Türkiye'nin geleceğini İslam'a dair endişelerden ziyade, sicili karışık ordunun laik yapının dışından gelen ve yekpare milliyetçiliğe fazla pay vermeyen AKP'yle Cumhurbaşkanı Gül'e nasıl tavır alacağı belirleyecek. En iyi seçenek ordunun siyasi haritada kendisine yeni bir yer bulması
Avrupa, iki gün önce cumhurbaşkanlığına seçilen Abdullah Gül'e şans vermeye istekli görünüyor. Gül'e azimle iftira atanlarsa bize onun sofu bir Müslüman olduğunu, Suudi bankacılık sektöründe birkaç yıl çalıştığını, bir zamanlar demokrasiyi İslam devletine giden trene benzeten bir partiye mensup olduğunu ve karısının türban taktığını hatırlatmaya devam ediyor. Fakat Türkiye'nin dışişleri bakanı olduğu dönemde Gül, Avrupalı diplomatik camianın güven ve saygısını kazandı. Geçtiğimiz beş yıl içinde yorulmak bilmeden AB reform programını ilerletmek için çalıştı ve cumhurbaşkanı olarak ilk eylemlerinden biri de temmuzdaki genel seçimlere uzanan patırtılı süreçte yavaşlayan bu programın yeniden canlandırılması için çağrı yapmak oldu.
Kürt sorunu yine orduya bağlı
Görev süresi içinde Türk ordusunun sözcüsü ve tasdikçisine dönüşen eski cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'i düşünürsek ferahlatıcı bir değişim söz konusu. Ancak Sezer de ilk seçildiğinde Türkiye'deki demokratların büyük saygısını haizdi. Gül'ün aynı şekilde dönüşüm geçireceği pek muhtemel olmasa da, herhangi bir konuda netice elde etmek için orduyla iş yapmanın yolunu bulması gerekecek. AB reformlarının başlamasıyla birlikte hükümetin gündelik faaliyetlerine daha az müdahale etse de, ordu Türk siyasetinde önemli bir güç olmayı sürdürüyor, tıpkı 1923'te cumhuriyetin kuruluşundan beri propagandasını yaptığı ve dayattığı ulusal ideolojinin ağırlığını sürdürmesi gibi.
Bu yüzden Gül'ü sınayacak okurlara tavsiyem aynı şeyi ordu için de yapmalarıdır. Türk ordusunun sicili karmaşık ve çoğu zaman halkının büyük kısmının desteğini ve hayranlığını arkasına almadığını veya hiçbir zaman hayırlı bir güç olmadığını söylemek yanlış. Ancak geçen 84 yıl içinde nadiren demokrasi yönünde bir güç teşkil etti. Ayrıca 1980'deki darbenin ardından Türk halkına dayattığı anayasa, bir insan hakları rezaleti. Ordunun Kürt sorununu ele alışı da utanç verici. Dini ve etnik çeşitlilik yönündeki her tür ifadeyi devleti tehdit eden bir ihanet gibi algılayan yekpare milliyetçiliğin savunuculuğunu yapmakta. Daha da ötesi, kendi Türklük anlayışını okullarda öğretilen tek düşünce haline getirdi.
AKP sadece İslamcı olduğu için değil, aynı zamanda Soli Özel'in belirttiği gibi laik kurumsallaşmanın dışından gelmesi nedeniyle de orduya meydan okur nitelikte ki, bahsettiğimiz kurumsallaşmayı yüzyılın önemli bir bölümünde ordunun yetiştirip denetlediği seçkinler oluşturdu. Bu durum AKP'nin seçimde neden Kürtlerin yoğun olduğu güneydoğuda bağımsız Kürt adaylardan daha başarılı olduğunu da açıklıyor. Temmuzdaki seçim zaferinden sonra Başbakan Tayyip Erdoğan'ın ilk eylemlerinden biri güneydoğuya gidip, Kuzey Irak'taki soruna diplomatik çözüm arama sözü vermek oldu. Bu gelişme Genelkurmay Başkanı General Yaşar Büyükanıt'ın aylardır süren savaş tehditlerinden sonra geldi. Gül'ün Kürt sorununa nasıl eğileceği büyük ölçüde orduyla nasıl bir ilişki kuracağına ve ordunun nasıl karşılık vereceğine bağlı.
Türk ordusu için de bir dönüm noktası ve muhtemel karışıklık söz konusu. Seçim sonuçları eski yöntemlerinin artık güvenilir ve etkin olmadığını kanıtladı. Seçim öncesinde ordu Türkiye'nin laiklerini korkutmak için elinden geleni yaptı. Ulusal ideolojiye karşı koymaya veya resmi tarihin boşluklarını araştırmaya cüret edenlere rahat vermeyen ve onları yargılayan (Hrant Dink vakasındaysa katleden) aşırı milliyetçileri destekleyip, kışkırttı. Türk halkına bir kez daha düşmanlarla çevrili olduğunu ve dahili düşmanların tehdidi altında bulunduğunu söyledi. Nisan ayında felaket uyarısında bulundu (bu, İslama doğru kayışı durdurmak için ne gerekiyorsa yapacağı sözü verdiği ünlü e-darbedir) ve cumhurbaşkanlığı seçiminin hemen öncesinde bu kez bir bülten yayımlayarak şer güçlerin faaliyette olduğu uyarısında bulundu.
Parti kapatmayı haklı gösteremez
Buradaki zımni mesaj tıpkı 1960, 1971, 1980 ve 1997'de yaptığı gibi 'ulusu kurtarmak' için müdahale edeceğiydi. Peki ordu tehdidini gerçekleştirebilir mi? Seçmenlerin yarısı kısa süre önce AKP'ye oy atmışken ordunun bu partinin kapatılmasını nasıl haklı gösterebileceğini düşünmek güç, tıpkı Kuzey Irak'ta ABD'ye karşı giderek ne kazanabileceğini anlamanın güç olduğu gibi.
En iyi seçenek hükümetle ilişkilerinde yeni bir adaptasyon aramak, Türkiye'nin siyaset haritasında kendine yeni bir yer bakmak olur. Ama bunu yapar mı? Yapmazsa Gül, Erdoğan ve AKP nasıl karşılık verir? Türkiye'nin geleceğini belirleyecek çekişme burada yatıyor. Bu yüzden lütfen İslam yüzünden endişelenmeyi bir anlığına bırakın. Bunun yerine bahsettiğimiz oyunu izleyin.
Kaynak: Radikal