Ortadoğu'da yaşananlara bölgenin, Hobsbawm'dan mülhem, "devrimler çağı" denebilir mi? Halk hareketlerine bakılacak olursa medyatik oryantalizmin kalıplarını parçalayan bir dinamizm sergilendi. "Doğunun durağanlığı"na yapışıp kalan medyanın "oryantalist durağanlığı" kimseyi aldatmasın...
Doğunun toplumsal hareketliliği karşısında medyanın gözü kamaşmış görüntüsü bizde bir tür "akıl tutulması"na yol açtı sanki. Arapların durağanlığını teyit edercesine, "bakın meydanlarda ne görkemli zaferlere imza atıyoruz" söyleminden öteye geçmeyen bir coşkunun teslim aldığı ruh hali hakim. Kitlelerin maruz kaldıkları geçek acı ve baskılar karşısında ortaya koyduğu meydan okumayı alkışlamaktan, muhtemel sonuçları üzerinde pek düşünme cesareti gösteremeyen bir "zihni durağanlık" sergileniyor.
Özgürlük ve, batılı anlamda, siyasal katılımın önünü açacak demokrasi beklentileri karşısında nasıl bir düzenin kurulacağına dair entelektüel bir çabanın, tartışmanın izlerini yakalayamıyoruz. En azından Türkiye'deki tartışma hala Tahrir Meydanı'ndaki kalabalığın içinden çıkabilmiş değil.
Tunus'ta ve Mısır'da kritik soru İslamcı hareketlerin tavrının ne yönde olacağı idi. Baştan beri öne çıkmamaya özen gösteren ama eylemlerde aktif rol alan bu hareketlerin edilgenliklerinin anlaşılabilir bir yanı vardı. Gösterileri batılılar nezdinde "dinci ayaklanma" imajına kurban etmeme kaygısı denilebilir buna. Bir devrim hareketi, üstelik toplumsal tabanı geniş bir devrim hareketi düşünün ki, en önemli organize güçlerden biri olduğu halde kendini gizlemek ihtiyacı duyuyor.
Bu stratejide Türkiye'nin belirleyici rol oynadığını düşünüyorum. Gerek ayaklanmalar sırasında gerekse daha sonra yapılan resmi-yarı resmi görüşmelerde bu yönde (ve başka) telkinler verilmiş olabilir.
Mısır, Arap dünyasının geleceğine dair belirleyici bir ağırlığa sahip olduğu için oradaki süreci iyi takip etmek gerekiyor. Bir yanda özgürlük, adalet, yoksulluğun azaltılması gibi temel talepleri dile getirmeleri için öne çıkmaları beklenen Müslüman Kardeşler ve diğer toplumsal güçler bir tür askeri vesayet rejimine razı olmuş görünürken uluslararası sistem de zaman kazanarak dengelerin yeniden kurulmasında devreye giriyor. Türkiye'nin bölgeye oyun kurucu olarak döndüğüne inanmak isteyenler nedense Amerikan ve İsrail faktörlerinin belirleyici rolleri söz konusu olduğunda komploculuk olacağı açıklamasına sığınarak geri durma kolaycılığını tercih ediyorlar.
YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN...