TSK, liberaller, muhafazakarlar

Geçtiğimiz hafta muhafazakar eğilimli bir köşe yazarı arkadaşımız köşesinde liberal-muhafazakar ittifakını sorgulayan, bu ittifakın darbe karşıtlığı dışında her alanda sona doğru gittiğini belirten bir yazı yayınladı.

Bu yazıyı okuduğumda da benim aklıma biraz fantezist gelebilecek bir konu takıldı, bu konuyu, daha doğrusu senaryoyu sizlerle paylaşmak istiyorum.

Senaryoma girmeden bir-iki şey de söyleyeyim; son genel seçimlerde yüzde 47 oy almış bir parti hakkında ikinci bir kapatma dedikodusu dolaşırken, çok yetersiz ama aynı ölçüde de gerekli bir anayasa değişikliği gündemde iken, sorunlu olduğuna kimsenin tereddütü olmayan ama bugüne dek de çoğu konuda olumlu sonuçlar üretmiş, belki de tarihsel bir zorunluluğu dahi haiz liberal-muhafazakar ittifakını sorgulamak, üstelik muhafazakar kanattan, siyaseten ne kadar anlamlı, doğrusu belli değil.

Şunu unutmayalım, köşe yazarlığı akademik bir alan değil, siyasi özü çok ağır basan bir konu.  

Bendeniz, köşe yazarı muhafazakar arkadaşımızın söylediklerine katılmıyorum; darbe karşıtlığı sadedi, ortak paydası konusu da, arkadaşımızın söylediğinin tersine, belki de en sorunlu alan. Liberaller TSK’nın mevcut zihniyeti, yönetim anlayışı, anayasal, yasal konumuyla sorunlular; bu sorunun kökeninde de TSK’nın evrensel demokrasi ve hukuk devleti ilkeleriyle yaşadığı bariz sorun yatıyor.

Liberallerin TSK üyelerinin gündelik yaşam tarzlarıyla falan bir sorunu yok; bugün için bendenizin yakın arkadaşlık yaptığı bir general, amiral yok ama doğrusu sivil otoriteye, evrensel hukuk devleti ilkelerine  mutlak bağlı bir TSK olsa idi bunu çok isterdim.

Gelelim fantezime ya da senaryoya; bir Türkiye düşünün, AK Parti, CHP hep aynı, muhafazakar ve liberaller de hep aynı konumlarda ama TSK çok farklı olsun.

Senaryo, fantezi değil mi, Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının eşleri türbanlı olsun, orduevlerine başı açık kadınlar giremesin, rakı servisi yapılamasın. Ak Parti’nin (aynı AK Parti) oyları yükseldiğinde Genelkurmay bir oh çeksin, CHP (aynı CHP) tırmanışa geçtiğinde de Genelkurmay’da huzursuzluk başlasın, CHP’ye karşı Balyoz, Kafes ya da ıslak imza örneğinde olduğu gibi “Sekülerlikle mücadele planları” hazırlansın.

Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi de Genelkurmay Başkanı bir basın toplantısı düzenlesin ve biz TSK olarak “sözde değil, özde muhafazakar bir Cumhurbaşkanı” istiyoruz” diye açıklama yapsın.

27 Nisan bilmem kaç gecesi de Genelkurmay sitesine bir muhtıra konsun ve “Çocuklara sabahları çok sesli müzik dinletiliyor, Mozart öğretiliyor, bu gelişmelere TSK sessiz kalamaz” densin. Muhtıranın sonu da “Nu mutlu türküm diyene diyenler Cumhuriyet’in düşmanıdırlar, ilelebet de düşmanı kalacaklardır” diye bitsin.

Senaryom, fantezim işte böyle bir şey.

Senaryomdaki TSK’nın da, muhtıralarıyla, “özde değil sözde..”diye başlayan ifadeleriyle, CHP’ye karşı düzenlenen darbe planlarıyla bugünkü TSK’nın evrensel hukuk dışı konum ve durumundan bir farkı hiç yok; liberaller bugünkü TSK zihniyetine ne kadar karşıysa, senaryomdaki TSK zihniyetine de o kadar karşı olurlar zira bu karşıtlığın kökeninde ne ordu düşmanlığı, ne yaşam tarzı kaygısı yatıyor, sadece ve sadece TSK’yı evrensel hukuk devleti çizgisinde görme arzusu ve bu nedenden, evrensel hukuk dışı konum ve çizgiye karşı alınan muhalif tutum yatıyor.

Ancak, kafama da şeytan bir soruyu takmıyor değil; “acaba, senaryomdaki TSK bugünün TSK’sı olsa idi, Türkiyeli muhafazakar kesimin darbe karşıtlığı nasıl bir şey olurdu, hala bugünkü düzeyinde tezahür eder mi idi?

Yakından tanıdığım, çok sevdiğim çok sayıda muhafazakarı bu kaygımın tamamen dışında tutuyorum ama ah o şeytan yok mu, insanın aklına girmeyegörsün.

Kaynak: Star