Türkiye'nin önümüzdeki yirmi yıl içinde nasıl gelişeceği konusu dünyayı da yakından ilgilendirmeye başladı. Bunun, jeostratejik konumumuz ve önemli bölgesel etkileri olan değişim potansiyeline sahip olmamızın bir sonucu olduğu aşikar.
Özetle, ekonomisi hızla büyüyen, tüm zorluklara rağmen toplumsal açıdan gelişen, bu arada çok sayıda olumlu ve olumsuz iç dinamiğe sahip bir ülke olmamız, gözlerin bize dönmesini kaçınılmaz kılıyor.
ABD'deki Ulusal İstihbarat Konseyi'nin (NIC) yayımladığı "Küresel Eğilimler 2025" adlı raporun Türkiye hakkındaki değerlendirmelerini de bu çerçevede görmek gerekiyor.
"Gelecek bilimi" diye bir şey elbette yok. Olsa olsa, mevcut trendlerden hareketle gelecek konusunda bilinçli bazı tahminlerde bulunabiliriz. Söz konusu raporun giriş yazısını yazan NIC Başkanı C. Thomas Fingar da zaten buna işaret ederek, "falcılık" yapmadıklarını ortaya koyan ifadeler kullanma ihtiyacını duymuş.
İstihbarat raporunda öznellik
Son 20 yıl bile, gelecekle ilgili tahminlerin ne denli hatalı olabileceğini ortaya koydu. 1988 yılının perspektifinden bakıp da Doğu Blok'unun bu kadar kolay çökeceğini kaç kişi tahmin etti? "Komünist Çin" ile "fukara Hindistan"ın üretim ve enerji kullanımı açısından "kapitalist Batı"nın en zorlu rakipleri olacağını kaç kişi gördü?
"Hemen hemen hiç kimse" diye yanıtlarsak fazla yanılmış olmayız. Fakat, buna bakarak, "Bu raporların anlamı yok" demek de yanlış olur. Bütün mesele bu çalışmaları değerlendirirken çerçeveyi doğru oturtmaktır.
Yukarıda belirttiklerimiz bunun bir ayağı. Diğer ayağı ise bu tür raporların, bir yerde, gelecekle ilgili öznel beklentileri, umutları ve kaygıları yansıtmalarıdır. Aslında çok sayıda ilginç unsur içeren NIC raporuna da bu gözle bakmakta yarar var.
Dinamikler göz ardı ediliyor
Peki, Türkiye hakkındaki projeksiyonları ne bu raporun? Söylenen özetle şu:
Türkiye'nin 15-20 yıl içinde İslami ve milliyetçi dinamiklerin güdümünde, ancak moderniteye yatkınlığı nedeniyle İslam dünyasına örnek bir ülke olarak ortaya çıkması olasılığı bulunmaktadır.
Aynı şekilde, önemli ekonomiler arasına girmesi ve yükselen bir orta sınıfa sahip olması, Türkiye'ye Ortadoğu'da artan bir rol sağlayacaktır. Bu arada, AB perspektifinin zayıflayıp zayıflamaması, Türkiye'deki siyasi reformlar ve insan haklarıyla ilgili gelişme sürecini saptayan ana etken olacaktır.
Görüldüğü gibi, raporda günün siyasi tartışmalarından hareketle gelecek için tahminlerde bulunuluyor. Ancak, Türkiye'nin sosyolojik dinamikleri göz ardı ediliyor. Örneğin, "orta sınıfın yükselişinden" bahsediliyor ama bunun, Avrupa'da olduğu gibi, laik düzeni ve demokrasiyi takviye edecek bir gelişme olduğuna işaret edilmiyor.
Siyasi değil sosyolojik bakmalı
Kısacası, karmaşık iç dinamiklerimizin sentezinden illa da laikliği, demokrasiyi ve reform sürecini zayıflatacak bir sonucun çıkmayabileceği hususu yeterince irdelenmemiş. Oysa aşağıdaki senaryonun gerçekleşme olasılığı da var bizce:
Türkiye 2025'te, inançlılar ile inançsızların hakkının çağdaş ve eşitlikçi bir laiklik anlayışı çerçevesinde anayasal teminat altına alındığı, farklı dini ve etnik unsurların insan ve demokratik temsiliyet haklarına saygı duyulduğu Batılı anlamda bir ülke de olabilir.
Türkiye'nin iç dinamiklerini, "siyasi" değil de "sosyolojik" mantıktan hareketle değerlendirirsek, bundan 20 yıl sonra bizim bu senaryomuzun gerçekleşme olasılığının daha yüksek olduğunu bile söyleyebiliriz. Ama dediğimiz gibi, hiçbirimiz sonuçta "gelecek bilimcisi" değiliz.
Kaynak: Milliyet