Vatan elden gidiyor çetesi!..(1)

 

1970 öncesi bu işin nostaljik ve romantik yanı... Bugün 'derin devlet' diye tanımladığımız yapı 12 Mart dönemecinin ürünüdür. Ve amacı; sol kadroların asker/sivil işbirliğinde bir darbeyle iktidarı ele geçirme girişimini engellemek; bu gelişmeye itiraz eden ancak ne yapılması gerektiği konusunda mutabakat sağlamakta zorlanan devlet çekirdeğini müdahale için tahrik etmektir.
Dönemin koşullarında muhtemelen MİT müsteşarı Fuat Doğu'nun emri ya da bilgisi dahilindedir bu yapılanma... Onun penceresinden bakıldığında duruma müdahalede aciliyet ihtiyacı vardır, dolayısıyla hem pratik hem gerçekçidir böylesi bir örgütlenme.
Tabloyu bilmeyen gençler için özetleyeyim... 27 Mayıs sonrası gerek üniversite çevresinde gerekse ihtilalin hedef aldığı siyasi düşüncenin yapılan seçimde yeniden iktidara gelmesiyle hayal kırıklığı yaşayan asker kesimde kabul gören sosyalist düşünceyi, ordu-gençlik-aydınlar işbirliğinde devrimle iktidara taşımak isteyen grupların legal/illegal örgütlendiği dönemdir bu. Dev-Genç adlı derneğin çatısı toplanan gençlerin silahlı eylemlere yöneldiği, devrimin kurmay kadrosu olan aydınların işbirliği yaptıkları askerler aracılıyla ordu kumandanlarına ulaşıp 9 Mart 1971 olarak gününü belirledikleri ihtilal sonrası kurulacak hükümette görev alacak kişilerin isim listeleri üzerinde çalıştıkları ortamdan söz ediyorum... Tablonun zihninizde biraz daha netleşmesi için asayiş kuvvetlerinin 1940'lı yıllardan kalma klasik 'Komünist takibi' yöntemleri dışında sosyalist düşünce konusunda en ufak bilgiye sahip olmadığını, polisin ideolojik terminolojiye yabancılığı dolayısıyla sorgu yapmakta zaaf yaşadığını da ekleyeyim..
Tam bu noktada sosyalist gençlerin karşısına aksi düşüncede bir gençlik çıktı: Ülkücüler!.. MHP lideriyle irtibatlandırılan, dönemin cumhurbaşkanı Cevdet Sunay tarafından 'Vatansever gençler' diye demeçler verilerek yüreklendirilen, gerçekte öngörülen amaca uygun bir halleri olmamasına rağmen başta Hürriyet gazetesi olmak üzere basında 'Komando' olarak sunulan milliyetçilik duygusunun bir araya getirdiği delikanlılardı ülkücüler... Onlar sayesinde sosyalist gençliğin hedefi devlet olmaktan çıktı... Ve olaylar 'öğrenci çatışması' düzeyine çekildi...
9 Mart'ta sosyalist ihtilal gerçekleşmedi. Komutanlar 12 Mart muhtırasıyla amacı ve hedefi çok farklı bir askeri müdahaleyi gerçekleştirdiler.
Söz konusu dönemin arka planını pek çok kaynaktan okuyabilirsiniz. Benim dikkatinizi çekmek istediğim, hadisenin dış faktörü... Yani, Beyaz Saray'a en kararlı anti-komünistlerden biri olan Richard Nixon'un oturmasıyla başlayan süreçte ABD'nin siyasetinin Türkiye'ye yansıması... Şili'de Salvador Allende'nin iktidara yürümesiyle endişelenen, İslam dünyasında Sovyetler karşısında mevzi ve itibar kaybeden ABD'nin bütün bunlardan daha önemli olarak tıpkı bugün 'Terörizm karşısında ya bizden yanasınız ya düşmanımızsınız' dediği gibi uyuşturucu ticaretine karşı açtığı savaşın Ankara'daki aksi göz ardı edilemez. Bunun ABD için ne denli önemli olduğunu ve 12 Mart muhtırasının arkasında sadece bu sebebin yattığını iktidardan uzaklaştırıldıktan sonra anladığını anlatan deneyimli bir siyasetçinin hatıralarını merak eden devrin dışişleri bakanı İhsan Sabri Çağlayangil'den okuyabilir. Beyaz Saray'ın haşhaş ekiminin yasaklanması isteğini 'Bizde Afyon diye vilayet var, bunu yapamam' diyerek geri çeviren Süleyman Demirel'in kısa süre sonra nasıl iktidardan uzaklaştırıldığını, yaygın şiddet olayları gerekçesiyle askerlerin kurdurduğu 'tarafsız hükümet'in de ilk iş olarak afyon ekimini yasaklama kararını aldığını v.s. de..
Bu süreçte askeriyede Seferberlik Tetkik Kurulu şemsiyesi altında olan ve az-çok hiyerarşik denetim altındaki yapının sivil uzantılarının Türkiye'de yaygın bir istihbarat ağı oluşturan CIA'le irtibata geçtikleri söylenebilir sanırım... 12 Mart muhtırasıyla kapatılan Nizam Partisi'nin genel başkanı Necmettin Erbakan'ın siyaseti bırakıp İsviçre'ye yerleşmişken, Süleyman Demirel'in oy tabanında bölünmeyi sağlayarak onun yeniden iktidara gelmesini engelleyebilecek tek siyasi lider olarak görülüp ülkeye dönmesinin sağlandığı günlerdir bu.

O ortamda yapılan 1973 seçimleri, Ecevit'in 'Tarihi uzlaşma' tanımlamasıyla Erbakan'la koalisyon kurarak başbakanlık görevini üstlendiği, ama 1974'te Kıbrıs harekâtıyla ABD ve NATO ittifakını açmaza sürüklediği tabloda 'derin devlet' dediğimiz illegal çekirdeğin hareketi geçişiyle ilgili düşüncelerimi haftaya anlatmak istiyorum...

Kaynak: Radikal