Lord Cromer'in torunları!

Merhum Ürdünlü dostumuz Hasan Tell’in ‘ Et Televvüs el fikri’ adıyla bir kitabı vardı.  Düşünce ve fikir kirliliği demektir.  Gerçekten de Arap Baharı ile birlikte böyle bir fikir kirliliği oluştu. Daha doğrusu komplocu ulusalcılar sığ bir biçimde uful eden, giden, ayaklarının altından kayan zemini ve yerleşik düzeni kurtarabilmek için komplolardan medet umuyorlar. Bunlar arasında bu kadar da olmaz dedirtecek cinsten olanları var.  Özellikle Arap ulusçuları ve Türkiye’nin ulusalcıları son dönemlerde ürettikleri komplolar altında kalıyorlar. Kuveyt’te al Vatan gazetesinde yazan Abdullah Halef adında bir ulusalcı yazar var. İşi gücü Arap Baharını karalamak. Bu arada, Arap Baharını desteklediği varsayılan Türkiye gibi ülkeleri de kara çalmak için hususiyle hedef seçiyor. Lakin özensiz ve özensiz olduğu kadar sığ iddialarda bulunuyor. Bunlardan birisi, aynı gazetede yayınlanan ‘Suriye’ye milletlerarası saldırı önceden planlı  (/http://alwatan.kuwait.tt/ArticleDetails.aspx/resources/media/ resources/advertisements/articledetails.aspx?id=225551&YearQuarter=20124  )başlıklı makalesinde Türkiye’nin Mavi Marmara gemisinde öldürülen vatandaşlarına karşı kılını kıpırdatmadığı halde neden Akçakale’de 5 Türk vatandaşının öldürülmesiyle Suriye’ye karşılık verdiğini ve  Meclis’ten Suriye tezkeresi geçirdiğini soruyor.  Sormanın ötesinde bunu paylaşma planının bir unsuru olarak değerlendiriyor.  Üstelik Suriye’nin olaydan ötürü  özür dilediğini İsrail’in ise o taraklarda bezi olmadığını yazıyor. Bu bilgisi de hem eksik hem de yanlış. Aslında Suriye özür dilemedi. Sadece ölen Türk vatandaşlarıyla ilgili üzüntü ve kederini dile getirdi.  Hatta Bülent Arınç böyle bir algıya kapılması üzerine Suriye’nin BM’deki Temsilcisi Beşşar Caferi süratle özür dilemeyi yalanlamış ve bu bahsi kapatmıştır.


*

Asıl kuyruklu yalan veya komplo, Türkiye’nin Suriye tezkeresiyle birlikte bölgede yeni bir Sykes-Picot paylaşmasının temellerini attığını ileri sürmesi. Hadi bunu es geçelim. Lakin satırlarının devamında adam Türkiye’nin Suriye’nin bir parçasını işgal ederek bura üzerinden İsrail’e kara yolu açacağını yazıyor!  Eh bu kadarı da aklımıza gelmezdi!  Bu komploların şahı veya komplo fantezilerinin en eğlendirici olmalıdır.  Bütün bunlar aslında haksız tarafta yer alanların Türkiye aleyhtarı komuoyu oluşturma çabalarıdır.   Abdullah Halef söz konusu makalesinde unuttuğu hususlardan birisi de Türkiye’nin keşif uçağının intikam için Suriyeliler tarafından düşürülmüş olmasıdır. Türkiye bunu da sineye çekti.  Mavi Marmara meselesinde ise Türkiye mücerret özür dileme ve tazminatı yeterli bulmamıştır. Bunun için görüşmeler tıkanmıştır.  Türkiye’nin Gazze’ye ambargonun kaldırılmasını istemesi İsrail tarafından taciz edici bir şart ve imkansızı isteme olarak değerlendirilmiştir.   

