Terörü savaşla yok edemeyiz


Yedi yıldır süren terörle savaş ve özgürlüklerin ihlali birçok ülkedeki azınlıkları yabancılaştırdı. Terörle ortak mücadele savaştan geçmiyor

11 Eylül 2001'de ne oldu ve o zamandan beri neler oluyor? İkiz kulelere yönelik saldırı artık tarihin bir parçası, fakat hâlâ çok iyi anlamadığımız bir parça. O dönemde tepkiler kıyamet tellallığından kayıtsızlığa kadar uzanıyordu. Bazıları her şeyin kısa sürede normale
döneceğini söylüyordu. Bazıları da artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı kanısındaydı.
Yedi yıl sonrasında iki kampın da haklı çıktığı söylenebilir. İşler normale döndü, eğer 'normal'le kastınız Irak, Afganistan, Madrid, Londra, Bali ve başka yerlerdeki terör saldırılarında ölenlerin listeleriyse tabii. Fakat bu tür vahşetler, Amerikalılar ve Avrupalılar için en azından, magazin dedikoduları, ekonomik krizler, mevsim indirimleri, nesli tükenen
türler, seçimler, yeni filmler, trafik kazaları ve gıda kıtlığı gibi hayatlarımızın bir başka gürültülü veçhesine karışıp gitmiş durumda.
Ancak, birçoğumuz görmezden gelse de, köklü bir değişim yaşandığı da inkâr edilemez. El fenerleri, su, ilkyardım malzemeleri ve konservelerle doldurulup Washington, Londra ve Paris'teki evlerin dolap veya merdiven altlarına konan çantaların uzun zamandır açılması gerekmedi belki. Fakat iyi düşünülmüş bir kimyasal, biyolojik veya nükleer saldırı, herkesi her an vurabilir veya tamamen yok edebilir.
Son yedi yıldaki terör girişimlerinden pek azı başarılı oldu, fakat yıkıcı olmadıkları da söylenemez. Birçoğu yetersizdi ve birçoğu da tespit edilip önlendi. Bu rahatlatıcı, ama çok fazla rahatlamak da mümkün değil. Grafikteki iki eğri geleceği anlatıyor. Eğrilerden biri onların yeterliliklerini, hatta şanslılıklarını gösteriyor, ki bunu onlar da görüyor. Diğeriyse, genel anlamda dünyayı, düşmanlarımızın da değişecekleri ve hedeflerine ulaşmanın daha az uğursuz yollarını benimseyecekleri bir şekilde değiştirmek açısından bizim yeterliliğimizi gösteriyor.
Birkaç yıl önce bizim performansımıza dair veriler vahimdi: İki kötü savaş, ufukta bir üçüncüsü, hem etkisiz hem içler acısı hukuk kurallarının ve sivil özgürlüklerin ihlali,
birçok ülkede yabancılaştırılan azınlıklar ve Batı'yla Müslüman dünya arasında yanlış anlamayla husumetin damgasını vurduğu bir ilişki. Bugün birkaç noktanın daha az vahim olduğu söylenebilir belki. Savaşlardan biri yoğunluğunu kaybetti, İran'a bir ABD saldırısı ihtimali de azaldı. Bush yönetiminin hukuk ihlallerinin ters teptiğine dair genel bir idrak olduğu aşikâr, bununla birlikte hukuku çiğnemenin yeni gizli yollarının hâlâ bulunduğu da aşikâr. İkiyüzlü terörle mücadele yasaları çıkarmış başka 80 ülkenin bazılarının aklı başına geliyor. İzini sürmek zor olsa da, Avrupa'daki Müslüman azınlıklar arasındaki yabancılaşmanın, her iki tarafın birbirini anlamak yönünde gösterdiği çabaların sonucunda inişe geçtiği söylenebilir.
Bush yönetimi bile terörle 'savaş' fikrinden uzaklaştı. Dönemin Genelkurmay Başkanı
General Richard Myers 2005'te, "Buna bir savaş derseniz, çözüm olarak aklınıza üniformalı insanlar gelir" diyordu. Savunma Bakanı Robert Gates ve ABD Merkez Komutanlığı başkanı David Petraeus gibi insanlar bu ilkeyi gayet iyi anlıyor. John McCain'in, Barack Obama'dan farklı olarak, tek düşman ve başkalarının haklı olarak yüz çevirdiği askeri zaferden menkul monolitik düşünceye saplanıp kalmış görünmesi hayal kırıklığı yaratıyor. Bilhassa Amerikalı seçmenler, terörle ortak mücadelemizin savaştan geçmediğini kavramalı. Bu çok daha önemli.

 

Kaynak: Radikal