Referandum sonucunun açtığı yol

 

Anayasa değişikliği kabul edildi; Türkiye tarihinin önemli bir dönüm noktasından geçtik, önümüzde yeni bir sayfa açıldı. Referandum sürecinde yaşananların bir ölçüde sonucu olumsuz etkilediği, çok daha yüksek bir oy oranının mümkün olduğu söylenebilir. Özellikle Anayasa Mahkemesi (AYM)’ndeki dava süreci hem partilerin strateji geliştirmelerini engellemiş, hem de değişiklikleri anlatma süresini kısaltmıştır. Herkes AYM’nin iptal kararı vereceği ihtimali üzerine kurmuştu stratejisini. Bu sebeple değişiklikleri anlatma çalışmaları doğru bir şekilde planlanamadı. AYM’nin kararının, hukuki bakımdan bütün sorunlu yönlerine rağmen, bir taraftan da, “hayır cephesi”nin elini oldukça zayıflattığını kabul etmek gerekir; “yargı ele geçirilecek”, “yargı bağımsızlığına darbe”, “kuvvetler ayrılığı ilkesi ortadan kalkacak” tezler AYM kararıyla tamamen temelsiz hale geldi. Bu sebeple, “hayır cephesi” karardan sonra propaganda stratejisini “Ak Parti icraatları” üzerine kurdu. Ama her halükarda, sekiz yıldır iktidarda olmanın ne olursa olsun, bir partiyi yıpratacağı hususu da göz önüne alınsa da, çıkan sonucun çok büyük bir başarı olduğu kanaatindeyim.

Ortaya çıkan bu sonuç, “adalet arayışı”nın açık bir göstergesidir. 12 Eylül askeri darbesi ve o dönemin uygulamalarıyla somutlaşan zulmün, yaklaşık onbeş senedir iyice belirgin hale gelen, siyasetle uğraşan ve asli görevini terk etmiş bir yargı düzeni eliyle sürdürülmesi, kısaca hukuk sisteminde “tuzun kokması”, er veya geç ama mutlaka bir değişimi zorunlu kılacaktı. Bu sonucu sadece adalet arayışı olarak değerlendirmek gerekir.

Böyle bir değerlendirme, hem hangi amaçla yola çıkılacağını, hem de nelerin yapılması gerekeceğini ortaya koyacaktır. Temel sorun sistem sorunudur; kişilerle ilgili sorunlar tâlîdir. Bu sebeple, “güvenilir” kişilerin etkili mevkilere gelmesi sorunun çözümü açısında yeterli değildir; adalet arayışına verilecek doğru cevap olamaz. Hukuk öğretiminden hakimlerin mesleğe alımına, mevzuattan genel olarak hukuk kültürüne uzanan bir çok husus yeniden ele alınmadan zulüm üreten sistemin tasfiyesi mümkün olamaz. Palyatif tedbirlerle mesafe alamayız; o zaman referandumda ortaya çıkan mesajı doğru anlamış olmayız.

Referandum, statükonun bozulduğunu net olarak göstermiştir. Statükoya dayanarak siyaset üretmeye çalışanlar kaybetmiştir. Bu süreç, esasen, eski tarz siyasetle yeni durumda yol alınamayacağını ortaya koymuştur. Türkiye’de hiç kimsenin, Türkiye üzerine tezleri bakımından söylüyorum, eskiden durduğu yer mevcut değildir; artık herkes yeni yerini ve duruşunu tanımlamak zorundadır. Ergenekon davalarıyla başlayan ve statükonun çözülmesinin yolunu açan bu süreç, hangi siyasi görüşten olursa olsun, statükoya sırtını dayayarak faaliyet göstermenin bundan sonra mümkün olmayacağını göstermektedir. Kayıt dışı siyaset bitecektir; resmi ideoloji fevkalade himayeye mazhar, bir üstün ideoloji olmaktan çıkacaktır. Referandum sonuçlarıyla başlayan bu süreci, siyasetin, düşünce ve ifade hürriyetinin önündeki engelleri bütünüyle kaldırarak tamamlamak gerekmektedir.

Yeni bir yolun başındayız; statükoyu içeriğini değiştirerek, yeni bir içerik kazandırarak, sistemin restorasyonuyla sürdürmek yerine bütünüyle tasfiye etmek mümkün hale gelmiştir. Önemli olan maksadı bu şekilde tesis etmektir.