Seçim sonrası İran'da kopan fırtına

 

12 Haziran 2009 seçimleri İran' da bir cumhurbaşkanlığı seçiminden öte çok şeyi bağrında taşıyan  bir seçimdi. Seçimleri değerlendirirken İran dışı komplo teorilerini ve kafa bulandiran hesapları göz ardı edebilseydik çok farklı ve önem arzeden şeyler görebilirdik: İnkılabın başlangıcından bugüne en coşkulu en katılımlı ve en renkli bir seçimdi, bu. Adaylık için başvuran yüzlerce aday elenmişti. Şuray-ı Nigahban, dördü birbirinden nezih, hatt-ı İmam  adayı; Mir Hüseyin Musevi, Rızai ve Kerrubi gibi otuz yılın temel direklerinden olan adayların yanında bir de mevcut cumhurbaşkanını bırakmıştı. Seçim, inkılabın öz evlatları arasında oldu. Çok renkli ve önemli kareler ortaya koydu. Rehberin de işe karışarak inkılabiler arası hesaplaşmaya dönüştürülmeseydi, bu seçim İran' ın ötesinde dünya Müslümanlarına çok şey katacaktı.

İRAN'DA CUMHURBAŞKANI NEYİ TEMSİL EDİYOR ?

1989'dan başbakanlığın kaldırılmasından sonra, devlet başkanlığı statüsü, rehberin yönetimdeki işlerini yürüten, yurt dışında temsil eden yardımcısı konumundadır. Rehber; Fermande-i Küllü Kuvvadır (Ordu, Sipah-ı Pasdaran, Besiç). Yani bütün silahlı gücün başkomutanıdır. Yargı, radyo-tv ve bütün resmi medya da, rehbere bağlıdır. İçişleri ve dışişleri de rehberiyete bağlıdır.

12 Haziran 2009 seçimindeki dört adaydan üçü, inkılabın temelinden gelirken, biri de mevcut cumhurbaşkanıyken, bu kadar gürültü niçin oldu ve oluyor? Bunu iyi okumak istiyorsak 1)Aristo mantığını bir kenara bırakacağız. 'ABD ve Batı birinin gelişine sıcak bakıyorsa kötüdür, öteki daha iyidir' kurgusu çok ucuz ve basit bir değerlendirmedir.

2) 1979'dan 1989'a kadarki süreci iyi bilmemiz ve/ veya çok iyi tahlil etmemiz gerekiyor.

ABD hikayelerini, tepkisellikleri de bir kenara bırakıp; bizim ,önemli, hem de çok önemli bir coğrafyamızı konuşurken, biz olarak olayı düşünüp, tartışalım.
    
İnkılabın ilanı, Humeyni' nin 5 Şubat 1979 da Mehdi Bazargan' ı geçici başbakan ilan etmesiyle başlar. Bazargan, tefsir yazmış, yüzlerce esere imza atmış, İslamcı bir mühendistir. İmam onu atamıştır. Fakat inkılabın içindeki en önemli güç odağı olan Cumhur-i İslami'yi kuran irade onu hiç rahat bırakmaz, Ayetullah Halhali, Bazargan' ı sözle, hareketle sürekli taciz eder.

İran' da ilk cumhurbaşkanlığı seçimi için iki önemli aday vardır. İmamın manevi evladım dediği, ekonomi okumuş, şahın zulmünden kaçtığı Fransa'da doktorasını da yapan genç entelektüel Ebul Hasan Beni Sadr. Karşısında Cumhuri İslam'ın adayı; Celaleddin Farisi…

Ve beni Sadr yüzde 70in üstünde oyla seçimi alır. Babası Kaşani kıyamından sonra 'Irak'a kaçan Ayetullahlardan'dır. Temel dini eğitimini de ondan almıştır.

İmam Humeyni' nin halefi bellidir: Her toplantı anında ve namaz selamının akabinde selam gönderilen, İmam, Ayetullah-ı Uzma  Hüseyin Muntaziri'dir.

