Mana Sineması


İran'da 27 yıldan bu yana bir film festivali yapılıyor. İran sinemasının dünyaya açılmasında önemli bir rolü olan bir festival bu. Geçen yıllar içinde festival çeşitli konseptlerle gündeme geldi. Başlangıçta genç yönetmenleri dini sinema, devrimci sinema, irfani sinema gibi başlıklar altında değerlendirilebilecek temaları olan filmler üretmeye yönlendirecek şekilde bir açılım sunan festival, son birkaç yıldır mana sineması başlığıyla değerlendirilen filmlere destek veriyor.  Farklı yıllarda Kieslowski, Tarkovski, Bergman gibi bir şekilde mistik ve dini sinema kapsamında değerlendirilen yönetmenler festivalin onur konuğu olarak seyredildiler.

Hükümetlerin destek verdiği sinemaya yönelik isim değişiklikleri, bir sinema idealini farklı iktidarların kendi yorumlarına göre yeniden tanımlama istekleriyle gerçekleşiyor. Yönetmenler ise, filmlerinin kategorize edilmesinden memnun olmuyorlar, genellikle. Mecid Mecidi'ye göre dini sinema, büyülügerçekçi sinemadır. Abbas Kiyarüstemi filmlerini, dini sinema kategorisi içine yerleşmek üzere üretmez. Fakat onun sineması erotik sahneler ve şiddet içermediği için, kimi filmleri dini sinema kapsamı içinde değerlendirilir.     Muhsin Mahmelbaf, devrim sinemasının aktörüydü ve sinemayı öğrendikçe, irfani filmler yapmaya yöneldi. Fakat filmleri ve yazılarıyla yürüttüğü siyasal eleştiriler nedeniyle, sansüre maruz kaldı. Mana sineması, salt hadiselerin ve tabiatın şifrelerini çözmeye dönük bir arayışı ifade ediyorsa, Mahmelbaf'ın adı her zaman bu sinemanın içinde anılmalıdır.  Gerçi  Mahmelbaf sineması, kendi toplumunu Batı'lı göze çarpıcı gelecek sahneleriyle açma temayülü nedeniyle, oryantalist bir sinema olarak da görülebilir pekala. Mahmelbaf sinemasının bu temayülünü daha önce yayınlanan bir yazımda, "kendi kendinin oryantalisti olmak" şeklinde ifade etmiştim. 

İran'da mana sinemasının temsiline en uygun görünen yönetmen, Mecid Mecidi'dir. Onun filmleri, sözgelimi Kiyarüstemi'nin filmlerinde olduğu gibi bir noktanın açılımı değil, çeşitli noktaları birbirine bağlayan doğruların oluşturduğu karmaşık bir şekil ya da alternatif ve derin bir toplum manzarası gibi görünebilir. Mahmelbaf'ın taşımaktan geri durduğu devrim sinemasının aktörü olma misyonunu Mecidi, tabii bir seyirle, yeni ve çarpıcı yorumuyla üstlenmiştir. Elbette devrim sinemasının asıl aktörüdür Mecidi, sürekli devrim anlayışı nedeniyle de kalıplara uymayı reddeder. Mana sinemasının tanımının belirsizliğini eleştirir. Sinemayı ilgilendiren konular yanında siyasal konularda da beyanatlar verir, eleştirilerde bulunur, hükümetle çatışmayı göze alır.

Mana sineması başlığına tek itiraz Mecidi'den gelmiyor. İran sinemasının başarılı ismi Rahşan Beni İtimat "Nergis" filmiyle, 70'li yılların solcu yönetmeni Daryuş Mehrcuyi "Sara" ve "Hamon" gibi filmleriyle, feminist sinemacı olarak tanınan Tehmine Milani ise bu sene Fecr Film Festivali'nde gösterilen "Süperstar" filmiyle, mana sineması kapsamında film yapan yönetmenler arasında sayıldılar. Bu yönetmenler filmlerinin mana sineması kapsamında değerlendirilmesine genellikle itiraz ediyorlar. Bu itiraz, yönetmenleri sinemada politik yapının bakış açısına katılmaya çağıran bir sinema anlayışına yönelik tepkiden kaynaklanıyor kuşkusuz.

Ben mana sineması yerine, büyülügerçekçi bir sinemayı da içine alabilen irfani sinema başlığını kullanmayı yeğliyorum.

Geçen sene Fecr Film Festivali'nde yabancı yönetmenlere verilen büyük ödülü, Türkiyeli sinemacı Semih Kaplanoğlu "Yumurta" filmiyle kazanmıştı. Kaplanoğlu'nun Yusuf isimli şair kahramanı üzerinden kurguladığı bir üçlünün ilk filmi olan Yumurta, Yusuf'un 40'lı yaşlarındayken hayatı üzerine sorgulamasını konu alıyor. Bu sorgulama, "Süt" (2008) ve gelecek Ağustos ayında çekilecek olan "Bal" ile geriye doğru bir akışı da başlatacaktır. Yumurta, Fecr Film Festivali'nin İrfani ve Mana sinemaları başlığı altında desteklemeye çalıştığı sinema türüne karşılık gelen bir film. 

" İnsan kendisini tam olarak nerede bulur? 'Ana-ata ocağında', diyeceğim", diye başlıyordu, 'İnsanın Kendini Aradığı Yer" başlıklı bir yazım. (Gerçek Hayat, 23 Nisan 2005)

Kaplanoğlu için de ömrünün bir çağında kafasını kurcalamaya başlayan "Neden şimdi bu noktadayım, niye yaşıyorum, ne istiyorum hayattan, çocukluk düşlerim ne kadar gerçekleşti?" gibi sorular, ana-ata ocağına doğru yeni bir yolculuk anlamına geliyor.   Yusuf, annesinin ölümü nedeniyle doğduğu kasabaya ilk yolculuğunu gerçekleştirmişti.  Fakat bu yolculukta yaşadığı değişim, Yusuf'u yıllardır hayatını sürdürdüğü İstanbul'a giderken ana-ata ocağına geri dönmeye zorlayacaktır. Yusuf ana-ata ocağında yaşamayı sürdürecek mi? Bu soruya kesin bir cevap veremeyiz. Sadece onun zaman ve mekan konusundaki algılarının ve düşüncelerinin değiştiğini biliriz. 

İrfani sinema özlü olarak, hayatın derin anlamını araştırmaya dönük soruları ve yolculukları konu alan sinemadır. Kaplanoğlu, varoluşsal sorulara cevap aradığı filmler yapıyor.

Kitleyi çekmeye dönük melodramlar dışında kalan bütün filmlerde bir mana sineması teması yakalamak pek mümkün görünür. Fakat, İranlı sinemacılar için bu bağlamda bir açı yakalamak giderek zorlaşıyor. Mana sineması alanında keşfedilecek bütün konular ve hadiseler, geçen 30 yıl içinde keşfedilip tüketilmiştir sanki. Ve aslında irfani sinemanın mana sineması olarak adlandırılmasının nedeni de budur: İrfani olanın giderek daha geniş kitlelere ulaşacak hikayelerle ifadesindeki klişeler, bir sıkıntı oluşturmaya başlamıştır. Mana sineması, İrfani Sinema'yı da içine alan hacimli bir başlık olma iddiasını taşıyor. Fakat, iyi ya da kötü, temelde hangi filmin bir manadan yoksun olduğu öne sürülebilir ki?