Türkiye, Irak'a harekât düzenlerse, ayrılıkçı Kürtleri bastırmak bir yana kendi topraklarındaki ayrılıkçılığı da ateşler. Üstelik, asimetrik savaşta zafer kazanacağı da kesin değil. Fakat, PKK tahrikleri de artarken, Erdoğan ordu ve laiklerle gerilimi azaltmak için harekât izni verebilir
Türkiye, Kuzey Irak'ta topyekûn bir savaşa girişmeye tehlikeli derecede yakın. Böylelikle PKK militanlarının buradaki üslerini kazımak, örgütün ayrılıkçı arzularını ortadan kaldırmak ve PKK'nın sınır aşarak yaptığı, milliyetçi Türkleri ayaklandıran vurkaç eylemlerine son vermek amaçlanıyor.
Ancak konvansiyonel bir ordunun ele geçirilmesi zor olan gerilla düşmana karşı giriştiği tüm 'asimetrik' savaşlardaki gibi bunda da, Türklerin zaferi hiçbir şekilde kesin değil, tıpkı geçen yaz Lübnan'da Hizbullah'a
karşı savaşında İsrail'in başına gelenler gibi. Gerillalar kendilerinden güçlü düşmanlar karşısında ortadan kaybolur ve daha başka bir gün savaşacak biçimde varlıklarını korurlar.
Söz konusu savaş Irak'taki Kürt ayrılıkçılığını bastırmak bir yana, 15 milyon Kürt'ün yaşadığı Türkiye'de ayrılıkçılığı ateşleyebilir. 1984-1999 arasında Türkiye PKK'ya karşı 35 bin kişinin ölümüne ve 2 milyonunun yerinden olmasına yol açan zorlu bir savaş verdi.
Türkiye ekonomisi riske girer
Her iki tarafta da bu savaşın anıları hâlâ çok taze ve yeniden alevlenmesini isteyen yok. Türk tarafının savıysa şu: PKK'ya karşı nihai bir harekât savaşın yeniden hortlamasını engellemenin en iyi yolu. Buna karşılık Türkiye'nin Kuzey Irak'a girmesinin ABD'yle zaten yıpranmış ilişkilerine ciddi bir darbe vuracağı, bunun yanında Bağdat'taki Amerikan destekli Nuri el Maliki başbakanlığındaki kırılgan hükümeti istikrarsızlaştıracağı ve muhtemelen Türkiye'nin kendi ekonomik büyümesini de riske sokacağı kesin görünüyor.
Diğer taraftan PKK'ya karşı savaş Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan'a
22 Temmuz'daki genel seçime hazırlandığı dönemde siyasi fayda sağlayabilir, Erdoğan'ın ılımlı İslamcı hükümetinin PKK'yla kapışmaya
hevesli komutanlarla yaşadığı gerilimi giderebilir. Ayrıca bu aşırı
laik ve aşırı milliyetçi Kemalist muhalefetin ona yönelik saldırılarının da önünü alabilir.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Kemal Atatürk'ün en önemli ödevlerinden biri, 1920'lerde 1. Dünya Savaşı'nda yenilen Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkıntılarından kurtarıp kurduğu yeni Türkiye'nin 'toprak bütünlüğünün' savunulması. Osmanlı toprakları 19. asır boyunca ve 20. yüzyılın başında sık sık büyük güçlerin geniş kapsamlı istilasına sahne oldu. Atatürk bir daha kimsenin Türkiye'nin bir parçasını almasına izin vermemekte kararlıydı.
Bu yüzden Türklerin Kürt ayrılıkçılığını ölümcül bir tehdit olarak görmesi pek de şaşırtıcı değil; özellikle de Irak'a giren Amerikalıların desteğini arkasına aldığından şüphe edilirken. Türklerin ve pek çok Arap'ın gözünde durum şu: ABD'nin Irak devletini ortadan kaldırması iç savaşa ve etnik temizliğe yol açtı; bu durum kaçınılmaz biçimde Irak'ın Şii, Sünni ve Kürt bölümlerine ayrılmasına neden oluyor. Bu üç bölge bir gün belli bir istikrar sağlandığında belki gevşek bir federasyon çatısı altında bir araya gelebilir.
Fakat Irak Kürdistanı halihazırda bu ülkede görece barış ve refahın hüküm sürdüğü tek yer.
Kürtler Amerika'nın Irak'taki tek güvenilir müttefiki. Peşmerge diye bilinen Kürt milis güçleri, Amerika'nın cesaretlendirmesinin
yanı sıra para ve silah yardımıyla, Irak'ın Arap bölgelerinde de güvenlik görevleri için kullanılıyor.
Bu durum kaçınılmaz olarak onlara sağlanan kaynaklardan en azından bir kısmının PKK'nın eline geçtiği yönündeki
Türk endişelerini artırıyor.
Özel timler zemin mi hazırlıyor?
Özerk bir Kürt 'devletçiği' zaten kurulmuş durumda. Bu devletçik şimdilerde referandum yoluyla petrol zengini Kerkük bölgesini topraklarına katmanın yollarını arıyor. Türkiye açısından bu boğaya kırmızı mendil sallamak anlamına geliyor; zira Kerkük'ün ilhakı Kürtlere tam bağımsızlık için ekonomik zemin sağlayacak.
