Sürgünler anlaşılmadan ne Batı ne Doğu anlaşılır

Büyük Kafkas sürgününün 150. yılında büyük insanlık trajedisine dair ne söylense eksik kalacaktır. Bu eksiklik sadece Rus sömürge imparatorluğunun topraklarından söküp attığı Kafkasyalı Müslümanların acılarının yeterince dile getirilmemesinden ibaret değil. İnsani boyutun ötesinde, Rusların Müslüman toplumlarla bir arada yaşama deneyimlerinin tarihsel arkaplanına ışık tutması açısından da önemli... Farklı olanla bir aradalık bir medeniyet göstergesi ise Batı toplumlarının tarihi bu anlamda çok sorunlu demektir.

Büyük sürgünlerin tarihi, medeniyet kriterleri açısından ele alındığında Müslümanların macerası Rusların zulmüyle sınırlı değil. Ayrıca Müslüman toplumların ötekilerine karşı gittikçe tahammülsüzleşmelerinin de, Batılı ideolojileri, kimlikleri benimsemeleri oranında artış göstermesi de ayrıca üzerinde düşünülmesi gereken bir husus.

Büyük sürgünler, bir de Anadolu'nun sadece demografik yapısını oluşturmakla kalmayıp mayasını da yoğurduğu için, yeniden üzerinde düşünülmesi gereken ve sosyo-kültürel kimliğimizi şekillendiren, harcını karan etkenler olarak da hayli açıklayıcı tarihsel verileridir.

Önce sürgünün kaynağına bakalım... Osmanlı deneyiminden çok önce Avrupa'nın en batısında, Endülüs Müslümanlarının sürülmeleri Rönesans Avrupa'sının oluşum dönemine denk gelir. Sadece etnik temizlik değil kültürel bir kıyım da yaşanmıştır. Eski Yunan düşüncesini Batı'ya tanıtan Endülüs mirası, bu medeniyetin kendi özgün ilmî, felsefi/hikemi, kültürel birikimi, meydanlara yığılan yüz binlerce yazma kitabın yakılmasıyla kül edilmişti. Modern uluslar henüz şekillenme hazırlığında iken 17. yüzyılın başında İspanya'dan sürülen Moriskolar, Broudel'in deyimiyle 'uygarlık öfkesi'nin mazlumu durumuna düştüler.

İkinci Endülüs Kırım'da yaşandı...

Kafkas sürgünü ise Kırım'dan yaklaşık yüzyıl sonra gerçekleşti. Kafkas sürgününden yarım yüzyıl sonra da Balkanlardan gelen göç ve soykırımlar yaşandı.

İspanya'yı Endülüs mirasından dolayı Avrupalı saymayan Avrupa içi tartışmayı bir yana bırakacak olursak, doğusundaki Rusların Avrupalılığı pekiştikçe sürgünler daha da arttı. Avrupalılar Rusları pek kendilerinden görmek istemezler. Ne var ki, Ruslar Batı medeniyetinin bir parçasıdır epey bir zamandır. Ruslar Batılı sömürgecilerin izinde sömürge imparatorluğu olma özelliğini pekiştirdikçe Müslümanlarla sorunları da o oranda arttı.

Sovyet öncesi Çarlık Rusya'sında Müslümanların dini hayatına ne kadar kısıtlamalar getirildiği malum. Mesela bazı dönemler Kuran'ın bazı ayetlerinin basılması, yayınlanması yasaklanmıştı. Sürgünler farklılıkları dışlamanın soykırıma dönüşen biçimi olarak tezahüründen ibaret. Bir de Rus sömürgeciliği altında azınlık olarak yaşamanın bedeli üzerinde yeterince çalışma yapılmamıştır. Fransız sömürge yönetimleri ile İngiliz sömürge yönetimleri arasındaki farklılıklar az çok bilinir. Ancak her iki Batılı kolonyal gücün uygulamaları ile Rus uygulaması arasında yapılacak karşılaştırmalar; Batılı toplum ve siyaset projesi olarak farklılıklara, özellikle de Müslüman azınlıklara bu ülkenin nasıl yaklaştığı konusunda daha ufuk açıcı fikirler verebilir. Batı emperyalizmine lanet okuyan Batıcı sol geleneğin en az onlar kadar katı ve sömürgeci Rus imparatorluğunun uygulamaları karşısındaki sessizliği manidar bile değildir.

Modern dönemde hem batıdan, yani Balkanlardan, hem doğudan, yani Kafkaslardan gelen göç dalgaları, farklı coğrafyalarda benzer reflekslerle Müslümanları dışlamanın ötesinde soykırımlarına varan sürgün ve katliamlar, kendini insanlık tarihinin merkezine koyan bir uygarlığın ortak tavrını açık eder. Tarihsel bilinçaltını şekillendiren bu ötekileştirme biçiminin tüm zorlamalara, çoğulcu dönüşüm iddialarına karşın, derinlerde bir yerde canlı olduğunun işaretleri, yer yer benzer uygulamaların nüksetmesiyle ortaya çıkıyor.

Modern dünyada Batılı toplumlar içinde, ya da İslami olmayan siyasal birimler içinde Müslümanların azınlık olarak yaşamayı öğrenmeleri gerektiğini salık verenler, postmodern kimliklerin parçalayamadığı Müslüman varlığına ne kadar tahammüllü olduklarını göstermek durumundadırlar.

Büyük Kafkas sürgününün bizim için işaret ettiği bir gerçek ise Türkiye'nin resmi ulus kimliğini olanca modern ve seküler temellere yaslamak istemesine rağmen daha işin başında bunu tekzip etmesidir. Çerkezleri, Arnavutları, Çeçenleri, Boşnakları bir milletin unsuru olarak içine alan bu coğrafyanın hamurunu yoğuran inanç sistemi, yani Müslümanlık yok sayılarak ne demografik yapı ne de kimliğimiz izah edilebilir. <<<DEVAMI>>>