloklaşmaları kestirmek hiç de zor değil.

Büyük hesaplaşma (önceden paylaşım deniyordu) öncesi Amerika'nın Ortadoğu'ya (Irak), Orta Asya'ya (Afganistan) ve Orta Avrupa'ya (Kosova) yerleşmesini, daha açık ifadeyle işgal etmesini meşrulaştıran 11 Eylül saldırıları tesadüfün eseri olabilir mi? ABD gibi küresel bir güç bir olayla tüm stratejik hesaplarını bir kenara bırakıp bir gecede strateji değiştirebilir mi? Bunun imkansızlığını tartışmaya bile gerek yok.

Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi (PNAC-Project fort The New American Century) çalışmasında 11 Eylül'den önce yapılan tespiti burada tekrarlamakta yarar var: Amerikan ordusunun yeni bir Pearl Harbor'a ihtiyacı var. Hazırlayanlar arasında Paul Wolfowitz, Donald Kagan, Rober Kagan, Mark Lagon gibi Bush'un yakınındaki isimlerin yer aldığı rapordaki tespiti doğrulayan bir itiraf seçim öncesi McCain'den geldi. "Uzun vadede devrimci değişimi gerektirse bile, geleceğin dönüşüm sürecini Pearl Harbor türü kolaylaştırıcı bir felaket"in tetikleyici etkisinin ne denli gerekli olduğunu savunan ya da işaret eden 11 Eylül'den tam bir yıl önce yayınlanan raporun ne anlama geldiğini en azından yaşanan süreçte daha iyi kavrayabiliyoruz.

ABD başkanlık yarışının Cumhuriyetçi adayı McCain'in danışmanı Charlie Black'in uluslararası ekonomi dergisi Fortune'da yayınlanan açıklaması, bu raporun sadece küresel stratejiler açısından değil Amerikan iç politikasındaki iktidar savaşı açısından da ne anlama geldiğini göstermeye yetiyor. Danışmanın tespitleri bir itiraf gibi: Seçim sürecinde Amerika içinde meydana gelecek bir terör olayı kendi adaylarının avantajlı konuma geçmesini sağlayacakmış. Bununla da yetinmeden açık yüreklilikle örneklemeye bile gidebiliyor. Pakistan'da Butto'nun suikast sonucu öldürülmesi adaylarının öne geçmesinde çok etkili olmuş. Burada dikkat çeken husus terör ve siyasi mücadele bağlantısının geçmişe yönelik olarak tesadüfi bir çakışmadan söz edilmiyor. Geleceğe ilişkin projeksiyon yapılarak ne olursa seçimleri kazanacaklarının ipuçlarını veriyor.

İnsanın kanını donduran bu açıklık ( siyaset sosyolojisinde Amerikanın "itirafçı toplum" olarak tanımlandığını da hatırlatmak yararlı olabilir) itiraf olduğu kadar hem geçmişe yönelik hem de geleceğe ait stratejilerin şifresi olarak da pekala okunabilir. İsterseniz seçim sürecinde Amerika'da yaşanacaklar açısından bir "ihbar" olarak da nitelenebilir.

Tüm bunlardan daha vahimi veya daha açıklayıcı olanı; uzun vadede Amerikan ekonomisini neyin tehdit ettiği sorusuna ve-rilen cevap olsa gerek: ekonomini önündeki en büyük tehdit radikal İslamcı aşırılık…

Savaşa endekslenmiş bir ekonomiden söz ediyoruz artık.

Amerika'nın işgal stratejisi jeoekonomik kaynakların ele geçirilmesi, muhtemel küresel rakipleriyle pazarlık masasında enerji musluklarını denetimine almış olarak oturma olarak okunduğunda iç politika ile (İslamcı) terörle küresel mücadelenin anlamını çözmemek için kafayı kuma gömmek gerekiyor. 11 Eylülü kimin yaptığı sorusunu sormanın bir anlamı kalıyor mu bundan sonra?