Sovyetler Birliği'nin 1989 yılında çökmesi sonrası Orta Asya ve Kafkas bölgesine yönelik Türk-İran ilgisi arttı. Her ne kadar iki ülkenin rekabet amaçlı emelleri bu bölgedeki yeni verilerden kaynaklanmayıp miladi 10'uncu yüzyıldan şu ana kadarki geçmiş asırlara dayanmış olsa da bu rekabet, Sovyet Rusya'nın birkaç asırlık egemenliğini yaymasından önceki tarihe uzanıyor.
Halihazırdaki rekabet ise şu veriler üzerine kurulu: Coğrafik komşuluk, köklü uygarlık uzantısı, İslam dini, azınlıkların iç içe geçmesi. Daha da önemlisi, bölge iki dil grubunun egemenliğiyle belirginlik kazanıyor. Birincisi çoğunluğu teşkil eden Türk dil grubu. Bu dil grubu, Ankara'dan Moğol sınırlarına kadar anlaşma ve bağlantı kurma imkânı sağlıyor. İkincisi ise Orta Asya'nın doğusunda ve özellikle de Tacikistan ve Afganistan'da yayılmış Farsça dil grubu.
Her iki ülkedeki insan gücü, yüzölçümü ve kaynaklar açık ulusal güç unsurları oluşturuyor. Türkiye, kendisini içerdiği parlamenter demokrasi, çok kültürlü güçlü laik ulus devlet, gelişmiş ekonomi ve NATO üyeliğiyle örnek alınması gerekli bir model olarak sunmaya çalışıyor. İran da önceliği petrol kaynaklarına veriyor, Rusya ve Çin'in İran petrolüne olan ihtiyaçlarını kullanmaya, Rus ve Çin şirketlerine imtiyazlar vermeye çalışıyor. ABD'yi etkileme girişimi içinde Batı'yla ilişkilerinde ılımlılık ve sükunet politikası izliyor.
Azerbaycan, İran ve Türkiye'nin bölgesel emelleri basamağında ilk sırayı işgal ediyor. Hatta güney sınırları bu rekabetin esaslı ipoteklerinden biri haline geldi. Şöyle ki; Azerbaycan, Türk kökleri ve Şii inancıyla Türkiye'ye kendisini bağlayan etnik grup ile İran'a kendisini bağlayan dinî grup arasında şaşkın vaziyette.
İki blok arasında Soğuk Savaş'ın bitmesi sonrası Türkiye, eski Sovyetler Birliği'ne karşı NATO paktının stratejisi içindeki öncü stratejik konumu olma rolünü kaybetti. Ayrıca AB üyeliği çalışmaları ise istenen sonuçları vermedi. Bunun yanı sıra Türkiye'nin Kürt sorunu, insan hakları, işsizlik ve fakirlik konularındaki sıkıntısı söz konusu. Türkiye'nin bu engelleri yakın zamanda aşması zor.
İran ise bölgeyle ilişkilerinde daha avantajlı kartlara sahip. Ağırdan alma kartı, bazı zamanlar Hizbullah ve Hamas kartlarına göndermelerde bulunması, Hürmüz Boğazı, Çin ve Rusya ile ekonomik yakınlaşmanın yanı sıra bazı bölge ülkelerinde Şii uzantıyı kullanma ve sahip olduğu takdirde nükleer denge oluşturma kartları.
Türk hareketlenmesiyle mücadele içinde İran, aşağıdaki etkenleri işleve koydu: Dinî etken, İran'ın enerji alanındaki imkânlarına dayanarak ekonomik işbirliği, İran'ın Kafkas ve Orta Asya cumhuriyetlerinin Arap Körfez sularına yönelik kara geçiş hattı olma rolü ve dolayısıyla bu cumhuriyetlerin içinde yaşadığı coğrafik izolasyonun kaldırılması. Azerbaycan, İran'ın ilgilendiği ülkelerin başında geliyor. Zira İran'da 6 milyon Azeri yaşıyor ve İran endişesi Azeri halkını birleştirme yönündeki tarihî talebin canlandırılması etrafında yoğunlaşıyor. Çünkü Azerbaycan'ın bağımsızlığı İran'ın bütünlüğü üzerindeki kılıç mesabesinde görülmektedir. Bu durum Türkiye'ye siyasi ve ekonomik olarak Azerbaycan ve Orta Asya ülkelerine yakınlaşma ve genişleme fırsatı vermektedir. İran ve Rusya'yı endişelendiren bu. Son olarak araştırmacının önüne İran'daki petrolün, bütçenin yüzde 40'ını, ihracatın yüzde 80'ini oluşturduğu bilgilerini koyuyorum. Türkiye'nin ise petrolü olmayıp transit ticaretine, sanayiye, tarıma, kaynakların iyi şekilde idaresine ve ehil iş gücüne dayanıyor.
Kaynak: Zaman