Maazallah, uluslararası planda askeri ve siyasi manzarayı değiştirecek bir 'kaza' vuku bulmazsa, Amerikan askerlerinin en azından büyük kısmının Irak'taki savaşçılık serüveni gelecek yıldan itibaren sona erecek. Bu 'denizaşırı' diye andıkları savaşçılık serüvenlerinin bittiği anlamına gelmiyor. Zira geçen hafta Irak'tan hızlı çekilme takvimini ilan eden ABD Başkanı Barack Obama'nın Afganistan/Pakistan planları uyarınca hatırı sayılır miktarı 'büyük oyunun' merkezinde yer alacak.
Afganistan'da Taliban ve Kaide'ye karşı mücadele Irak'ın aksine 'hayırlı bir savaş' addediliyor. BM Güvenlik Konseyi'nin Aralık 2001'deki kararı uyarınca NATO'nun Avrupa dışındaki ilk misyonu olan Afganistan'da Uluslararası Güvenlik Destek Gücü (ISAF) çerçevesinde 41 ülkeden 56 bin asker var. En büyük asker tedarikçileri ABD ve Britanya (33 bin). Tabii ISAF'ın görev bölgesi başkent Kabil ve görece sulh içinde kuzey ve batıyla sınırlı. ISAF'ın eğitip teçhizatlandırdığı 110 bin Afgan asker ve polisi ise kontrolü sağlamaktan uzak. Ayrıca Amerikalıların bitmek bilmeyeceğini öngördüklerinden olsa gerek 'Devamlı Özgürlük' diye andıkları operasyon için ülkenin doğusu ve Pakistan sınırında 17 bin askeri var. Şimdi Obama 17 bin takviye daha yolluyor. Yani koltuğa oturur oturmaz 8 bin takviye güç kararıyla birlikte Afganistan'daki ABD askeri varlığı 40 bini aşacak.
2002'deki çabuk zafere karşın öngörüldüğü üzere Taliban'ın dirilişi karşısında Obama çareyi savaşı Pakistan'a yaymakta buluyor. Lakin 'Taliban aşırılıkçılığı' gördüğü Afganistan'a salt askeri yöntemle deva olamayacağını kendisi de söylüyor. Bu yüzden stratejinin ikinci ayağını aşiret düzenini Taliban'a karşı kullanmak oluşturuyor. Hani Irak'tan bildiğimiz yöntem. Dolayısıyla Karzai hükümeti aşiretleri yanına çekmeye çalışıyor ve ılımlı Taliban unsurlarıyla uzlaşma arıyor. Bu çaba yeni değilken, son gelişmeyi geçen hafta El Cezire duyurdu; Suudi desteğiyle Dubai ve Londra'daki gizli görüşmelerle Taliban ile Afgan hükümetinin geniş çaplı müzakerelerinin yolunun açılması... Taliban saflarında savaşan Hizb-i İslam partisinin lideri eski mücahit ve başbakan Gülbettin Hikmetyar'ın da geri dönüşünü içeren bir formülden söz ediliyor.
Gorbaçov 1986'da Afganistan işgalinin 7. yılında mücahit direnişi karşısında çekilme kararını duyurduğunda, Sovyetler resmen sorunun sırf askeri güçle çözülemeyeceğini ilan etmişti. Moskova destekli Afgan lider Necibullah da 'ulusal uzlaşma' planıyla Loya Jirga'yı toplamıştı. Eh, tarih tekerrürden ibaret lafı boş değil. Bugün Taliban hareketi şeriatçı karakterinden ötürü 'lanetlense' de, Afganistan'da Taliban'sız formül olmadığını herkes gayet iyi biliyor. Belki bu sebeple, şubat ortalarında Pakistan hükümeti sınırda Taliban etkisindeki aşiret bölgesinde (Svat Vadisi) şeriat yönetimi karşılığı silah bırakmayı içeren bir anlaşmaya varınca pek ses eden olmadı. Obama'nın Afganistan/Pakistan özel temsilcisi Richard Holbrooke ve NATO Genel Sekreteri Jaap de Hoop Scheffer homurdandı, o kadar. ABD Savunma Bakanı Robert Gates, 'Benzer bir anlaşma Afganistan'da yapılabilir mi?' sorusuna olumlu yanıt verip uzun vadeli çözümde siyasi uzlaşmanın gereğini hep söylediklerini ekledi.
Taliban'ın yok edilmesinden söz edilen günler geride kaldığından yukarıdaki tablo meselenin 'ehlileştirme' olduğunu gayet güzel ortaya koyuyor. Peki neden?
Kimileri, yaşananları Afganistan'da Sovyetler'in hatalarını tekrarlamak olarak görüyor. Rusya 10 yıllık işgalin ardından 1989'da 15 bin kayıpla hezimet içinde Afganistan'ı terk ettiğinde, Sovyetler'in çöküşü hızlanmıştı. Amerika açısından böylesi bir senaryo ancak küresel ekonomik krizden 'sağ çıkılamaması' halinde düşünülebilir. Aksi, 100 yıldır tehlikelerden hiç azade olmamış 'Büyük Oyun'un vazgeçilmezliği. Yani? Bu kez 21. yüzyılın kilit gücü Çin'e karşı enerji rotalarının göbeğine yerleşmek. ABD, Çin etrafında Asya'nın yeni süper gücü kılmaya çalıştığı Hindistan'dan Japonya'ya bir çevreleme yapmaya çalışıyor. Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'ın 'Büyük Oyun'un diplomasi ayağında ilk ziyaretini Asya'ya yapması, Pekin'de Çinli liderlere Amerika'nın ihtiyacı olan ekonomi politikalarının uygulanmasını telkin etmesi tesadüf değil. Ne de olsa, Batı'nın aksine, 'insan heba etme' kapasitesi güçlü Çin'in ekonomik krizden nasıl çıkacağı 'Büyük Oyun'un denklemini belirleyecek. Afgan halkı ise oyunun göbeğinde yer almanın bedelini ödüyor. Ellerindeki tek koz 'imparatorluklar mezarlığı' olmak.
Haftaya: Afganistan etrafındaki savaşı en keyifle izleyen Rusya ile İran..zira Obama'nın savaşı en çok bu iki ülke için yeni fırsatlar arz ediyor.
Kaynak: Radikal