Türk Tavsiyeleri

 

Ahmedinejad'ın ziyareti Türkiye'nin korkularını gidermedi. Daha da kötüleştirmiş bile olabilir. Ziyaret süresince İran Cumhurbaşkanı'nın ilave uluslararası müeyyedilerden kaçınmak adına bir Türk penceresi arayışında olduğuna dair hiçbir telkini olmadı bu ziyaretin. Duruşunu yeniden vurgulayacağı bir Türk/NATO platformu arayışı içindeydi açıkça.

Türkiye'nin, İran'ın nükleer krizle ilgili tutumunu ciddi bir şekilde değiştireceğini umduğuna inanması çok güç. Ancak Türkiye, Tahran'ın, uluslararası iradeyi hiçe saymayı sürdürdüğü takdirde, krizin yol açacağı tehlikelerin ve hüner numaralarının sonuçlarının daha bir farkında olduğunu gösteren işaretler arıyordu. Ahmedinejad'ın böylesi işaretler göndermek için İstanbul'a gelmediği ziyaretin sonuna doğru belli olmuştu. Dahası, Türk kaynakları, zor misafirin konuşmalarının sonuçları hakkında yaşadığı hayal kırıklılığını sakladı. Türkiye'nin, İran'ın komşusu olduğundan dolayı sorumlulukları çerçevesinde ve askeri karşılaşma durumunda İran'a ve bölgeye acı verecek hasarın büyüklüğünün farkında olarak hareket ettiğini söylediler. Kaynaklar, Türkiye'nin yapması gerektiğini yaptığını ve krizin gelecekteki seyriyle ilgili olarak topun artık Tahran'da olduğunu söyler gibiydiler.

Türk kaynaklar, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün bölgede yaşanan bir önceki tecrübeye yani Saddam Hüseyin ve Rejimi tecrübesine işaret edecek denli misafirine karşı açık ve şeffaf olduğunun altını çizdiler. İşte bundan dolayı, elindeki fırsatı gelecek haftalarda kullanmasını ve altı devletin tekliflerine dayanan görüşmeleri tercih etmesini tavsiye etti. Zira gelişmeler bu açık pencereyi çok geçmeden kapatabilir.

Misafir tavsiyeden nasiplenmedi. Tarihe yönelerek, İran'ın köklü bir ulus olduğunu, ne uyarıları kabul edeceğini ne de baskılara boyun eğeceğini söyledi. Uranyum zenginleştirme programını askıya almayı ve askıya alma karşılığında herhangi bir takası reddetti Ahmedinejad'ın durum değerlendirmesi, tepkisinden çok daha ciddiydi. Amerika'nın mağlup edildiğini, bölgedeki mevcudiyetinin küçüldüğünü dolayısıyla dünyanın bu bölgesindeki nüfuzunun da azaldığını söyledi. İsrail'in de sona doğru gittiğini ifade etti. Gül, misafirinin güçlü bir şekilde ifade ettiği kanaatlerini paylaşmadı ve bunları kabullenmenin tehlikeleri hakkında onu uyardı.

Misafirin tepkisi Türk tarafını hayrete düşürdü ve bir dizi soruya yöneltti: İran, başkanlık seçimini Barack Obama'nın kazanacağına ve onun görüşmeden başka seçeneği olmadığına dair bahse mi giriyor? İran, nükleer program hakkında daha sert bir duruş benimseyen, hiçbir devlet yetkilisine kımıldama şansı bile vermeyen ulusal fikir birliğinin tutsağı mı oldu? Esneklik gösterebilecek tek şahsiyet dini lider Ali Hameney midir? Şayet öyleyse, o halde bölge ve dünya gerçekleri hakkında onun değerlendirmelerinin Ahmedinejad'ın değerlendirmelerinden daha gerçekçi olduğuna kim teminat verecek? İran, içerideki güç merkezlerinin gelecek yıl ki başkanlık seçimleri hattı boyunca sürdürdükleri çatışmanın tutsağı mı oldu? En ciddisi de, İran'ın sarp kayalıklardaki oyunu er geç aşağıya yuvarlanmasıyla neticelenmesin?

Türk ve İran lügatleri arasındaki fark, fark-ı azimdir. İki proje arasındaki mesafe hayli geniş. Tahran, kendi gücünü tesis etmek için Amerikan gücünü bölgeden defetmenin rüyasını görüyor. Diğer yandan Ankara, çok sayıda oyuncuyu dâhil eden ve büyük güçlerle askeri karşılaşmaya mahal vermeksizin veya onların çıkarlarını tehdit etmeksizin krizleri yatıştıran bir çerçeve içerisinde meselelerini halletmeleri adına bölge devletleriyle yakınlaşmayı, daha büyük bir role soyunarak yakınlaşmayı istiyor. Tahran, füze ve direniş kültürüne yaslanarak ittifaklar şekillendirmek suretiyle liderlik hazırlığı yapıyor. Ankara ise ekonomik işbirliğine dayalı bağlar tesis ederek, çatışmaları sona erdirerek ve bölgesel ve uluslararası gerçeklere saygı duyarak dikkat çekici bir role soyunuyor.

İstanbul'da, Türk diplomasisinin, Sovyet ve Saddam sonrası döneme dair realist tecrübeler ve okumalar biriktirdiği hissediliyor. Türkiye'nin mutedil tavsiye verirken faal olması bu yüzden. Bölge devletlerine, güçlü ve müreffeh bir Arap Irak'ına destek tavsiyesi veriyor. Suriye'ye İsrail ile barış yolunu tâkip etmesi tavsiyesini veriyor. İsrail'e barışı ve barışın bedelini kabul etmesi tavsiyesini veriyor; Lübnan'a ise 1701 sayılı BM Güvenlik Konseyi Kararına bağlı kalmasını tavsiye ediyor. Bu tavsiyeleri, tehlikeli maceralara ve aceleci kararlara karşı uyarmak için yapıyor ve buna Gürcistan'daki krizle birlikte bölgedeki birkaç devlete, geçmişte Sovyetler Birliğinden yana olmaları gibi, Rusya'dan yana bahse girmelerine imkân veren "ABD'nin gücünü kaybettiği bir safhada olduğu" kararı dâhil.

Dünya Bülteni için çeviren: Ertuğrul Aydın