Muntaziri, İsfahanlıdır. Muntaziri'nin oğlu Hüccetül İslam Muhammed Muntaziri. Dünya Kurtuluş hareketleri örgütünün başındadır. İnkılabın beyin adamı Ayetullah Behişti de İsfahanlı'dır. O günlerde Isfahanlılar önemli bir güçtür.
İnkılabın silahlı örgütü Mücahidan-ı Halk, Ayetullah Talegani'nin erken rahmetli oluşuna kadar itibarlı bir örgütken, Ayetullah Behişti' nin Sipah-ı Pasdaran'ı devreye sokmasıyla bir başka çatışma yaşanır. Mücahidan-ı Halk, iyi bir tabana ve örgütsel yapıya sahiptir. Şaha karşı verdiği zorlu mücadelede binlerce şehid vermiştir. Örgütün ikisi erkek üç karşe yöneticisi şehid Rızai  kardeşler, 79-81 arası ikılbın şehid sembolleridir. Tahran'ın en merkezi hastahanesinde onların adı vardır. Tahran sokakları, caddeleri, üniversite inkılabın ilk yıllarında ellerindedir. Siyasi çekişmede kan yoktur fakat, dışlanan Mücahidan-ı Halk'la mücadele kanlı biçimde sürer.

Beni Sadr İmamın 'O benim manevi evladımdır' teyidine rağmen, dört buçuk ay sonra İran'dan kaçarak canını kurtarır. 28 Haziran 1981'de Cumhur-i İslami'de patlayan tahrip gücü yüksek bombayla Behişti Muhammed Muntaziri ve beraberindeki 70 kişi ölür. İmam, Behişti'yi bir cümleyle ifade eder: " Behişti yek millet buud"

Behişti' den sonra Cumhur-i İslami'nin ve inkılabın ideologu olarak Rafsancani ortada kalır. Hüccetül İslam Seyyid Ali Hamaney de, Cumhur-i İslami'nin kurucularından biridir. Fakat, ibadet ve sükunet yönü ağır basar. Hüccetül İslam Seyyid Ali Hamaney, 13 Ekim 1981'de cumhurbaşkanı seçilirken, başbakanlığa da Mir Hüseyin Musevi getirilmiştir. Hamaney 1989'a kadar görevi başındadır.

Irak'la sekiz yıldır süren savaş, İran için ekonomik ve insan kaybı açısından çok yıpratıcı geçmektedir. Bu savaşı artık sürdürmek, İran'ı zorlamaktır. "Be fethi Kerbela, bi suy-i cephe" diyen İmam, barışa imza atacak tek mercidir. Rafsancani bunu başarır; İmam'ı barışa ikna eder.

Rafsencani'nin İran dışında çokça bilinmeyen, İran içinde en büyük muhalifi, Muhammed Muntaziri'nin şehadetinden sonra Azadi Bahş'ın başına gelen Hüccet'ül İslam Mehdi Haşimi'dir. Hatt-ı imam olan iki inkılabi, yıpratıcı bir mücadeleye girmişti. İkiliden birisi için herşey bitecekti. Mehdi Haşimi, inkılaptan önce, bir İslam karşıtının ölümüne fetva verdiği, Irak cephesine gönderilmeden el konulan silahlardan, karşı darbe hazırlığı damgası yiyince, idam fermanı da imzalandı. (Bu olayı, kimi yorumcular, devletin inkılabı yediğinin miladı olarak görür.)

Bu idam, hemşehrisi olan Ümidi Ümmeti İmam'ın da konumunu sarstı. İsfahanlıların bunca güç kaybından sonra, on yıldır her toplantıda, her farz namaz sonrasında "Durutber Muntaziri Ümidi Ümmeti İmam" olan Ayetullah'ül Uzma (Merce-i taklit) Muntaziri'nin, İmam tarafından, "Ben seni naip tayin etmedim" diyerek azledilmesine yol açtı.

Bütün bu işler bittikten sonra da, İmam, hakkın rahmetine kavuştu. Aynı günlerde Hüccetül İslam Seyit Ali Hamaney'in cumhurbaşkanlığı süresi de sona ermişti. Ayetullahlığa yükseltilen Seyit Ali Hamaney "Mercii taklit" olmasa da, Meclis-i Hubregan tarafından imamete değil inkılap rehberliğine getirildi.

Aslında bu Müslümanlar için önemli bir açılımdı; ilmi titri eksik olsa da, başka argümanlarla desteklenerek, rehberiyet makamına getirilme örnekliğini de görmüş olduk.

