Suriye'ye yapılan hava saldırısının uluslararası hukuka uygunluğu

Suriye’de yapılan hava saldırısını takiben birçok akademisyen bu saldırıların uluslararası hukuka uygunluğuna dair görüşlerini belirtti. ABD Dışişleri Bakanlığı eski Hukuk Danışmanı John Bellinger savaş hukukundan yola çıkarak, “Uluslararası hukuk uyarınca, Başkan Trump’ın Suriye’nin kimyasal silah kullanımına karşı kuvvet kullanmaya dair açık bir yetkisi yok…” dedi. Georgetown’daki meslektaşım MartyLederman da JustSecurity’de yaptığı detaylı incelemede bu saldırıların Birleşmiş Millet Anlaşması’nı ihlal ettiğini öne sürdü.

Kendi yorumlarım şu şekildedir: 

BM Anlaşması’nın 2. Maddesinin 4. Fıkrası, tüm üye devletlere“uluslararası ilişkilerinde gerek herhangi bir başka devletin toprak bütünlüğüne ya da siyasal bağımsızlığa karşı gerek Birleşmiş Milletler’in amaçları ile bağdaşmayacak herhangi bir biçimde kuvvet kullanma tehdidine ya da kuvvet kullanılmasına başvurmayı” yasaklamaktadır. Anlaşma’ya göre bu yasağın yalnızca iki tane açık istisnası vardır: 

1- 51. Madde’de öngörüldüğü üzere meşru müdafaa ve

2- Bölüm VII’nin hükümleri uyarınca, BM Güvenlik Konseyince onay verilen kuvvet kullanımı.
Güvenlik Konseyi’nin Suriye’de güç kullanımına onay vermesi söz konusu olmadığına göre bu ihtimal tartışma dışı kalmaktadır. Bu hava saldırılarının meşru müdafaaya konu olması da neredeyse imkânsızdır. BM Anlaşması, devletlerin “herhangi bir silahlı saldırı olduğunda bireysel veya kollektif meşru müdafaaya başvurmaya dair doğal hakkını” tanısa da Suriye’den ABD’ye herhangi bir silahlı saldırı gerçekleşmemiştir.

ABD’ye kollektif meşru müdafaaya başvurma yolunu açacak şekilde, Suriye’nin bölgedeki başka ülkelere silahlı saldırıda bulunduğu da öne sürülemez. Dahası, her ne kadar kimyasal silahların kullanımı 1925 Cenevre Gaz Protokolü’nde açıkça yasaklanmış olsa da o protokol herhangi bir güç kullanma yetkisi ihdas etmemektedir. 

Belki de bu hava saldırılarının hukukiliğine dair öne sürülebilecek tek argüman, “insani müdahale” kavramıdır. Birçok akademisyen ve resmi yetkili, mevcut uluslararası hukuk düzeninin, devletlerin soykırım ya da diğer kitlesel insan hakları ihlallerini engellemek ya da sona erdirmek için kuvvet kullanabilme hakkını tanıdığını düşünmektedir. Kimyasal silahların kullanımı da savaş suçu teşkil etmektedir ve böylece, devletlerin insani amaçlarla kuvvet kullanabileceği öne sürülebilecektir. Öte yandan şu da not edilmelidir ki tüm devletler, insani müdahale kavramının mevcut uluslararası hukuk düzeni tarafından tanındığını kabul etmemektedir ve ABD de istikrarlı bir şekilde bu kavramı bir uluslararası hukuk anlayışı olarak tanımayı reddetmektedir.

ABD, 1999’daki Kosova operasyonunda dahi insani müdahale esaslı bu meşrulaştırmayı açıkça telaffuz etmeyi reddetmiştir. 

Belki de hava saldırılarının hukukiliğini sağlayacak en iyi argüman, BM Anlaşması’nın devletlerin kuvvet kullanma hakkına dair çizdiği çerçevenin artık mevcut uluslararası hukuk düzenini yansıtmadığını öne sürmek olacaktır. 1945’ten beri Madde 2/4’e aykırı sayısız ihlale bakıldığında BM Anlaşması’nın artık otorite sahibi ve denetleyici olmadığı iddia edilebilir. Bir başka deyişle, Anlaşma’nın hükümleri artık hukuki yaptırıma sahip değildir ve devletlerin pratiklerini yansıtmamaktadır.

Bu tartışmanın neticesi olarak da dünyanın, Anlaşma’nın izin verdiğinin ötesinde birçok durumda devletlerin kuvvet kullanımına başvurabildiği bir “BM Anlaşması sonrası kendi kendine yetme paradigması” dönemine girdiği söylenecektir. 

Bunun sadece bir avuç akademisyen tarafından (Fletcher School of LawandDiplomacy’den Michael Glennon ve University of North Carolina’dan Mark Weisburd gibi) desteklenen, son derece tartışmalı bir iddia olduğunu söylemeye gerek dahi yok. Fakat bu, hem University of Wisconsin’den meslektaşım Robert J. Beck’in hem de bizzat benim 20 yıldan fazla bir süredir öne sürdüğüm argümandır.

Kaynak: Anthony Clark Arend / Medium

Dünya Bülteni için çeviren: Deniz Baran