Zihinlere Vurulan Pranga: Kelimeler ve Kavramlar

Hayat algımızı oluşturan, davranışlarımızın psikolojik zeminini oluşturan, ahlaki yapımızın payandası olan ve ilişki ve iletişimimizin vazgeçilmezi kelime ve kavramlardır. Varoluşumuzun anlamını oluşturan bu kelime ve kavramlar üzerine ise pek düşünmeyi sevmeyiz!

Hâlbuki psikolojik, sosyal ve siyasi mühendislik kurguları yine bu kelime ve kavramlar üzerinden gerçekleştiriliyor. Karşı olduğunuz bir görüş, düşünce ve felsefi akımı zamanla savunur hale geliyorsunuz; bu nasıl olmaktadır, düşünülmeye değmez mi?

Bir aydınlanma mı yaşıyorsunuz, yoksa farkında olmadan mühendislik uygulamasına mı tabi tutuluyorsunuz?

Bu önemli olguyu bir kez daha yeniden gündeme taşıyarak sahip olduğumuz kelime ve kavramların ne kadar bize ait olduğu konusunu tartışmamız kaçınılmaz olmalıdır. Çünkü bize ait olduğunu sandığımız kelime ve kavramlar eğer bize ait değilse; gerçekten başımız belada demektir! Psikolojik, sosyolojik ve siyasi mühendislerin işini kolaylaştırmış sayılırız.

Bu güne kadar meydana gelen siyasi ve sosyal olguları doğru bir okumaya tabi tutamadığımız gibi bundan sonra meydana gelebilecek siyasi ve sosyal olguları da doğru okumaya tabi tutamayacağız demektir…

Varlığın bir ruhu olduğu gibi kelime ve kavramlarında bir ruhu vardır. Fakat bu ruh etkilenime ve etkilemeye açık bir pozisyon taşır. Varlığın ruhu nasıl ki varlığın zeminini oluşturuyorsa kelime ve kavramların ruhu da kelime ve kavramların ortak zeminini oluşturur. Bu zemini besleyen farklı etkenleri hesaba kattığımız zaman kelime ve kavramların anlamları üzerine nasıl bir titizliğe sahip olmamız gerektiği açığa çıkar!

O zaman bu kelime ve kavramların bağlı bulundukları zemini doğru etüt etmeliyiz. İnsanlar gibi kelimelerin ve kavramlarında bir tarihi vardır. Kavramlar ve kelimeler de bir ortama doğarlar. Ve bu ortamın rengini alırlar! Ortamı etkileyen bütün faktörler kelime ve kavramların oluşumunu da etkileyecektir. Demek ki kelime ve kavramların bir tarihi bulunmaktadır. Bu ilkeyi unutmadan yola devam edelim.

Her kelime ve kavram bir tarihe sahipse o tarihin sağladığı bir psikolojiyi de taşır. Psikoloji iki eksende önem kazanır. Birincisi kelime ve kavram içsel bir yürüyüş; yani insanın iç dünyasının inşasında rol oynar. İkincisi, kelime ve kavramlar dışa dönük bir psikolojinin mimarı haline gelirler. Yani toplumsal bir boyutta iş görürler. Toplumlar, kavimler, milletler, coşku ve heyecanlarını kelime ve kavramlarla somutlaştırır ve harekete geçirirler. Kelime ve kavramların gücü oluşturdukları söylemin gücü ile örtüşür.

Kelime ve kavramların psikolojisi olduğu gibi bir sosyolojiye tekabül eder! Kelime ve kavramların sosyolojiye tekabülleri; aile, kavim, ulus, toplum ve milletin inşası için önemini kaybetmez özelliğe sahiptir. Ve bu kelime ve kavramların siyasi boyutu ise tartışılmazdır. Alın kelime ve kavramları siyasetten söz edemezsiniz. Siyaset nasıl ki kelime ve kavramlarla yapılıyorsa, aynı şekilde de siyaset kelime ve kavramların içeriklendirilmesine direkt katkı sağlamaktadır.