Rehber, Fermanda-i Küllü Kuvva idi. Cumhurbaşkanı onun yardımcı elemanıydı. Fakat, Hüccet'ül İslam Haşimi Rafsancani, cumhurbaşkanı seçilmişti. Böyle bir siyasi dehayı avcunun içine almayı denemek bile yanlış olurdu. Rafsancani de, Hamaney gibi iki dönem seçildi. Uzun yıllar İrşat bakanlığı yapan Ayetullah Seyit Muhammed Hatemi cumhurbaşkanlığına adaydı. Rehberse açıkça Huccetül İslam Natık Nuri'yi destekliyordu. Bu seçimler esnasında İran'daydım. Rehber, Natık Nuri'yi desteklediği için rehberiyet bağlıları ve bütün dünya habernigarları Natık Nuri' nin kazanacağına kesin gözüyle bakıyorlardı. Aslında bu rehberiyetin oylaması gibi bir hava oluşturmuştu. Şeriatmedari ve Muntaziri başta Hamaney'in rehberliğine muhalif (İnkılab'a değil) bütün ulema ve halk, Hatemi demişti. Sandıklar açılıp da sonuç belli olmaya başlayınca, Haşimi Rafsancani, dehasını ve akıl hocalığını bir kere daha gösterip resmi sonuçlar açıklanmadan önce, Rehber'e, Hatemi' yi tebrik ettirmişti.

Aklımıza şu soru gelmiş olabilir: Rehber'in desteklediği Natık Nuri seçilse ne olacaktı? Rehber siyasi gücün tümünü kontrol altına almış olacaktı.

Hatemi'nin ikinci dönemi 2005'te bitti. Rafsancani, Kerrubi ve daha önce milletvekili ve belediye başkanı seçimlerini kaybetmiş olan Mahmud Ahmedinejad  yüzde 19'la ikinci tura kaldı. İkinci turda, inkılabın en güçlü beyni olan Haşim Rafsancani'yi sürpriz bir biçimde geçip yüzde 60 oy alarak cumhurbaşkanı seçildi.

Yapılan yorumlar şöyleydi: Rafsacani'ye karşı olanlar, kerhen de olsa Ahmedinnejad'ı destekledi. 12 Haziran'daki savlardan biri de ''Ahmedinejad Refsancani'yi de geçmişti. O gün niçin hile var, denmedi. Bugün seçim hilesinden bahsediliyor.''

İsimsiz birinin Rafsancani' yi hizmete uğratmasının doğurduğu şaşkınlıktan, hiç kimsenin aklına, o zaman böyle birşey gelemezdi. Rafsancani gibi zeki bir adam da, bütün bu itibarın, karizmanın üstüne böyle bir iddiada bulunabilir miydi? Bu, onu komik duruma düşürmez miydi? Bugün Mir Hüseyin Musevi için yazılanları bir kere daha hatırlayalım: Öyle ki, Amerika' ya satıldığını dahi yazanlar var. Dilin kemiği, iftiranın kaidesi yoktur.

İRAN BUNDAN SONRA ESKİ İRAN OLMAYACAKTIR.

Bugün İran' da sokakların ya da kulislerin hareketlenmesini 30 yıllık inkılaba karşı çıkış, karşı darbe mantığının dışına çıkarıp, 1989'da rehberlik makamına getirilen Seyit Ali Hamaney'le Ahmedinejad'ın değil inkılabın can damarı olan insanların 1980-81, 1989 ve 2009'daki satranç oyununun üçüncü defa sahnelenişi olarak görüyorum.

Haşimi Rafsancani, İbrahim Yezdi, Muhammed Hatemi, Mir Hüseyin Musevi, Ayetullah Muntaziri gibi ümmetin seçkinlerinin yanlışta, hatada, inkılab karşıtlığında ( hiç değilse Müslümanlar bu akıl tutulmasından kurtulmalı) birleştirirseniz, inkılab nedir, kimindir?

30 yıl önce İran sokakları, "Ebul Hasan Pinoşe, İran Şili nemişe" sloganıyla çınlıyordu. Cihan hanımın "İran Şili nemişe" diye verdiği tezahürat bu kadar mıydı? Ya da "Allahu ekber, kahrolsun diktatör" bu sloganların atılmış olması hiç de hayırlı sonuçlar doğurmaz.

