Seçimler yapıldı, sonuçlar değerlendiriliyor ve büyük olasılıkla bazı partiler öz eleştiri yapıyorlar. Demokratikleşme konusunda siyasal partilere oranla daha talepkar olan toplumsal katmanlar, yaptıkları tercihle bu öz eleştirilerin içini doldurmuş gözüküyor.
Her kesim için geçerli olmasa bile, toplumun geniş kesiminin iktidardan beklentilerinin fazla olduğu söylenebilir. İktidardan beklenti eşiğinin giderek yukarı çıkmasının nedeni ise, zaten bu beklentileri toplumun gündemine getirenin iktidar partisi olması.
Türkiye'deki yaygın beklentilerin uzun listesi yapılabilir, ancak bu liste esas olarak birkaç ana başlığa işaret ediyor. Bunlardan ilki demokratikleşme ve hukuk devleti paketi. İçinde anayasa değişikliğini, reformları, seçim ve partiler yasası gibi yasalarda değişiklikleri, azınlık sorunlarını, çoğunluk durumlarını barındıran ve vatandaşların yaşamları içinde bunları hissetmeye başlayacakları koca bir paket. İkincisi büyük talep paketi ekonomiye ilişkin. Bu çerçevedeki beklentilerde bir yandan küresel ekonomik krize bağlı yansımaların bertaraf edilmesi yolundaki girişimler var, öte yandan şeffaflaşma meselesi var.
Şeffaflaşma ile ekonominin iyileştirilmesi arasındaki bağıntı, hem geçmişin soruşturulmasını gerektiriyor ki neredeyse 'Ergenekon' bunu bile kapsıyor, hem bugünün kurum ve kuruluşlarının ele alınmasını şart koşuyor. Şeffaflaşma aynı zamanda ekonomide daha az hata yapılmasını sağlıyor ve demokrasi ve hukuk devleti anlayışının da temelini oluşturuyor. Bir diğer beklenti sepeti ise toplumsal güvenlik olarak belirtilebilir. Terörizmle mücadeleden, kent yaşamındaki güvenlik ortamına; Kıbrıs meselesinden trafik sorununa kadar geniş bir çerçeveye işaret ediyor. Bu ana başlıktaki beklentilerin ise, bir yanı politikaların ikna edici olmasına diğer yanı ise adaletin iyi işlemesine dayanıyor.
Kısacası, Boğaz köprülerinin KGS gişelerinin yanında biriken ve kartı olmayanlara iki misli fiyatla geçiş imkanı yaratan kişilerin bu yasa dışı geliri sürdürmeleri, buna göz yumulması, bu işi yapan kişilerin etnik kimlikleri üzerinden yapılabilecek değerlendirmeleri bu toplum artık istemiyor. Toplumun çoğunluğu, adı hizmet ya da kolaylaştırıcılık olan bazı işlerin, dolaylı olarak kendisine zarar verdiğinin bilincinde.
Söz konusu beklenti sepetleri ve erişilen bilinç, tam olarak AB sürecinin işletilmesine işaret ediyor. Türkiye'nin önünü kapayan konular ve toplumsal eğilimler, bu sürecin hızlandırılması için uygun bir ortam yaratıyor. AB ülkelerinin bazılarının Türkiye'ye havlu attırmaya çalışmaları, Brüksel'in ağırdan alması ve Kıbrıs konusu meselenin dış ayağında yavaşlama yaratmış olabilir. Dış ilişkide başarıyı zorlamanın yolu, içeride atılacak adımların sonucunu dışarıya taşıyabilmekten geçiyor.
ABD ile başlayan yeni dönem ve Irak, Suriye hatta İsrail ile kurulan ilişkiler, Afganistan ve muhtemelen Pakistan desteği ile Ermenistan politikası, Gürcistan dengesi ve İran'ın normalleştirilmesi çabaları da, AB sürecinin dış dinamikleri arasında. Mesele, bu dış ilişkilerin AB süreci içine yedirilmesinde ve Türkiye'nin dış politikasını AB iç siyasetinin değişkeni haline getirilmesinde.
Seçim sonuçları, iktidar partisine belki hiç olmadığı kadar AB ana ekseni çerçevesinde politika üretmeyi olanaklı kılıyor. Seçmen bu yöndeki arzusunu dolaylı olarak dile getirmiş durumda, hatta birçok yerde 'yerel seçim' dinamiklerine göre davrandığına göre uygulamış durumda, iktidar partisi de kendi iç muhalefetinden, direnç çevrelerinden kurtulma imkanına sahip. Dolayısıyla zaman ve koşullar AB sürecine güvenmeyi olanaklı kılıyor.
Kaynak: Star