Vladimir Putin'in Camp David'de düzenlenen G-8 zirvesine katılmaması ABD yönetimi tarafından şaşkınlık ve üzüntü ile karşılandı. Ancak daha sonra durum değerlendirmesinde bulunmuş ve beklenmedik bir açıklamada bulunmuşlardı. Açıklamada ABD yönetiminin hata yaptığı itiraf ediliyor ve Putin ile yakın ilişkiler kurmayı hedefledikleri ifade ediliyordu. Putin bu teklife karşı gelmemekle beraber kendi şartları olduğunu bildiriyor. Son günlerde yaşanan olaylar Rusya devlet başkanının büyük bir oyun başlattığını göstermektedir. Bu politika batı karşıtlığı ile izah edilemez. Bilakis Rusya'nın dış politika önceliklerinin açık bir şekilde gösterilmesi olarak tanımlanabilir.
ABD Devlet Başkanı Obama, Putin ile görüşmeyi büyük bir umutla beklemekteydi. Mayıs ayının başlarında Obama'nın milli güvenlik danışmanı Tom Donilon Moskova'ya geldi. Onun getirmiş olduğu mektupta Obama'nın Amerika ve Rusya nükleer silahlarının kısıtlanması konusunda yeni radikal ve uzun vadeli anlaşmanın sağlanmasına dair planları yer almaktaydı.
Amerika basınının görüşüne göre planların gerçekleşmesi Obama'nın dış politika başarısı ve Nobel barış ödülünün hak edilmesi olarak görülebilirdi. Ancak Putin bu konuda beklenen cevabı vermedi ve böylece dış politika öncelikleri içerisinde ne ABD ne de G-8 ülkelerinin yer almadığını anlatmaya çalıştı.
Putin'in "değişimi" batılı siyasiler ve analistler tarafından beklenmedik bir gelişme olarak değerlendirildi. Şöyle ki Financial Times gündemde çok sayıda tartışma konusunun olmasına rağmen Putin'in adımının anlaşmaz olduğunun altını çizdi. Gündemde bulunan konular ise Suriye'de Esad rejiminin devrilmesi, İran nükleer programı, Afganistan'ın geleceği ve silahlanma yarışının geleceği olarak gösteriliyor. Bu kadar önemli konuların Putin tarafından görmezden gelindiği öne sürülüyor.
Bunun bir hakaret olduğu ve Obama'nın "kendisini küçük düşürmeğe" müsaade ettiği iddia edildi. Obama Eylül ayında Vladivostok'ta düzenlenecek ATES zirvesine katılmayacağını açıkladı.
Rusya uzmanı, Heritage Foundation teşkilatından Ariel Kohen, Putin'in bu adımının mevcut ABD yönetimi konusunda düşüncelerinin sonucu ortaya çıktığını belirtti. Kohen'e göre Putin Obama yönetimini önemsemiyor. Bu adil bir analiz. Bağlantı şu şekilde oluşmaktadır "Clinton-Nuland- McFaul".
Clinton'un Moskova yönetimi ile Esad arasındaki aile bağlarının olduğuna dair Rusya'yı aşağılayıcı açıklamalarını hatırlayalım. McFaul ise her türlü çaba sarf edilerek Putin'in Rusya siyasi arenasından uzaklaştırılması gerektiğini öne sürmüştü. Obama yönetimi içerisinde bu tür profesyonellikten uzak politikacıların bulunması ABD devlet başkanı açısından önemli bir sorun.
Bundan başka ABD'nin sürekli kendisini Rusya'nın "abisi" olarak gösterme çabası da Putin'in bu adımı atmasına neden oldu. Bununla beraber son yıllarda ikili ilişkilerde sadece iki olumlu gelişmenin yaşandığını belirtmekte fayda var. Birincisi Afganistan'daki NATO merkezlerine Rusya üzerinden malzemelerin taşınması, ikincisi ise Rusya'nın Dünya Ticaret Örgütü'ne üyeliği sırasında yaşandı.
Rusya'da öksüz çocuklarının ABD'ye götürülmesi sırasında yaşanan skandallar ve sorumlu ebeveyn adaylarına gerekli cezaların verilmemesi, Viktor But davasının sahte delillerle yürütülmesi, Kuril adalarının Japonya'nın sınırları içerisinde gösterilmesi, Avrupa ülkelerine Rusya aleyhinde füze savunma sistemlerinin konuşlandırılması, MsFaul'in Moskova'ya büyükelçi gibi atanması, Libya konusunda BM Güvenlik Konseyi'nin 1973 kararının göz ardı edilmesi ve ülkenin yok edilmesi gibi diğer gelişmeler çok daha fazla ülke gündemi meşgul etmişti.
