Düşünce

Türkiye, Rus silahlarını ABD silahlarına tercih eder mi?

Gaste24 yazarı Hakan Kılıç, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Soçi'de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile yaptığı görüşmede gündeme gelen savunma sanayisinde iş birliğine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Hakan Kılıç'ın yazısı: 

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen hafta Rusya’ya yaptığı resmi ziyarette, Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Putin ile yaptığı görüşmeden sonra açıklanan hususların bazıları TSK’nın tedarik süreçleri ve Türk Savunma Sanayii’nin gelecekte bazı projelerine dair önemli ipuçları veriyor. Tabii söylenenler gerçekleşirse, ABD bizi gerçekten yarı yolda bırakırsa, 2.Paket S-400 alınırsa…vb. aslında hepsi birer ihtimal ama net olan Cumhurbaşkanı’nın verdiği mesaj: Yani daha önceki S-400 alımının bana göre ana teması ve sebebi olan ABD’ye verilmiş “Alternatifiniz ve alternatifimiz var” mesajı. Pe ki gerçekten öyle mi? 

Aslında mesaj doğru ve Rusya düz mantık düşünürsek ABD’ni her alanda gerçekten alternatifi olabilir. Yani Amerikan malı tankı, topu, uçağı, gemiyi, denizaltıyı bir gecede çöpe atsak, gitsek Rusya’ya biz Karadeniz’de doğalgaz bulduk çok paramız var desek, tamamını yenilemek istesek, üretim sürecini bir kenara bırakalım, hepsinin ikame ürünün alır geliriz. Yani “Şu silah sisteminden Ruslarda yokmuş ne yapsak, Çinlilere mi baksak?” demeyiz. 

Ancak tabii ki kazın ayağı böyle değil. Rusya bir alternatif ama ortada maliyet ki bir ara gazetelerde TSK’nin ABD sistemi yani silahlarını bırakıp Rus sistem/silahlarına geçmesi 20 milyar USD tutar şeklinde yazılar vardı ki bu çok komik bir rakam, bunu kat kat fazlası olurdu. 

Yani, yani bunu komple yapamayız. O zaman Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dediği ve yaptığı gibi bazı sistemlerde mesela S-400 vb. yapılabilirdi, yapıldı. Son görüşmede ne dedi? “Savunma sistemleri farklıdır, hava kuvvetleri farklıdır. Çünkü şu anda hava kuvvetleri noktasında da yarın Amerika’nın F-16’ların devamını sürdüreceğine, benim elimde bir garanti var mı? Böyle bir garanti de olmayacağına göre belki o zaman biz çok daha farklı adımları da atmak zorunda kalacağız” dedi. 

Şimdi bu söz üzerinden gidersek, Türkiye alternatif arayışı içinde gibi geliyor, hissediliyor. Ancak burada mesele olan: söylemimiz ve niyetimiz ile ilişkilerimiz ve anlaşmalarımız, savuma sanayi tedarik ve alt yüklenici olarak aldığımız iş payları veya verdiğimiz ihalelerde üretim yapan firmaların ABD firmaları ile ortaklıkları, ortak üretimleri, lisans sözleşmeleri vs vs… 

Yani F-35 meselesinde parasını ödediğimiz uçakları vermeyen ve PYD’ye hala müttefik diyen ABD karşısında aslında Rusya’da değil içeride savunma sanayi noktasında pozisyon alıyor muyuz? Bu soruya kimse evet diyemez. Evet, yerli ve milli savunma sanayi ürünleri artsın diye uğraşıyoruz ve artırıyoruz ama bu zaten olması gereken ve ABD’ye karşı değil tüm dünyaya karşı aldığımız bir tedbir. Ama ABD’nin bize koyduğu gibi bizde ona ambargo koyduk mu veya bunu yapmalı mıyız, yapabilir miyiz? Tabii ki hayır. Neden? Çünkü Hava Kuvvetleri muharip unsurlarının %100’ü ABD malı olup bunların parçasını ABD’den yani Papau Yani Gine’den değil, alan bir ülkeyiz. Deniz kuvvetlerinin son yapılan MİLGEM Ada sınıfı korvetler hariç ana muharip unsuru fırkatenylerin yarısı Amerikan (diğer yarısı Alman) ve dizel motor, gaz türbini ve silah sistemleri ve bunların sürekli yedek parça ve bakımları da Amerikan. Yani raf ömrü dolan füzeyi ROKETSAN’a gönderemiyorsun. Kara Kuvvetleri tank mevcudunun az bir kısmı Alman gerisi Amerikan. Bu örnekleri silah bazında yazmaya başlar ve denizaltılardan da devam edersek bu yazının köşe yazısı değil makaleye döneceği kesin. 

Yazının tamamı için tıklayınız...