Mandela ikiyüzlüler tarafından temize çıkarıldı

Irk ayrımcılığı rejimi altındayken Nelson Mandela’yı hapse atanların arkasında duranlarla tamamen aynı kişiler tarafından sürekli Mandela güzellemeleriyle dolu bir hafta geçirdik. Mandela tartışmasız yüce bir tarihi şahsiyet ve Güney Afrika’nın özgürlük mücadelesinde önemli bir kahramandı. Bu yüzden, bu kişilerin onun başarı, cesaret ve sabrının derecesiyle kazanıldıklarını tahayyül etmek cezbedici olacaktır.

Bu, bazıları için doğru olabilir. Ama özellikle Batı dünyasında olmak üzere diğer çoğu için bu en üst düzeyde ikiyüzlülük kokuyor. Neticede şimdi önceki zamana düşmanlığı savunmayı imkansız yapan, Mandela'nın küresel ahlaki otoritesi ve onunla Afrika Ulusal Konseyi’nin sona erdirdiği sistemin bariz ahlaksızlığıdır.

Bundan dolayı tarih, kapsamlı bir şekilde yeniden yazılmalıdır. Mandela ve ANC takdir edildi ve temize çıkarıldı, uygun görülmeyen gerçekler küçültüldü ya da görmezden gelindi. Örtbas etme hikayesi o kadar başarılıydı ki, eski ANC lideri yeniden keşfedildi ve her renkten siyasetçiler ve yaşlı ünlüler tarafından çok amaçlı Kumbaya figürü olarak kucaklandı.

Ama bu, dünyayı tepetaklak döndüren, o zaman ve şimdi küresel güç realitesini gizleyen bir kurgudur. Bu fantezide, ırkçı ve ayrımcı tiranlık hiçbir yerden gelmeyen, onlarca yıldır onu koruyan dünya güçlerinin oluşturduğu sömürgeci sistemle bağlantılı olmayan tuhaf bir sapkınlıktı.

Gerçek hayatta, Mandela’yı terörist olarak damgalayan ve yaptırımlara direnen bir tek Margaret Thatcher değildi. Ya da ırk ayrımcılığı rejimi için lobi faaliyetlerine devam eden bir tek David Cameron değildi. Hemen hemen tüm Batı kurumları, acı sona kadar Güney Afrika rejimini etkili bir şekilde destekledi. Ronald Reagan, rejimi “özgür dünya için zaruri” diye tanımladı. CIA, Güney Afrika güvenliğine Mandela’nın tutuklanması ve 27 sene hapsedilmesini sağlayacak ihbarlarda bulundu. Harold Wilson'ın hükümeti, 1960’larda halen ırkçı rejime silah satıyordu. Mandela da 2008’e kadar ABD terörizm izleme listesinden çıkarılmadı.

Mandela’nın medyada yansıtılan hikayesinin dışında kalan, onun şiddet dışı yollar kapandıktan sonra 30 sene sürecek silahlı mücadele başlatan adam olmasıydı; o, 1964’teki bir konuşmasında bağlı olduğu tek sosyal sistemin sosyalizm olduğunu duyurmuştu; ANC müttefiki Güney Afrika Komünist Partisi tarafından bu hafta duyurulduğu üzere o, tutuklandığı zaman partinin merkez komite üyesiydi; onun 30 senedir en büyük uluslararası destekçileri Sovyetler Birliği ve Küba’ydı.

Son birkaç gündür pek bahsedilmedi ama Mandela, tüm hapis hayatı boyunca ANC'nin polis ve ordu hedeflerine silahlı sabotajlar, bombalamalar ve saldırılarını destekledi. ANC’nin silahlı kanadı Umkhonto we Sizwe’nin (MK) eski savaşçıları, hep silahlı mücadelelerinin siyasi bir mücadelenin bir parçası olduğunu ve (sivil kayıplar olsa da) sivillerin asla hedef alınmadığını vurgularlar.