Ayrıca Amerika yönetiminin sürekli Rusya'nın içişlerine karışması da tepki çekmekteydi. Putin'in G-8 zirvesine katılmaması ABD'nin üst düzey yöneticileri tarafından "rahatsız halkın tepkilerini oluşturulacak dış düşmana yöneltme çabası" olarak değerlendiriliyor. Muhtemelen Moskova gösterilerine katılan muhalifleri "halk" olarak tanımlıyor ve nların gözaltına alınmasını ABD ve Rusya'nın ortak çıkarlarına darbe olarak görüyorlar.
Putin sert politika takip edeceğine dair daha önce de açıklamalarda bulunmuştu. Clinton'un Suriye konusunda Lavrov ile görüşmek için bir gün bekletildiğini hatırlayalım. Rusya dışişleri bakanının onu görmezden geldiği aşikar olmuştu. Güney Çin Denizi'nde yaşanan olaylar sırasında da Rusya Filipinler ile çatışma durumundaki Pekin yönetimini desteklemişti.
23-27 Nisan tarihleri arasında ABD ve Filipinler arasında tartışmalı Skarboro adasında askeri tatbikat düzenledi. Komşu Sarı Deniz'de ise Rusya ve Çin askeri gücünü gösterdi. Rusya yönetimi yaşanabilecek tehlikenin farkındaydı ve bu durumu bilinçli bir şekilde kabullenmişti.
Ancak Putin'in "soğuk savaş" dönemini hatırlatan siyasi adımından sonra ABD'den hatasını gördüğüne dair işaretler gelmeye başladı. Putin'in devlet başkanı seçilmesinden sonra Washington yönetiminin kutlamaları geç kalmış ve Rusya başkanının yasal devlet başkanı olarak kabul edilmediğine dair yorumlar yapılmıştı.
17 Mayıs tarihinde açıklama yapan Washington yetkilileri Viktor But'un Rusya'ya geri verilmesine dair talebin gündeme taşınabileceğini bildirdi. Hatırlanacağı üzere Rus işadamı ABD yapılan yargılama sonucunda Nisan ayında 25 yıl hapis cezası ile cezalandırılmıştı. ABD federal savcısı Eric Holder "Rusya'nın But'un cezasının vatanında çekebilmesi için talepte bulunması durumunda bunu değerlendirebiliriz," diye açıklamada bulundu. Harper's dergisinin genel yayın yönetmeni ve Columbia üniversitesinin öğretim görevlisi Prof. Dr. Scott Horton bu açıklamayı "barış mesajı" olarak yorumladı.
Bundan sonra NATO temsilcisi Oana Lungescu "akıllı savunma" sistemi içerisinde Rusya'nın da yer alabileceğine dair beklenmedik bir açıklama yaptı. Ona göre hava savunma sistemi konusunda NATO ile Rusya daha sık ilişkiler içerisinde olabilir. Lungescu "Akıllı savunma sistemi sadece NATO üyesi ülkeler ile sınırlandırılamaz. Sistem Rusya Konseyi-NATO arasında iş birliğinin temelini teşkil edebilir," diyor.
Yaşanan son gelişmeler Putin'in büyük bir oyunu başlattığını gösteriyor. Bu batı karşıtlığı ile izah edilemez. Bu, Rusya dış politika önceliklerinin daha net ifade edilmesi olarak tanımlanabilir. Seçim öncesi yazmış olduğu son makalesinde Putin, Lizbon'dan Vladivostok'a kadar ortak bölgelerin kurulmasından bahsetmişti.
Bu durum Putin'in ABD'yi ortak ekonomi ve siyasi bölgenin oluşturulmasında muhtemel işbirliği tarafı olarak gördüğünü göstermektedir. Onun planı petrol ve doğalgaz fiyatlarının yükselmesi, NATO birliğinin ayrışması, Avrasya projesi çerçevesinde ortak ekonomi bölgesinin kurulması ve ABD'nin nükleer anlaşmalara sadık kalmasını öngörmektedir. Putin nükleer silahlarının kısıtlanmasına dair yeni görüşmelerin yapılmasına olumlu yaklaşıyor. Ancak bu görüşmelerin Avrupa'da konuşlandırılan füze kalkanı projesi ile ortak bir şekilde gündeme taşınmasını istemektedir.