Şunu görmekteyiz ki; kelime ve kavramların doğru anlamına psikolojik yapısı, sosyolojik yapısı ve siyasi yapısı dikkate alınmadan ulaşmak mümkün görünmemektedir. Temel soru şu: hangimiz konuştuğumuz ve düşüncelerimizi, felsefi bakışımızı oluşturan bu kelime ve kavramlara bu açıdan yaklaşıyoruz? Bu gün, mevcut durumun sahici bir açıklamasını yapamamanın, meydana gelen siyasi gelişmelerin doğru bir analizini yapamamanın, ekonominin meydana getirdiği toplumsal yapının oluşturduğu sosyal yapıyı doğru yorumlayamamanın gerçek nedeni bu olmasın!

Aydınlarımıza ve akademisyenlerimize düşen temel sorumluluk hafızamızı oluşturan kelime ve kavramların bu bakış ile yeniden bir anlama girişimine yönelmeleridir. Bunu sağlayabilmenin temel şartı ise ideolojik yaklaşımın sağlıklı, sahih ve doğru bir yorumun önündeki en temel engel oluşudur. Çünkü kendi ideolojik zemininizi de doğru okumanın yolu, bu zemini oluşturan kelime ve kavramların sağlıklı bir yorumu olmalıdır.

Düşüncelerin ve felsefi görüşlerin birbirlerini doğru algılamasının yolu da yukarıda dile getirdiğimiz gibi davranmaktan geçmektedir. Türkiye yeni bir seçimi geride bıraktı. Ve bu seçim sağ, sol ve merkez kavramlarını tepetaklak etti. Bir seçimle tepe taklak olan kavramlar üzerine bir kez daha düşünmeliyiz. Bu kavramlar ne kadar sahici, psikolojik, sosyolojik ve siyasi boyuta sahip olmuşlardır. Eğer gerçek bir zemine sahip olsalardı bir seçimle böyle tepetaklak olamazlardı. Bu yaklaşım bütün kelime ve kavramlar için geçerlidir.

İslami kelime ve kavramlar bundan müstağni değildir! Türkiye’deki İslami düşüncenin gündeme taşıdığı kelime ve kavramların da benzer akıbete sahip olduğu tartışılmaz bir gerçekliğe sahiptir. Dün kullanılan: cemaat, Müslüman, cihad, mümin, tevhid, Müslüman kardeşliği gibi birçok kelime ve kavram bugün dünkü anlamlarını terk etmişlerdir. Bu durum üzerine ciddi bir düşünüş gerçekleştirilmelidir. İslamcılık ve Müslüman kavramı üzerine düşünürken de yukarıda dile getirdiğimiz çerçeveyi hesaba kattığımız zaman nasıl bir sonuca ulaşacağımız merak konusu olmalı değil mi? İsmet Özel’in 28 Şubat süreci ertesinde Yeni Şafak gazetesindeki bir yazısında şuna dikkat çekmişti: ‘Bugün Müslüman kavramı benim taşıdığım hassasiyeti artık taşımıyor. Ben İslamcı kavramına rucu ediyorum’

Bu durum üzerine yeniden düşünmeye davet ederken dile getirdiğimiz kelime ve kavramların tarihsel süreçleri gibi taşıdığı psikolojik, sosyolojik ve siyasi yapısını da hesaba katmadan dile getirmemeliyiz. Ben inanıyorum ki kelime ve kavramlar üzerine bu tarz bir düşünme, bizi, sürekli yakındığımız toplumsallaşma sorununu da aşmaya iter!

Biliyorum zor bir sorumluluk bu! Ama başka seçeneğimiz var mı?

Bir anlam arayışı, bir söylem iddiası, bir kurtuluş mesajı, dünya ve ahret kurtuluşu diyorsak başka seçeneğimiz yok demektir. Sadece farkında olmayı bir idrak haline getirmeli ve yorgunluktan kaçınmadan hayatın anlamına doğru bir seyir izleyelim! Sahih bir niyet ve koşulsuz hakikat arayışı bize doğruyu getirecektir.

Söylediklerimizi ve söyleyeceklerimizi bu pencereden bakarak dile getirelim…

Hayatımızın ve akidemizin bel kemiği olan kelime ve kavramlara biraz daha hassasiyet…