Ama MK'nin eski istihbarat başkanı Ronnie Kasrils, çarşamba günü bana, kendisi ANC destekçilerini şiddetli saldırılara karşı müdafaa etmek için Güney Afrika’ya silah sokarken, Mandela’nın 1990’da tahliye edildikten sonra da bu mücadeleyi desteklemeye devam ettiğini söyledi. Mevcut ABD ve İngiltere kanunlarında, böyle bir mücadeleyi destekledikleri için Mandela ve ANC liderlerinin terörist olarak hapse atılacaklarında şüphe yoktur.

Mandela ve ANC'nin gerçek tarihinden alınan derslerden biri, genelde hep iddia edildiği gibi soğuk savaşın sadece kapitalizm ve komünizmle -ya da özgürlük ve diktatörlükle- ilgili değil, aksine Batı’nın şüphe götürmez şekilde yanlış tarafta yer aldığı sömürgecilik ve milli kurtuluşla da ilgili olduğudur.

Güney Afrika da bu konuda bir istisna değildi. Vahşi gerçek, Sovyetler Vietnam’dan Angola’ya kadar müsaade edilen insanların milli bağımsızlıklarını kazanmalarını desteklerken ABD ve müttefiklerinin Arjantin ve Yunanistan’dan Suudi Arabistan’a kadar diktatörlükleri desteklediğidir. Küba’nın Güney Afrika’ya karşı askeri eylemi ve 1988’de Angola’da Cuito Cuanavale’de ABD destekli kuvvetler, Pretoria’daki ırkçı rejimin devrilmesi için hayati ivme sağladı.

Mandela’nın niçin ilerici bir milliyetçi olduğunun ve Soweto’da Mandela’nın hayatı hakkında salı günü yapılan törende niçin David Cameron’un değil Küba Devlet Başkanı Raul Castro’nun konuşma yaptığının bir sebebi de budur. Barack Obama’nın “20. asrın son büyük kurtarıcısı” olarak adlandırdığı adam, bu yüzden ABD ve İngiltere’nin -Kosova’dan Irak’a kadar- müdahale ve işgal savaşlarına açık bir şekilde muhalefet etmiş, ABD’yi “dünya barışı için tehdit” ve “tarifsiz zulümlerin” suçlusu olarak kınamıştı.

Elbette bu tür ifadeler de bu hafta medyadaki Mandela övgülerinde pek yer almadı. Batı dünyasında Mandela’nın şevkle kucaklanmasının tek sebebi, onun liderlik ettiği ırklar arası uzlaşma değildir, Bu önemli bir başarıdır ama asıl sebep, ANC'nin Güney Afrika kurumsal yapısı ve küresel finansla uyumunun boyutudur. Bu, kalkınmayı engelliyor, eşitsizliği derinleştiriyordu.

1990’ların başlarındaki demokratik dönüşümden bu yana su ve enerji arzından iskân ve eğitime kadar önemli sosyal ilerlemeler oldu. 90’ların başlarındaki küresel iklimde belki de ANC’nin neoliberal sel dalgalarına kapılması ve kamu mülkiyeti ve arazilerin yeniden dağıtımını geri plana atarak Özgürlük Bildirgesi’ni ortaya koyması şaşırtıcı değildir. Ama bunun bedeli, ırki ekonomik bölünmenin kuvvetlenmesi, işsizlik ve yolsuzluk oldu. Beklenen doğrudan yabancı yatırımları çekmek de başarılamadı.

Neoliberal kapitalizmin meşum pençesi ve bunu kırmak için giderek artan baskılar, elbette Güney Afrika’nın çok ötesine geçen bir sorundur. Ama sosyal adalet ve milli kurtuluş mücadelesinin yanı sıra, zorbalık ve işgale direnme hakkı ve ırkçılıkla emperyal güce karşı derin muhalefet, Nelson Mandela’nın gerçek mirasının bir parçasıdır.

Kaynak: Guardian
Dünya Bülteni için çeviren: Mehmet Şeyhoğlu