Filistinli mültecilere yeterli özgürlük tanımayan Lübnan hükümetinin, Fetih El İslam'ın marjinalleşmesinde payı var
Lübnanlı ve Filistinli siviller, Lübnan ordusu üyeleri ve Fetih El İslam yanlılarından yaklaşık 100 kişinin ölümüne ve onlarcasının yaralanmasına yol açan kanlı çatışmalar ve bombardıman sonrasında, Trablusşam bölgesi ve Nahr El Berid mülteci kampında hâlâ gerginlik hâkim. Bu arada, Lübnan hükümeti yetkilileriyle Filistin örgütleri arasında ateşkes sağlamayı ve sivillerin canını korumayı amaçlayan aracılıklar da sürüyor.
Bu örgütün izlediği yöntem ve Lübnan ordusuna karşı koyuşunun amacı, Lübnan'a ve egemenliğine yönelik saldırı ve fitne projesini hayata geçirmek. Hedef de, Lübnan'da iç savaş çıkarmak ve ülkeyi Irak ve Afganistan'daki gibi güvenlik ve istikrarın bulunmadığı başarısız bir devlete çevirmek.
Öte yandan, Lübnan ordusunun kampı kuşatma altına alarak aranan örgüt üyelerini adalete teslim olmak veya bombardımanla karşılaşmak arasında bir tercih yapmak zorunda bırakma imkânı vardı. Fakat bu yaşanmadı. Felaket boyutlardaki etkileri dikkate alınmaksızın, askeri çözüme ve gelişigüzel bombardımana başvuruldu.
Ambargo aşırılığı artırdı
Lübnan hükümeti ve güvenlik organları, Fetih El İslam'ı tecrit edip orduyu ve bütün Lübnan'ı tehlikeye atan bir güce dönüşmesini önlemek yerine, örgütü gelişmeye, üye sayısını artırmaya ve Nahr El Berid kampındaki konumunu güçlendirmeye terk ettikleri için kınanmalı.
Filistin kamplarında yaşanan krizlerin Filistin tarafıyla eşgüdümlü olarak çözülmesine yönelik bir anlaşma var.
Ancak çatışmaların başlangıcında eşgüdüm gerçekleşmedi ve Lübnan ordusu Lübnan içindeki veya dışındaki Filistinli otoritelere başvurmaksızın Nahr El Berid kampını bombalama kararı aldı. Bu durum iki taraf arasındaki güveni sarstı ve Lübnan'ın içinden geçtiği bu zor şartlarda gerginlik ve nefret yarattı.
Belki de en önemli konu, Filistin kamplarının içinde bulunduğu şartlar ve Filistinlilerin maruz kaldığı zalimane ambargoyla ilgili; kamplar aşırılık yanlılığının ve hayal kırıklığının 'depolandığı' yerlere dönüştü. Yasaların dışına çıkan veya Lübnan'ın resmi şartlarına isyan eden gruplar buralarda kamplaştı.
Onlarca kilometre uzaktaki Yahudilerle savaşmak isteyen bu aşırı İslamcı ve silahlı örgütün varlığını uygun bulmayan herkesle hemfikiriz. Fakat bu durum askeri çözümlere başvurmayı ve siyasi çözümlerden tümüyle kaçınmayı gerektirmez. Lübnan hükümetinin, topraklarında bulunan mülteci kamplarıyla ilgili politikalarını gözden geçirmesi gerekiyor.
Hükümet kampı ve içerideki dayanıksız evleri vurmak için ağır toplar kullandı ve evleri sahiplerinin başına yıktı. Acaba Lübnan'daki mülteci kamplarına bir torba çimentonun girmesini yasaklayan hükümet ve ordu, yıktıklarının yeniden inşa edilmesine izin verecek mi yoksa aynı abluka politikasını mı sürdürecek? Bu abluka politikası, hükümeti ve orduyu 400 binden fazla Filistinli kamp sakiniyle sessiz bir çatışma içine soktu