Türkiye'yi seçim sonrasında bekleyen sorunlar, liste hangi başlıklarla adlandırılırsa adlandırılsın demokratikleşme ve saydamlaşma olarak özetlenebilir. Bu konularda atılan her adımın Türkiye'de yaşayanlara olduğu kadar Türkiye'nin dünyadaki yaşama biçimi üzerinde de katkı sağlayacağı açık. Dolayısıyla atılan her adım, bundan sonra bir yandan Türkiye'nin dış politikasını daha fazla belirleyecek, dış politika da iç yapısını daha fazla etkiler hale gelecek.

Türkiye'nin bir-iki yıllık dış politikasının öncelikleri, iki eksende fazla yoğunlaşacak gibi gözüküyor. Bu eksenlerden birisi, Ortadoğu'daki olası gelişmeleri yönlendirme politikası. ABD'nin kısmen çekileceği Irak'ta hem Iraklıların kendi güvenliklerini tesis etmeleri sürecine hem de Türkiye'nin bir tehdit değil yapıcı oyuncu olduğu iknasına ilişkin politikalara devam edilecek. Bu siyasetin diplomatik, insancıl, ekonomik ve ticarî boyutlarının somut gelişmelere dönüşmesi bekleniyor. Benzer girişimlerin Suriye, İran ve hatta İsrail ve Filistin ile geliştirilmesinin yolları denenmeli. Birbiriyle çatışan taraflarla kısmen de olsa eşit yakınlıkta kurulabilecek daha derin ve sadece stratejik dengelere dayalı olmayan ilişkilerin, kendi aralarındaki sorunları çözmelerine katkı sağlayacağı hesaplanabilir. Bu eksenin en önemli değişkeni, şiddet uygulama ya da şiddete başvurma tehdidinde bulunan her Ortadoğu devleti ya da partisinin karşısında tavır alabilme kapasitesi. Dış politikanın ikinci ekseni ise "Batı" ilişkileri. Bunlardan yaşamsal önemde olanının AB ile ilişkiler olduğu hatırlatılmalı. Bloke edilen müzakere başlıklarının üzerindeki şerhlerin kaldırılmasını sağlayacak, Brüksel'den bir türlü gelemeyen tarama raporlarının gelmesi için baskı yapacak, içeride hızla reformlara devam edecek, Avrupa kamuoylarını etkileyecek inandırıcı projeler geliştirecek planlamalara ihtiyaç var. Kısacası AB üyelik iradesinin daha keskin biçimde ortaya konulması gerekiyor. Bu iradenin Türkiye içinde de güçlendirilmesi gerek. AB üyeliğinin kişilerin ve kurumların yaşamlarında ne gibi değişiklikler vaat ettiği, hem içeride hem de dışarıda yeniden anlatılmalı. Üstelik AB projesinin bir hükümet değil, ülke projesi olduğundan hareket edilmeli, dolayısıyla Avrupa ve Türkiye'deki tüm faaliyetler çok katılımcı bir düzeyde yeniden yaşama geçirilmeli. Buradaki değişken ise bazı AB ülke ya da halklarının olumsuz tutumlarından bağımsız davranabilme kapasitesi. "Batı"nın diğer ayağı olan ABD ile zaten uzlaşı çizgisine oturmuş ilişkilerin artık fiilî alana yansıyacağı söylenebilir. Bu çerçevede "Kıbrıs" konusu hariç NATO'da ya da başka zeminlerde Türkiye sorun çıkarmayacak, ABD de Türkiye'nin Ortadoğu ve AB ilişkilerinde kolaylaştırıcı oyuncu olacak gibi.

Şimdiye dek sürdürülen dış politikadaki en temel eksiklik olarak görülen, "Doğu" eksenindeki girişimlerin AB ile yakınlaşma lehine fazla kullanılmamış olmasıydı. Umalım ki bundan sonra bu kopukluk ortadan kalksın, biri diğerinin referansı olsun ve hepsinin başarısının "iç"ten geçtiği geniş kitleler tarafından da anlaşılsın.
PROF. DR. BERİL DEDEOĞLU

Kaynak: Zaman