Yunanistan seçimleri ve AB

Yunanistan'da yapılan milletvekili seçimlerini oyların yaklaşık % 44'ünü, parlamentodaki 300 sandalyeden de 160'ını alan PASOK kazandı. Siyasette bir tür hanedanlık gibi babadan oğula geçen bayrağı, bir dönem Türkiye-Yunanistan yakınlaşmasının İsmail Cem ile birlikte simgesi haline gelen Georges Papandreou aldı.

Yunanistan'da dört defa başbakan iki defa da cumhurbaşkanı olmuş Karamanlis'in neredeyse kendisiyle özdeşleşmiş Yeni Demokrasi Hareketi'nin, bugün muhalefete düşmüş olan bu partinin tarihçesine bakıldığında da amcadan alınan bir mirasın sürdürüldüğünü görmek mümkün. Anlaşılan o ki, Yunanistan'daki seçmenler siyasette aynı soyadından gelen kişileri, hatta aynı siyasetçileri yıllardır görmekten sıkılmıyorlar.

Yunanistan'da iktidarın PASOK'a geçmesi, birçok açıdan Yunanistan'a özgü koşulların bir sonucu gibi gözüküyor. Etkilerinin yoğun olarak yaşandığı mali kriz, buna bağlı açığa çıkan toplumsal hareketler ve yaz boyu yaşanmış olan çevre sorunları ile yangınlar iktidarın yönetim kapasitesinin sorgulanmasına yol açmış gözüküyor. Bununla birlikte, Yunanistan'daki seçimlerin aynı zamanda Avrupa'daki siyasal eğilimlerin yeniden gözden geçirilmesine yol açan bir etkisi olduğu da söylenebilir.

Her ne kadar durumu sallantıda da olsa, İspanya'daki Sosyalist İşçi Partisi'nin 2005'teki iktidarını, önce Portekiz'deki sonra da Yunanistan'daki sosyalist partilerin iktidarlarının izlemiş olması ve hatta Kıbrıs'ta da "sol" iktidarların bulunması, AB'de bir "Akdeniz" havası estiği yolunda çıkarsamaların yapılmasına yol açtı. AB'de İngiliz İşçi Partisi'nin giderayak hali, İrlanda, Slovenya ve Macaristan gibi istisnalar bir yana bırakılırsa orta ve kuzey ülkelerin hepsinde merkez, merkez sağ ve sağ partilerin iktidarda olduğu hatırlatılmalı. Kimi Hıristiyan demokrat kimi milliyetçi bir çizgide olsa da, bu partilerin genel olarak Türkiye'de mecliste temsil edilen sol muhafazakarlığa benzer eğilimlere sahip oldukları söylenebilir.

Öte yandan AB'nin Akdeniz kuşağındaki sol'un da Türkiye'deki merkez sağ ve sağ partilerle benzerlik gösteren yaklaşımları bulunduğu gözlemlenebilir. Yunanistan'daki solun kendisini "Helenliler"den kurtaramaması, Kıbrıs'taki solun ada dışına taşan bir anlayışı bulunmaması kendi başına birer örnek oluşturuyor. Kısacası ister sağ ister sol olarak nitelendirilsin, AB ülkelerinin iktidarda bulunan partilerinin pek küresel bakışları bulunmadığı söylenebilir. Bu durum, dünyaya yeterince açılmış, gücünü korumayı beceren AB'nin dünyayı anlama noktasında kendi iç değişkenlerinden hareket etmeye devam ettiğini gösteriyor. Dolayısıyla güneyde yükselen bir sol olduğundan hareket edip AB'de bir değişim olduğu çıkarsaması yapmak için erken.

Bununla birlikte, seçim sonuçlarına hak ettiğinden fazla anlam yükleyen AB basınını dikkate almakta yarar olabilir. 'Akdeniz'den gelen değişim rüzgarı' türünden şimdilik çok inandırıcı gözükmeyen yaklaşımlar, aslında yeni olamayan olgulara yeni bir durum muamelesi yapanlar, belki de değişim talebinin tam da kendisini ifade ediyordur. Sağ ve sol "muhafazakarlık" içinde sıkılıp, aynı siyasetçilerle ve aynı zihniyetle dönüp duran mekanizmaların vizyonsuzluk yaratan ortamından çıkmaya çalışanlar olduğu anlaşılıyor. Umalım ki bu arayış sonuç versin ve AB'nin politikalarına da yansısın.

Kaynak: Star