Mescid-i Aksa'yı anma vakti

 

Önceki hafta sonu İstanbul, Barış Platformu çatısı altında toplanan birkaç STK'nın girişimiyle Zeytinburnu Sanat ve Kültür Merkezi'nde düzenlenen Aksa Sempozyumu'na sahne oldu. Kudüs'e ve Mescid-i Aksa'ya  yoğunlaşan sempozyum, şehirde mescidin altında sürdürülen uygunsuz arkeolojik kazıları konu edinmesi açısından apayrı, öncü bir öneme sahip. 

Sempozyumda konuşan Prof. Ahmet Ağırakça, Nuri Pakdil'in gündeme getirdiği  "Kudüs'ü anma" vaktinden söz etmiş, Merve Akbayır'ın www.dunyabizim.com'daki notlarına göre. Filistin meselesinin özü sanki Kudüs'tür, hatta Mescidi Aksa'dır...  Malum, Hazreti Muhammed'in peygamberliğinin 14 yılı boyunca, müslümanlar için kıble Mescid-i Aksa'ydı.

1967 Arap-İsrail savaşından sonra Mescid-i Aksa, İsrail kontrolüne girdi. Mağribiler Mahallesi'nin tamamen yıkılması ve Ağlama Duvarı'nın önündeki plazanın genişletilmesi, mescidin altında havra inşası, "Havza" diye isimlendirilen bölgede 10'dan fazla kazı bölgesi açılması, Aksa çevresindeki Selvan, Bustan ve Şeyh Cerrah mahallelerinde yıkım çalışmalarının sürdürülmesi, Selvan semtindeki 100'e yakın evin yıkım tehlikesiyle karşı karşıya bulunması, Mescid-i Aksa, Kudüs ve çevresinde 27 yerleşim merkezi, pek çok mahalle ve havranın inşası, Mescid-i Aksa yakınlarındaki tarihi "Hamamu'l-Ayn" binası yerine 'Ohel İshak' adı verilen bir havranın inşası, İsrail'in Mescid-i Aksa ve çevresinde gerçekleştirdiği yıkımlar arasında sayılıyor, gerçekleşen sempozyumun sonuç bildirgesinde.

İsrail bu konularda BM beyanname ve kararlarını sürekli ihlal ediyor, BM ise bu konuda mutadı üzre suya sabuna dokunmuyor. 

İsrail hiç bir kural tanımadığı işgallerle yayıldığı bölgede kalabilmek için kan dökmekten, Filistinlilere ait yerleşimleri tahripten başka neler yapıyor? Hiç, kocaman bir hiç! Yeraltında ve yeryüzünde sürekli bir genişleme çabası, bunun için de sürekli bir vahşet... Yavuz hırsız ev sahibini bastırıyor, demiştim İsrail'in için, Gazze üzerine bir yazımda. Küdüs'de sürdürülen kazı faaliyetlerinde Müslümanların tarihi mirası değil sadece söz konusu olan. Mescid-i Aksa, yaşayan bir yapı. Fakat İsrail kutsal mekanlara serbest geçiş hakkının kullanılmasıyla ilgili beyanname ve kararları da ihlal ediyor.  

Geçen Ocak ayında Gazze bombalanırken 50 yaşın altındaki Müslümanların Mescid-i Aksa'ya girmesini yasaklamıştı İsrailli yetkililer.

Mescidi Aksa, Mescidi Süleyman canlansın diye yıkılmak isteniyor.  Bu faaliyet karşısında UNESCO,  artık şaşkınlık uyandırmayan bir  ölçüde duyarsız.  

Sanki kazılan, delik deşik edilen topraklar Yahudiler için kutsaldır da, Filistinliler için çorak arazidir!

İnsanın kusallığının yanında, kutsal toprağın bütün çıplaklığıyla sadece taş ve odun olarak göründüğünü yazmıştı Emmanuel Levinas zamanında, yine de Sabra ve Şatilla katliamı sırasında, dikkatli okurlarını hayal kırıklığına uğratan bir sessizliğe gömüldü. 

Başkasının faşizmi, ırkçılığı kötüdür, soykırımı da lanetlenmelidir elbette, bizim faşizmimiz, ırkçılığımız, soykırımımız ise haklıdır, mazur görmelidir, diye mi düşünüyordu Levinas...

Tahripkâr, bağnaz bir kutsallık anlayışı yüzünden sadece insanlar değil, yaşayan binalar da can veriyor Filistin'de... İstanbul'da gerçekleşen sempozyum "dozaşımı" yüzünden işitilmez olmuş ölümcül sesleri duyurmayı amaçlıyor. Bu sempozyumun gerçekleşmesinde emeği geçen herkesi kutlamak düşüyor bize de...

Dileriz Pakdil'in özlediği şekilde Müslümanlar ve vicdanlı insanlar Küdüs'ü anma vaktini idrak eder, bu vaktin icaplarına sahip çıkarlar. 

"YOLDA" NELER GÖRÜR İNSAN, NELER DUYAR...

Buket Uzuner'in Yolda isimli yeni kitabını okuyorum. Kitap, dünyanın çok farklı şehirlerine yapılan yolculuklardan derilen farklı hikayelerle, bir roman bütünlüğü de sunuyor.

Hiroşima uçağından derilmiş hikayenin kahramanı, Miyako San, hikayenin anlatıcısı Buket San'a içini döker, ikisinin de bir zamanlar Michigan Üniversitesi'nde okumuş olmalarının getirdiği bir yakınlıkla. (Japonca'da "San", kişisine göre "Hanım" veya "Bey" anlamında kullanılırmış.)

Miyako San, Michigan Üniversitesi'nde tahsilini sürdürürken aşık olduğu Amerikalı Phil'le evlenemez. Aralarına Hiroşima girer, Pearl Harbor baskını girer, bir kan davası gibi...

Buket San Miyako'yu dinlerken günümüz dünyasının en önemli sorun başlıklarından biri olan soykırım üzerine şunları düşünür:

"Tarihte insanların canını yakmış vahşet olaylarının, sonraki kuşaklara yalnızca genetik deformasyon değil, psikolojik yük olarak da yüklenmesi kimin yararına? Utanç verici büyük kıyımlarda yok olanlar ve yok edenlerin çocukları karşılıklı kinlerini neden taze tutmaya ve bunu torunlarına da aşılamaya son vermiyorlar? Onların yüzleşme sorunu, sonrakilerin sonu olmaya daha ne kadar devam edecek? Soykırıma uğramış hangi insan kendi soyunun yeniden yanmasını ister? Kin ve nefretin devamlı gündemde tutulması daha kaç insanın hayatını zehirleyecek? Dünya tarihinde kesintisiz süregelen bu kin kısır döngüsü neden?"

(Buket Uzuner, Yolda, Turkuvaz kitapçılık;2008.)