Bu adam bütün gelişmeleri BOP çerçevesinde değerlendiriyor. Onun ötesinde de Dahi Halfan gibi Müslüman Kardeşlerin yükselişinin gerisinde ABD ve Batılı güçlerin ve onların komplolarının olduğuna inanmakta ve bu tezlerini ulu orta ve pervasızca yazmaktadır. ABD ekonomik liberalizm ve küreselleşmenin  ‘kıblesi’ olan BAE’deki rejimleri devirmek için neden İhvan’ı kullansın ve palazlandırsın? Yoksa ABD komployu tersinden kendisine yapacak kadar geri zekalı mı?  Yoksa  bu hezeyanları yutacak kadar biz mi geri zekalıyız?

*

Adamın temas etmek istediğim asıl makalesi Mürsi’nin ilk iş olarak Kur’an kurslarını açmasına kafayı taktığı makaledir. Bunu gericiliğin ve geri kalmanın zirvesi olarak takdim ediyor. Al Vatan’daki önceki makalesini 07/10/2012 tarihinde kaleme almış. İkincisini yani Mürsi’yi hedef aldığı makalesini de 07/12/2012 tarihinde kaleme almış. Söz konusu ikinci makalesinde Müslümanların tarih boyunca birbirlerinin kanlarını döktüklerini ve kendi aralarında öldürdüklerinin sayısının düşman saf arasında öldürdüklerinden daha yüksek olduğunu savunuyor.  Üç halifenin öldürüldüğünü ve Hazreti Ebubekir’in ise gizlice zehirlendiğini ileri sürüyor. Demek istiyor ki, Müslümanların tarihi kanlı ve kan kokan bir tarihtir. Ötesine geçiyor ve Müslümanların yedinci hicri asırdan itibaren yerlerinde saydıklarını ve medeniyetin gerisine düştüklerini söylüyor. Aslında bu geri kalmışlığı Hazreti Peygamberle(S.A.V.) başlatmış oluyor. Halifelerin anormal yollarla öldürüldüklerine temas ederek aslında bunu söylemek istiyor.  Bu durumda, İslam’ın ilk yüz yılında önlenemez bir yükseliş sergilemesi ve Sasani ve Bizans’ı önüne katıp yerle bir etmesi izahsız kalıyor. Böyle geri bir toplum nasıl olursa Persleri ve Bizans’ı önüne katıp tuz buz eder. Fuad Sezgin gibi bilim tarihçileri 14 yüzyıl içinde Müslümanların 8 yüzyıl ilmi yarışı önde kapattıklarını söylemektedir.  Kilise tarihçileri de Müslümanların 14 yüzyıllık tarihte 10 yüzyıl askeri üstünlüğünü teslim etmektedirler.

Mursi’nin ilk icraat olarak Kur’an kurslarının yaygınlaştırılması kararı almasını Müslüman Kardeşlerin geriliğe yatkınlığına ve gericilik düşkünlüğüne bağlamaktadır.   Esasında Mürsi’nin bu kararı hastalığın nerede düğümlendiğini iyi tespit ettiklerini gösteriyor. Şöyle ki, Bediüzzaman’ı gayrete getiren hususlardan birisi Gladstone’un  ‘Bu, Kur’an Müslümanların elinde kaldığı sürece onlara boyun eğdiremeyiz’ demesidir.   Mısır’ın İngiliz Valisi Lord Cromer de ‘Kur’an kursları aktif kaldığı sürece’ Mısır’a gereği kadar nüfuz edemeyeceklerini söylemiştir.  Mürsi bu kararıyla aslında bu süreci tersine çeviriyor.  Kur’an kurslarıyla mücadele 28 Şubat sürecinin ana programı idi. Bu yönüyle Mürsi  Gladstone ve Lord Cromer’in panzehiri olurken Abdullah Halef onların halefi olmuş oluyor. Lakin yazdıklarıyla gerçekleri tersyüz ediyor ve neredeyse ‘Müslümanlar geri kalsınlar diye Kur’an kurslarının yaygınlaştırılmasını  İsrail ve ABD teşvik ediyor’ diyecek!  Bu durumda BOP’un birinci tavsiyesi Kur’an kurslarının yayılması olmalıdır!  Gerçekten ed bazı ulusalcılar geri zekalılığın zirvesini temsil ediyorlar.  Cromer’in halefi Abdullah Halef gibi.