Medeniyet perspektifi yahut apolitik devrim

Arap Baharı'nın sebep ve sonuçlarını tartışmaktan çok, özellikle İslamcıların, neden yanıldıkları sorusu üzerinde düşünmelerinin daha ufuk açıcı, öğretici olacağını düşünüyorum. 'Arap Baharı' adlandırmasını gerektiren gelişmelerin gerekçeleri, meydanlara çıkan aktörlerin talepleri ve bunların yarım yüzyıllık mağduriyetlerine isyan etmiş olmaları bu sürecin sonucunu sağlıklı değerlendirmeyi engelledi, daha insaflı tabirle erteledi. Mısır'da Mursi karşıtı darbe ile zirveye çıkan hayal kırıklığı doğal olarak öfkeye neden oldu, yeni bir şiddet ve zulüm dalgası Mısır'ı sardı. Ancak burada askeri cuntanın kan dökme pahasına şiddet uygulaması kadar gerek İhvan'ın gerekse bölgedeki İslami hareketlerin süreci yanlış okumasıyla ortaya çıkan aldatılmışlık duygusunun öfke patlamasında etkili olduğunu belirtmeli.

Tekrarlamakta yarar var; Arap Baharı'nda ortaya çıkan taleplerin ve hareketliliği ortaya çıkaran nedenlerin aslında bu sürecin sonucunu da belirleyeceği çok açıktı. Mısır üzerinden ele alacak olursak Camp David denklemine karşı çıkarak onurlarını elde etmek isteyen kitleler yeni dönemin oluş şartlarını da bu anlaşmanın sağladığı statükonun, İsrail endeksli Ortadoğu dengesinin belirleyeceğini unutmuş göründüler. Yahut ülkelerinin sahip olduğu yeraltı kaynaklarının adil paylaşım talebi kadar bu zenginliklerin asıl sahibini yerlilerin mi yoksa uluslararası kartellerin mi belirleyeceği gerçeğinin ne denli esaslı bir mesele olduğunu... Tüm bunlardan başka bu denli yumuşak geçişle başlatılan bir süreçte kalıcı ve esaslı bir değişime direnecek statükonun gönüllü konumunu terk edeceği beklentisi gibi gerçekçi olmayan, tümüyle küresel vaatlare dayalı bir strateji izlenmesi vs. Bu liste uzatılabilir.

Toplumsal ve siyasal değişim sürecinin sonuçları, toplumsal karşılıkları elbette daha çok irdelenecek. Ancak İslami hareketlerin, kısaca İslamcıların bu süreci değerlendirmelerinde siyasetle kurdukları ilişki ve önceliklerinin mahiyeti en az ele alınan başlıklar oldu.

Gerek İslamcıların süreçte oynadığı rol gerekse iktidar ilişkileri yeraltında yaşamaya zorlanmış bir hareketin tecrübeleri açısından yeni, şaşırtıcı ve hatta yanıltıcı özellikler gösterdi. Hatta o kadar ki, karşı devrimle iktidarı kaybetmelerinde sergilenen direniş de iktidar uyumlulukları kadar şaşırtıcı oldu. Tarihinde bu türden bir deneyimi olmayan İhvan hareketi şaşırtıcı biçimde sivil direniş gösterdi. Bakalım ne kadar sürdürecek.

Ama asıl şaşırtıcı durum, sadece sürecin öznesi hareketlerin değil, Türkiye gibi dışarıdan ilgiyle izleyen bölgesel aktörlerin, bu direnişe sempatiyle yaklaşan ülke ve diğer İslami hareketlerin bakış açılarında, önceliklerinde gözlemlenen değişimde ortaya çıktı.

Real politik karşılığı ne olursa olsun bir bakış açısı olarak medeniyet perspektifinden bahseden İslami kaygı sahiplerinin bir anda pragmatist real politikçi bir tavır geliştirmeleri hem zihniyet dönüşümü hem de siyasetle kurulan ilişki anlamında sanırım önümüzdeki dönemde etkisini gösterecek bir gelişmedir. Yıllardır denenmemiş ve pratik karşılığı olmayan, kimi zaman 'aşırı ihtiyatlılık' olarak yorumlanan, geniş anlamda medeniyet perspektifi dediğimiz bir bakış açısını öteleyen 'yeni siyasal pratik' muhtemelen düşünsel arkaplanla alakalıdır.

İslami hareketlerin, kendini şu veya bu şekilde İslamcılıkla ilişkilendiren akımların Arap baharında tebarüz eden -ama genel bir siyasal tutum olarak ortaya çıkan- yaklaşım tarzı; pratikte tezahür eden bir zihniyet, ideolojik tutum ve hatta ahlaki gösterge olarak ele alınabilir. Bu durumun Türkiye'de ortaya çıkan muhafazakar eğilimli iktidar pratiğinin kolaylıkla İslamcılıkla özdeşleşmesiyle doğrudan ilişkili olduğu muhakkak.

Toplumsallığın aciliyet kesbeden gerekliliklerine, güncel olana karşılık vermek, bunlara müdahil olmak, her iddia sahibiyle yüzleşmek, bunlara karşı cevap geliştirmek siyasetin kaçınılmaz zorunluluklarıdır. Arap baharı özelinde gerek hareketin öznesi yapılanmalar gerekse dışarıdan destek veren, alkışlayan, gözlemleyen, en fazla tecrübe paylaşımı yapanlar; reel olanla ideal olan arasındaki dengede seçimlerini pratik siyasal sonuçlardan yana yaptılar. İdeali öteleyen, pratik kazanımları öne çıkaran bu tutum, ironik biçimde yerel realiteleri görmezden gelen, yani pratiği idealize eden bir strateji üretti.

En fazla güncel siyaset içinde bir yanılma olarak yorumlanabilecek bu değişim, hem siyasal ve toplumsal sonuçları bakımından yıkım getirmiş hem de medeniyet perspektifli bakış açısını öteleyip güncel siyaseti idealin yerine ikame eden bir yaklaşımı yerleştirmiş oldu.

Çok çelişik görünen 'pratik içindeyken reel şartların ihmal edilmesi' sonucu, aynı zamanda ideal olanı pratiğe feda etmiş görünüyor. Aslında pratik gerçeklerle ve şartlara karşı olmakla meşrulaştırılan bu miyop siyasetin nelerin, hangi değerlerin ertelenmesiyle sonuçlandığını sorgulamamız lazım. Yoksa hayat devam ediyor ve hayata müdahil olmamak gibi bir lüksümüz yok.DEVAMI>>