Erdoğan'ın önündeki ikilem şöyle: Ya Irak'taki PKK'ya karşı askeri harekât iznini verecek ve sadece ABD'yle değil, Mesud Barzani başkanlığındaki özerk Kürdistan Bölgesel Yönetimi ve Irak'taki Maliki hükümetiyle ters düşecek ya da PKK'ya saldırmayıp silahlı kuvvetler ve laik milliyetçilerin kendisine yönelteceği Kürt 'ayrılıkçılığına' teslim olduğu suçlamalarına maruz kalacak.
Pek çok gözlemci ileriki haftalarda harekâta izin vereceğine inanıyor. Halihazırda tank ve top destekli 150 bin Türk askeri Irak sınırında toplanıyor. Birkaç haftadır sınırın Irak tarafında mayın temizleme çalışmaları yürütülürken genelde sivil kıyafetle dolaşan Türk özel timlerinin harekâta zemin hazırlamak ve PKK'nın dağlardaki kaçış yollarını kapatmak için 20-40 kilometre kadar Irak'ın içlerine girdiği söyleniyor.
Tek bir kıvılcım yetebilir Diğer yandan tahrikler de gırla. Bu ayın başında PKK'lı ayrılıkçıların Tunceli'deki bir karakola el bombasıyla düzenlediği saldırıda sekiz polis ölüp altısı da yaralanırken, 22 Mayıs'ta Ankara'daki bir çarşıda yedi kişinin ölümüne yol açan bomba da PKK'ya mal edildi. Şimdilerde Türk güçleriyle Kürt gerillalar arasında her gün çatışma yaşanıyor. Geçen yıl da PKK'nın sorumlu tutulduğu şiddet olaylarında Türkiye'de 500 kişi öldü.
Vaziyet son derece tehlikeli. Bir başka kıvılcım ve Başbakan Erdoğan'ın vereceği yeşil ışık topyekûn taarruzu tetikler. Türkiye söz vermesine
karşın PKK'yla etkin mücadelede bulunmamakla suçladığı ABD'ye öfke duyuyor. Irak'ın her yanına yayılan Amerikan birliklerinin PKK'yı silahsızlandırmasını ya da en azından denetim altına almasını istiyor. ABD'yse, PKK'yı terörist diye nitelemesine rağmen Iraklı Kürt müttefikleriyle ters düşme korkusuyla örgütü bastırmak için pek bir şey yapmadı.
Geçen yıl Türkiye'nin şikâyetleri üzerine ABD ve Türk hükümetleri iki emekli generali -Amerikan tarafında Joseph Ralston'u, Türkiye tarafındaysa Edip Başer'i- PKK'ya karşı strateji geliştirmekle görevlendirdi. Ancak Erdoğan'ın ta kendisi bu girişimin başarısız olduğunu duyurdu.
ABD çifte standart uyguluyor
3 Haziran'da ABD Savunma Bakanı Robert Gates Türkiye'ye Kuzey
Irak'ı istila etmemesini salık verdi. Singapur'daki bir güvenlik konferan-sında konuşan Gates, 'Irak sınırında tek taraflı askeri faaliyetlerin gerçekleşmemesi' ümidini dile getirdi. ABD bunun yerine Ankara ve Bağdat'ın karşılıklı görüşmelerle tansiyonu düşürmesini destekliyor. Geçtiğimiz ay bir Türk heyeti Bağdat'ı ziyaret etti ama görünüşe göre istediği güvencelerden hiçbirini alamadı. Aksine, Irak Başbakan Yardımcısı Burhan Salih meydan okurcasına egemenliklerinin ihlalini kabul etmeyeceklerini açıkladı.
Türkler cevabını bilmedikleri bir soru yüzünden azap içinde; ABD'nin Kürtlere ilişkin nihai amacı ne? Washington, Irak'ta bir Kürt devleti kurulması olgusunu kabul etti mi? Böylesi bir gelişme kaçınılmaz biçimde Türkiye'deki Kürtler arasında da benzer arzuları canlandırır. Bunun da ötesinde yine sinsi bir başka endişe daha var. ABD ve onun Kürtlerle uzun süredir yakın ilişkisi bulunan müttefiki İsrail Kürt milliyetçiliğini sadece Türkiye'yi değil, hepsi Kürt azınlık barındıran Irak, Suriye ve İran'ı da zayıflatıp istikrarsızlaştırmak için kullanma planları mı yapıyor?
Türkler Amerika'nın çifte standardının gayet farkında. İsrail'in Filistin topraklarındaki uzatmalı işgaline, her gün düzenlediği operasyonlara ve Filistinli direniş savaşçılarını öldürmesine güya meşru müdafaa adı altında hoşgörü gösteren ABD, Türkiye'nin topraklarını ayrılıkçı Kürt militanlardan korumak için meşru müdafaa gerekçesiyle hareket etmesini kısıtlamaya çalışıyor.
Türkiye 1998'de Suriye'yi savaşla tehdit ederek PKK'nın kurucusu ve lideri Abdullah Öcalan'ı kovmaya zorladı. Öcalan şimdi Türkiye'deki
bir adada hapis yatıyor ama PKK ayakta kaldı ve birkez daha tehdit oluşturuyor. Hal böyleyken Türkiye kutsal bir Kemalist kavram olan
'toprak bütünlüğünü' savunmak için Irak'ta savaşa girişmeye mecbur kalacak mı?