Ortadoğu'nun hangi ülkesinde seçim olsa, güç dengelerinde, istikrar-istikrarsızlık sarmalında ve çatışmaların seyrinde bir değişiklik olur mu diye bakılır. Hele ki seçim yapılan ülkede iktidarın kime geçtiğine göre farklı iç ve dış politika uygulanabiliyorsa, merak daha da artar. Seçilenin hangi dini ve/veya etnik gruba yakın olduğu ile küresel düzeyde hangi 'tarafı' tuttuğu, o ülkenin geleceği açısından değerlendirme yapmayı kolaylaştırır. Bu değerlendirmeler ise, Ortadoğu'da çoğu kez yanıltıcı sonuçlar ortaya koyar.
Lübnan'da yapılan genel seçimler, bu türden tartışmalar bakımından önemli. Lübnan, hem stratejik bakımından önemli bir ülke hem de toplumsal dokusu bakımından. Bir yandan ' Batı' ülkeleriyle tarihsel karmaşık ilişkileri var, bir yandan Suriye-İsrail sorununun tam ortasında; Hıristiyanların tümü 'Batı'cı, Müslümanların hepsi 'Doğu'cu değil. Kendini Arap gören var, görmeyen var. Tarih boyu baskı ve hatta işgal altında kalmış, defalarca bombalanıp iç savaşlar yaşamış bu ülke, bugün daha çok Suriye-İran eksenindeki eğilimler ile 'Batı' yanlısı eğilimler arasında anılıyor.
Seçimler sonrasında 128 sandalyeli meclise 71 milletvekili sokup ipi önde göğüsleyen taraf 14 Mart Hareketi oldu. Hareketin lideri Saad Hariri. Babası Refik Hariri 2005'de bombalı saldırı sonucu öldürülmüştü. Bu cinayet sonrasında, 8 Mart'ta Hizbullah'ın düzenlediği gösterilerde Suriye'ye şükranlarını sunanlar olmuş ve içlerinde bazı Ermenilerin, Şiilerin, Şii Emel Örgütü'nün, hatta General Aoun destekçisi Marunilerin bulunduğu 8 Mart Hareketi doğmuştu. Diğer bazı Ermenilerin, Sünnilerin büyük bölümünün ve Hariri yanlısı Marunilerin desteklediği gösteriler de 14 Mart'ta yapıldığından bu koalisyon da bu tarihle anılır olmuştu. 14 Mart hareketi, dört yıl öncesi seçimlere göre sandalye sayısını 1 kişi arttırdı, muhalefetteki 8 Mart hareketi ise 57 milletvekilinde kaldı.
Sonuçlar, bir tarafın zaferi olarak gösterilemeyecek az bir farkı ifade ediyor, bununla birlikte 'Batı' yanlılarının Hizbullah'a galip geldiği söylenebilir. Son derece karmaşık seçim sistemi, 8 Mart hareketinin daha çok Şii nüfusun yoğun yaşadığı yerlerden oy aldığını gösteriyor. Şiiler, Beyrut'u karadan hilal biçiminde saran bölgede çoğunluktalar. Dolayısıyla sonuçlar, aslında daha önce kim kimin tarafındaysa durumunu değiştirmediğini ortaya koyuyor. Bu da Lübnan'daki derin ayrılığın giderek daha kronik bir hal aldığının göstergesi. Bu ayırımın Hizbullah taraftarı olanlar ile olmayanlar biçiminde açıklanması da mümkün gözükmüyor, kısacası Lübnan'daki durumun dini ya da etnik grupların davranışlarıyla ifadelendirilmesi kolay değil.
Lübnan'daki ikili durum, daha çok doğu-batı dünyaları arasındaki tercihler biçimindeki bir ayrışmaya karşılık gelse de, bu durum da her durumda açıklayıcı olamıyor; zira ne Batı eski batı, ne de Suriye-İran ekseni mutlak bir 'doğu' dayanışmasını ifade ediyor. Batı'nın Avrupa ayağındaki her ülke Lübnan'ı aynı oranda desteklemiyor, hatta gelişmelere bağlı olarak gözden çıkarmaya hazır olanlar bile var. ABD ise, Suriye'yi kızdırmayacağı ölçüde bu ülkeyi destekleyecek gibi gözüküyor. Öte yandan Suriye'nin İsrail'le ve batı dünyasıyla ilişkilerini düzeltme kaygısı, Lübnan'daki etkisini azaltma yolunda bir sonuç doğurabilir. İran'da da seçim sonuçları ve özellikle ABD ile kurulacak ilişkiler Doğu ekseninin eskisi gibi olamayacağına işaret edebilir. Dolayısıyla Lübnan, bölge insanlarını ve devletlerini bekleyen olası riskler bakımından hala küçük bir model olma özelliğini koruyacak gibi gözüküyor; işte seçimin en belirgin sonucu.
Kaynak: Star