Rehber, cuma hutbesinde; "Değersiz bir canım, sakat bir bedenim( elinin birkaç parmağı) ve siz halktan aldığım az bir onurum var. Bunun hepsini inkılab yolunda feda edeceğim. Ey Seyidimiz (Mehdi) bizim için dua et, biz elimizden geleni yapacağız, sağlam duracağız, bizim ülkemizin asıl sahibi sensin" diyerek ağlıyor ve halk da ağlayarak slogan atıyor. "Biz ehli Kufe değiliz, Ali' yi yalnız bırakmayız."

Bunlar da İran için sağlıklı şeyler değil. Herşey rehberin elinde: Rehberiyet makamında olan kendisine yardımcı elemanı uygun birisi olanı arzu etse de böyle açıktan desteklememeliydi. Musevi'nin Cumhurbaşkanlığına aday olarak çıkışı, inkılabi çizginin, 30 yıl sonra ortaya koyduğu refleks olarak çok önemliydi.

Rehber, sarığını önüne koymalı, Rafsancani'yi, Hatemi'yi, Musevi'yi, Kerrubi'yi yanına çağırmalı, sloganlar daha da derinleşmeden sokaklar daha fazla yanmadan, yaralar sarılmalıdır.

İkinci tura hazır olan İran'da yenilenecek bir seçim her şeyi çözer. Hiçbirşey de kaybettirmeyip, İran'ın gücüne güç katar. Musevi ve İran halkı 12 Haziran sonucunu kabul etse de, Ahmedinejad, birinci dönemi kadar rahat olmayacaktır. Ayyuka çıkan bu şaibenin ardından belki de 2005'teki seçimin de şaibesi ortaya atılacaktır.
Ahmediejad'ın seçilmesinde, birikmiş petro dolarların halka dağıtılmasını, 'Kuzey Tahran'a para harcayacağıma, 100 köye hizmet götürürüm' gibi argümanlara bağlayarak, yüzde 63 oy alındığı savları, İran'ın inkılapçı halkına hakarettir. İran sokaklarındaki gösterileri hiç kimsenin hafife almaya hakkı yoktur. 30 yıl önce şahı kaçıran olaylar da, ölümlerin gelmesi sonrasında başlamıştı. Eğer bu olayları, ABD veya İngiltere' ye bağlarsak, İran'ın geçirmekte olduğu yönetim sancısını da pas geçmiş oluruz. İranlıların ve özelde Musevi'nin derdi, rehberiyetin saltanata dönüştürülmesine karşı çıkmaktır.

20 yıldır siyasete girmeyip danışmanlıkla, hocalıkla yetinen Musevi, İnkılab-ı İslami, İran'da ıslahat için yola çıktı. Çok heyecanlı bir seçim yaşattı. İran'daki sisteme bir seçimde çok şey kattı. Haşimi Rafsancani, rehberin yanında olsaydı, bu durumu iyi bir refleksle inkılabın, İslam Cumhuriyetinin lehine çevirtebilirdi. Rafsancani, şu anda Kum'daki alimler şurasıyla toplantı halinde. Rehberi azletme makamında olan Meclisi Hubregan böyle bir karar alırsa 20 yıldır Fermanda-i Külli Kuvva olan ve medyayla yargının da kendisine bağlı olduğu rehber makamını, bu güçlerle korumaya kalkarsa sonuç nereye varır? Fakat bu meclis, rehbere seçimlerde taraf tutmamasını salık vererek, yıpranmanın önüne geçerek, İran için daha hayırlı bir karar önereceği ve yaraların derinleşmeden sarılacağı kanaatindeyim.

Yine de her şey rehberin basiretine bağlı olacaktır. Ayetullah Muntaziri' nin üç gün yas ilanı dahi İran' da tansiyonu düşürmek ve kendi kendisini onarmak için iyi bir adımdır.

Biz İran dışındaki Müslümanlar, hamaseti bırakıp, hiç değilse İran için dua edelim. İnkılap, 30 yıl sonra en zor imtihanını vermektedir. Gömlek satıcılarına pirim vermeyelim.