Sözün özüne varmalı

Söz uzayıp gitmeli. Konuşma değil, söz. Engelleri aşmalı, eğlenip kalmadan insanın yüzünü ağ etmek için çırpınmalı söz. Küçük bir çukurda, geçilmez uçurumda insanı terk etmemeli. Dolaşıp dört bir yanı, gerçeği söylemeli. Orada da eğlenmemeli gerçeği ötelere taşımak için canhıraş çabalarla kendini harap etmeli söz.

Öyle ki, "söz"de kalmamalı söz!

Hala söylenmemiş sözler var. Söylenmiş ama can kulağı ile işitilmemiş sözler var. Savaşı kışkırtan, insanı alçaltan, nesne yapan sözlere  karşılık, yücelten ihya eden sözden öte sözler var.

Ay gibi geceye doğan, kalbi aydınlatan, iklim doğuran sözler var.

Ne var ki, insan her zaman işitesi değil...

İnsan sözü sözden seçesi değil.

Maksadını  hırsına yaslayıp söz aradığında insan, silaha dönüyor her şey. Tutkular sıkı sıkıya tuttuğunda ellerini, insan şaşı bakışa, çarpık işitmeye meyilli hale geliyor. Sözün hası ona tesir etmez oluyor bu demde.

Habil ile Kabil'e gelin söz aynıydı. Biri kalbin gözüyle dinledi, diğeri kalbi kaplayan öfkeyle.  Peygamberler, her zaman ve mekanda aynı güzellikte sözü söylediler. Ay yüzlü sözler getirdiler, güneşin gözüyle gören, herşeyi birbirine bağlayan,  aydınlıkta aklı yağmurla yıkayıp duran, sözden öte sözler getirdiler.

Eylem diliyle konuşan, salih amel olan, yaraya derman olan sözlerle zamanın yakasını çitilediler, beyaz çamaşır gibi diri sözleri astılar gök boşluğuna. Ücretsiz, karşılıksız, azgınlar için, tutkularının köleleri için tehlikeli, ateşli sözler getirdiler.

Söze karşı aynı değer ve güçte söz üretilemediğinde, orada söz söyleyen ölüme mahkum edilir. Tehdit,vaat, şiddet, aşağılama ve son çare olarak öldürme girişimi devreye girer. Bütün peygamberler haksız, çarpık, gayri adil düzen sahiplerince aynı süreçlere uğratılmışlardır.

Oysa sözün muhatabı sözdür; öyle olmalıdır.

Şiddet ve aşağılama içermeyen bütün sözlere kapıyı açıp merama kulak verilmeli. Söylenen söz hikmete mebni ise alınmalı, karşı sözün gücünü, yerini hissettirme ihtiyacı belirmişse, aynı ton ve biçimde karşılığı verilmeli. Diyalog deniyorsa, nezaket kendiliğinden belirmeli, sesli harflerle, sessiz harflerle gelmeli.

Madem insan konuşan; konuşulanı anlayan varlık, söz ile anlaşmalı ve söz ile anlaşamadığını ortaya koymalı.

Arayanların bulabilmesi, sözün hikmetine susayanların kanması, bütün sözlerin renk renk meyveler gibi bahçede, manavda sergiye durmalarıyla mümkün. Puslu mekanlar açan isli sözlerle, gökyüzüyle yarışan sözlerin birbiriyle kıyası sonrası anlaşılabilmesi için, sözün söyleme durduğu yerde kavşakta hikmet avcısı olarak bulunmak icap eder.

Varlığın maksadını çözmek, insanın yeryüzündeki en önemli çabası olmalıdır. Aklın ihtiyacı bilmek ise, çözülmeğe değer ilk iş, var olmanın şiddetine uygun cevabı bulmaktır.

Kavşağa gelmek, hikmete susamak bundan ötürü önemli. Nasibini açlığa dökerek ekmek gibi aziz kılmakla başlar hikmet yolculuğu. Aziz yürüyüş böyle başlar ve küçük bir kırıntı yolcu için hazine çağrısı muştu içerir.

Söyleme karşılık verilemeyen yerde iş hakarete evrilir. Hakaret insanın iflas halidir. Sözüm yok, demenin, karanlığa dalma arzusunun farklı ikrar biçimidir. Hakaret insana yaraşmayan, dinlemenin yolunu kapatan, düşünceyi donduran öfkeli mekan kurma arayışıdır.

Rabb'imiz kendi sözünü, lütfederek, insan sözleriyle aynı harmana döküyor ve sözlerin dinlenip en güzelinin seçilmesini istiyor.(Zümer / 18)

İnsana düşünme, kıyas etmeyi uygun gören ortamda, "Benzer sure getirin" çağrısıyla karşı çıkanlara yeni bir ikna yolu ve yöntemi önererek, doğru; dosdoğru yolu bulma imkanı gösteriyor.

İnsanın zayıf, bencil, nankör yanları ortaya çıktığında, her defasında, aynı cahilce yöntemle karşı duruşa geçtiği tarihle sabit.

Sözü söyleme ulaştıramamanın, tutarlı, bütüncül perspektif oluşturamamanın acısı, karalamaya, hakarete yöneltir insanı. Cahiliyenin değişmeyen bu tavrı, bugün de geçerlidir.

Batı cahiliyesi fikir özgürlüğünde kendini var edemediğinde, hakareti özgürlüğün yerine ikame edip  oluşan reaksiyonlardan karşı tavrı tahammülsüzlükle mahkum etme yoluna gidiyor.

Meselenin bir yerinde, sözün kemiğe dayanıp ruhundan ayrıldığı yer  de var:

Kardeşin kardeşi  namludan gördüğü yer...

Sözün kurşundan daha can yakıcı olduğu günlerdeyiz.

Üstelik aynı kitap okunuyor, yüce sözlerden geçip öfkeyle, öldüresi terkipler elde etmeye can atılıyor.

Kardeşliğin tadının kaybolduğu yerde, öfke daha fazla lezzet vadeder.

Sözün değeri söyleyenle kaimdir. Ezeli ve Ebedi olanın sözüdür engel tanımayan. O'nun sözüdür, bütün güzel sözlere ruh bağışlayan.

O ki, bütün isimleri öğreterek konuşmayı öğretti..

O'nun Kelamıdır, yeryüzünün en büyük zenginliği.

Nimetlerin eşsizi...

O halde insan susmalı biraz.

"İşittik ve itaat ettik" demek için yeniden, insan uzun uzun susmalı.

Can kulağını açmalı.