'Model ortak' mı 'soykırım suçlusu' mu?

Zbigniev Brezezinski, ‘Büyük Satranç Tahtası’ kitabında şöyle bir tespitte bulunmuştu: “Tarihte şimdiye kadar hiçbir zaman popülist bir demokrasi, uluslararası üstünlük kazanmamıştır.”

Gerçi Brezezinski bu sözleri, başka bir bağlamda kullanmıştı, Amerika’nın ülke dışında ‘otokratik’ olabilmesi için ülke içinde ‘fazla demokratik’ olduğunu, bunun da Amerika’nın askeri caydırıcılığını sınırladığını anlatıyordu.Yine de Brezezinski’nin sözlerinden Obama yönetiminin çıkartacağı dersler olmalı, zira Temsilciler Meclisi komitesinden geçen ‘ soykırım kararı’yla Türk-Amerikan ilişkilerinde ortaya çıkan ‘yol kazası’na büyük ölçüde ‘popülist dürtüler’ yolaçtı.

Türk-Amerikan işbirliği, o kadar geniş bir yelpazede anlamlı sonuçlar üretebiliyor ki, böyle bir dönemde Türkiye’yi ‘soykırım suçlusu’ ilân etme gibi bir ‘garabet’ ancak bir ‘yol kazası’ diye nitelendirilebilir. Gelgelelim, Ankara’ya ulaşan ‘kaza kırım raporları’ bu ‘kazaya’ sebebiyet verenin bizzat ‘executive orders’ olduğunu gösteriyor. ‘Executive orders’ yani bizzat Başkan Obama’nın talimatları.

Niye yapıyor bunu?

Çünkü bazı ‘aklıevvel’ danışmanları onu şuna ikna edebilmiş:

‘Soykırım kararı komiteden geçerse bu durum Türkiye’nin protokolleri Meclis’te onaylaması için teşvik edici olur. Türkiye’nin tepkisi de o kadar sert olmaz, o sebeple tasarı bırakalım geçsin!

Tabii bu hesapta, Kongre seçimleri yaklaşırken Ermenileri küstürmemek de var.

Obama’nın da bu tavsiyeleri dinlediği anlaşılıyor.

Tabii ‘son güne kadar!

Türkiye’nin bu meseleye tepkisinin sınırlı olacağı zehabına kapılmak, bu karardan sonra Türkiye’nin protokolleri Meclis’ten geçireceğini düşünebilmek nasıl bir aymazlıktır? Öyle anlaşılıyor ki, ‘Başkanın adamları’ Türk-Amerikan ilişkilerinde üzerlerine doğru gelen trenin ışıklarını ‘tünelin ucundaki ışık’ zannetmişler.

Demek ki, süper güçlerin aymazlığı da ‘süper’ oluyor!

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun komite kararının ertesi günü verdiği mesaj bu yeni bilgilerin ışığında daha iyi anlaşılıyor. Şöyle demişti:

“Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesine kararlıyız. Biz kendi tarihimize tam bir özgüvenle yaklaşıyoruz, dolayısıyla güzel ve acı anıları paylaşmaya varız. Ancak baskıyla tarihimizin yargılanmasına izin verme

yiz. Kimse Türkiye’ye baskıyla karar aldıramaz! Umarız Türk-Amerikan ilişkileri yeni bir sınavdan geçirilmez.”
Bunları söyleyen bakan, daha bir yıl önce Obama dönemi Türk-Amerikan ilişkilerinin ‘altın çağı’nı yaşadığını söylemiş bir dışişleri bakanıdır.

Eğer Türkiye, Amerika’ya güvenemeyecekse, Amerika da bu coğrafyada Türkiye’ye güvenemeyeceğini bilmelidir.

Amerikan yönetiminin bir Kafkas politikası varsa,bu hamleyle duvara toslamıştır. Bir Türkiye politikası varsa, çok ciddi kuşkular yaratmıştır. Zannedilmesin ki bu kuşkular sadece Amerika’nın Türkiye hakkındaki niyetleri üzerinedir. Daha kötüsü, dünya liderliği misyonunu üzerinde taşıyan Amerika’nın bölge vizyonu hakkında ciddi soru işaretleri yaratmıştır.

Obama yönetiminin Ankara’da James Jeffrey gibi Türkiye’de yaklaşık dokuz yıl görev yapmış bir büyükelçisi var. Eğer Jeffrey Türkiye’de geçirdiği onca yılı boşa geçirmemişse 24 Nisan yaklaşırken komiteden geçecek bir soykırım kararına Ankara’nın nasıl tepki
vereceğini bilir. Jeffrey’in başkentini yanıltması da zayıf bir ihtimal. Başkan Obama’nın belli ki, Beyaz Saray’da başka ‘ Türkiye kılavuzları’ var.

İç siyasetteki oy hesapları yönetimin küresel vizyonununa dair böylesine ciddi soru işaretleri yaratacaksa Obama’nın işi zor demektir. Neo-con bağnazlığını görüp tanımıştık ama Obama bize ve bütün dünyaya ‘ başka şeyler’ anlatmıştı.

Türk halkının önemli bir kesimi Amerika’nın yeni başkanı Obama’ya sempati besliyor. Bu sempatide Obama’nın ‘Bush felaketi’ne karşı çıkarak gelmesi, ezilen siyahların içinden çıkması, başkan seçildikten sonra ilk denizaşırı seyahatini Türkiye’ye yapması ve verdiği insanî mesajların payı var.

Bu sebeple bu ‘executive order’ı Türkiye’ye anlatması çok zor.

Açıktır ki, Türkiye’yi hem ‘model ortak’ hem ‘soykırım suçlusu’ ilân edemezsiniz.

Amerikan büyükelçisi James Jeffrey’in Türkçe merakını biliyoruz. Kendisine tavsiyemiz, Türkçedeki ‘kılavuzu karga olanın...’ diye başlayan sözün anlamını öğrenip bunu merkezine geçmesidir.

Aksi halde yeni yönetimin, bu kılavuzlarla çalışmaya devam edecekse ‘bizim mahallede’ işi çok zor olacak demektir.

Kaynak: Star