Bu sene Türkiye'yi Eurovision şarkı yarışmasında "temsil eden" Hadise'nin yarışmaya hazırlanma süreci ve yarışmaya katılma tarzı tam bir hadise oldu. Konu üzerinde bizim "muhafazakar medya" pek durmadı. Eminim, iktidarda CHP veya başka bir merkez sağ parti olsaydı, "dindar muhafazakar çevreler" kıyameti koparırlardı. Bizim 1960'lardan sonra ikibinli yılların başlarına kadar değişmeyen demirbaş konularımızdan biri bu değil miydi? Bir zamanlar yazılı basında "müstehcenlik" tartışmasından geçilmezdi. "Ayasofya'nın açılması", "Kıbıs", "komünizmle mücadele" yanında "müstehcenlik" en çok uğraştığımız konulardan biriydi. Vaaz kürsülerinde vaizler barbar bağırırlardı, "ahlak, namus, haya elden gidiyor" diye.
Hakikatte vaizler doğru söylüyordu, haksız olmadıklarını şimdiki durumda pek açık bir biçimde anlıyoruz. Daha doğrusu anlayan anlıyor. Gel gör ki, değil "müstehcenlik", ahlak, haya, iffet de kimsenin gündeminde değil. Dün müstehcen sayılan resimler, figürler, giyim tarzı bugün "normal", yani normlara uygun hale gelmiş bulunuyor.
Elbette, sözünü ettiğimiz normlar dünün "dindarların ve muhafazakarların" zihninde, algı dünyalarında değişen normlardır. Yoksa bütün zamanlar için din bakış açısından haram olan şey, bugün de haramdır, yarın da haram olmaya devam edecektir. Bir davranışın haram iken, adına 'Müslüman' denen bir halkın çoğunluğunun kabulleri çerçevesinde değişmesi onu helal yapmaz; şeylerin haram ve helale oluşlarına Münzel Şeriat karar verir; bireyler, gruplar veya toplumlar değil. Konuyla pek ilgili olmasa da küçük bir örnek vereyim: Mesela artık başörtülü kızların ve hanımların eteksiz pantolonla gezmeleri haramdır, ama Türkiye'de muhafazakar çevrelerde hanımlar fiili bir durum yarattılar, hocalar, alimler, fakihler seslerini çıkarmıyor, uyarı görevlerini yerine getirmiyor. Ama ne olursa olsun, bu giyim tarzı haramdır, çünkü Allah'ın Rasulü (s.a.), hanımların giyimiyle ilgili kriterleri belirtirken, "vücut hatlarının görünmemesi"ni söylemiştir. Muhafazakar-dindarların algısının ve amellerinin değişmesi, dinin hükümlerini değiştirmez, o hükümler öylece yerlerinde dururlar.
Pekiyi, "dindar-muhafazakar" çevrelerin normları nasıl değişiyor? Algıları nasıl böylesine kısa zaman içinde altüst olabildi?
İktidar partisinin Kültür Bakanı Ertuğrul Günay, Hadise adlı bir şarkıcının Türkiye'yi temsil edeceği söz konusu olunca şöyle demişti. "Hadise'den olumlu bir elektrik alınabileceğini düşündüm. Türkiye'nin tanıtımına katkıda bulunabilir. Türkiye'nin çok hoş bir yeni tanıtım yüzü olabilir". Sayın Bakan tabii ki, dindar-muhafazakar bir gelenekten gelmiyor, asıl CHP çizgisinden geliyor. Yine bu sene CHP'nin "çarşaf açılımı" gündeme geldiğinde "Çarşaf çağdışı bir kıyafettir. Bu çağda çarşaf veya kurban kesmek mi kalmış?" deyivermişti.
Bakana göre o tahrik edici bedeniyle, kışkırtıcı cinselliğiyle sahnede gösteri yapan Hadise, "Türkiye'nin hoş yeni bir yüzü" olabilirdi.
Bakan'ın demeçlerinden başka şeyleri anlamak mümkün. Meğerki Hadise'nin seçimi hiç de tesadüfi değilmiş, hükümetin bilgisi ve izni dışında değilmiş. Çünkü bu sayede hükümet Türkiye'de "kılık-kıyafet konusunda özgür olduğunu" da somut bir biçimde anlatmak istemiş.
Bu gerçekten Bakan'ın ve onun gibi düşünenlerin dışında bu "yüzü" pek de "hoş" görmeyenlerin sayısı hayli fazla. Bize Hadise'nin sahnede tam olarak neyi temsil ettiğini farklı bir gözden bakarak değerlendirenler var. Takip edebildiğim kadarıyla konuyla ilgili en çarpıcı tespiti Yunan medyasından haftalık Proto Thema yaptı. Dergiye göre "Türkiye'nin gizli silahı, Belçika'da kariyer yapan sex bombası. İslamcı Erdoğan hükümetinin kontrolündeki devlet televizyonu TRT'nin Eurovision için tamamen Batılı standartlardaki Hadise'yi seçmesi şaşırtıcı." (Radikal, 23 Şubat 2009).
Yunan Gazetesi'nin Hadise'yi bir "sex bombası" olarak tanımlaması tabii ki ilginç. Hadise'yi yarışmaya hazırlayan Ketenci'ye göre, konuyu "salt cinselliğini teşhiri" ve bunun üzerinden yarışmada öne çıkmaya çalışmak şeklinde takdim etmek yanlış. Ona göre "Düm tek tek zaten bir göbek makamıdır. Dolayısıyla göbek kapalı olamaz, böyle bir şey yapılacak olsa çok ayıp olur(du). Osmanlı'nın aksesurları kullanılacak, böylece kökümüzle de bağlarımızı korumuş olacağız." Görüyorsunuz, parça Arap oryantal müziğinden önemli tınılar aşırmış, yani bize yakın sayılır; bir de Osmanlı aksesuarlarını eklediniz mi kökümüzle bağımız kurulmuş olur. Muhafazakarlık tam da böyle şey işte. Hakan Albayrak'a göre Hadise "Türkiye'nin seksi yüzü"dür (Yeni Şafak, 24 Mart 2009). Bu durumda karar vericiler .u "sexi yüz"le Türkiye'yi tanıtabileceklerini düşünmüş olmalılar.
Tuhaf olan şu: Bu konu neden tartışılmadı? Müslüman yazarlar neden yazıp çizmedi? Yoksa onlar da "Halk padişahın dininden" fehvasınca iktidarı hiçbir şekilde üzmek mi istemediler?