Muhsin Başkan ve 7 Belâ Baykal

“Cumhurbaşkanını Meclis seçsin diyoruz kabul etmiyorsun, halk seçsin diyoruz, halk diktatör seçer, diyorsun... Ne yapmaya çalışıyorsun? sen bu ülkenin kabadayısı mısın!”

Baykal'ın 'hallerine' diller dökmeden evvel, BBP Genel Başkanı Yazıcıoğlu hakkında birkaç kelam edelim.

Klasik sağ politikacıların (genellikle) insicamsız, omurgasız duruşlarının aksine, oportunizme hiç pirim vermeyen Yazıcıoğlu, tekabül ettiği “adam gibi adam” tanımına zerre zeval vermeden yoluna devam ediyor.

Yazıcıoğlu'nun olmadığı Meclis, bence eksik bir meclistir.

Çünkü, 28 Şubat'ın o ilençli atmosferinde, Meclis'in itibarını sonuna kadar savunan adamdır Yazıcıoğlu. Aynen, “27 Nisan”da olduğu gibi.

Hatırlarsanız, siyasetçisi, köşe yazarı, aydını, bürokratı bir yığın muhterem şahsiyet, kendilerine ikbal devşirebilmek için olmadık taklalar attıkları o günlerde Yazıcıoğlu, militarizmin ekmeğine dönüp bakmadı bile.

O muhteremlerin brifing kuyruğuna girmek için nerdeyse birbirlerini ezdiği günleri unutmadık daha.

Bakmayın siz onların mangalda kül bırakmayan telmaşa demokratlıklarına. Biz onların o günlerini de biliriz. Şimdiki tutumları, “Darbe işe yaramadı, bari demokrat olalım” kıvraklığından ibaret. Duvarların dili yok ama arşivlerin var nasılsa.

Bu milletin hafızası, adamakıllı dik duran Yazıcıoğlu'nun tavrını (hak ettiği şekilde) mutlaka bir gün değerlendirecektir.

Muhsin Başkan, inandığını ortaya koymaktan sakınmayan, dünya görüşünü temsil edilebilir hale getirebilmek için icazet peşine düşmeyen, “Aynı kilimin desenleriyiz” diyebilen tam bir 'Osmanlı ülkücüsü'dür.

Şimdi, MHP'nin oylarını bölmek maksadıyla Sayın Yazıcıoğlu'ndan bahsettiğimi zanneden, okuduğunu anlamaktan aciz avanaklar, bühtanlarını, yine 'mail' yoluyla veya internetteki kimi sitelere yazdıkları yorumlarla kusacaklar.

Bunlara, “MHP'nin oyları da, bu oyları kimin nasıl böleceği de umurumda değil. Niyetim, Muhsin Başkan 'güzellemesi' döktürmek hiç değil. Ben sadece bir vicdan borcuna işaret etmek istedim!” desem de fayda etmez.

Dündar Taşer'den Erol Güngör'e kadar bir yığın 'milliyetçi' mütefekkirden habersiz sayın hödük kardeşlerim! Savurduğunuz küfürlerin hesabını ahrette soracağım. İki elim yakanızda olacak. Bakalım orada 'nick'lerinizin arkasına saklanmak sizi kurtarabilecek mi?

Bu kadarı elverir. Yoksa, “Siyasi iktidar, devlet iktidarını da istiyor…” diyerek velvele kopartan zihniyetin politik arenadaki temsilcisi Baykal'a hiç yerimiz kalmayacak.

Sayın Baykal, “360 milletvekiliyle cumhurbaşkanı seçemediniz…” ifadesiyle Başbakan'ı beceriksizlikle suçladıktan sonra, bi güzel de keyfini çıkarıyor: “Ya, seçemezsiniz. Seçtirmem. Benim dediğim oldu ve benim dediğim olacak…” demeye getiriyor.

Şişindiğin şeye bak! Neden olduğun bu anomali, “İktidarsın ama benim izin verdiğim kadar muktedir olabilirsin” anlayışının tezahürü olduğunu zaten herkes biliyor. Sırf bu yüzden, muhalefetin avantajını iktidar, iktidar yıpranmışlığının ceremesini (yıllardır muhalefette olduğun halde) sen ödemiyor musun?

O kadar milletvekiliyle cumhurbaşkanı seçilmemesinde sen de bir garabet buluyorsun ki, 'beceriksizlikten' dem vuruyorsun. Mezkur garabetteki 'maharetini' fark etmemek mümkün mü?

Bu maharetini devreye sokarak, bir kıyak da, 'ezildiğini' söylediğin halka yapsaydın ya!

Seçim meydanlarında, “Soydurtmayacağız, ezdirmeyeceğiz…” demekle olmuyor.

Cumhurbaşkanını seçtirmediğin gibi halkın 'ezilmesine' de engel olacaktın!

Soyulduğunu ifade buyurduğun memleketin hesabını, ezildiğini söylediğin halk senden de soracak. Hiç kaçarı yok. Madem öyle, işte böyle.

 

Kaynak: Yeni Şafak