ÖSS’de İstanbul 5. sini çıkarmış Bağcılar Lisesi. Bu okulun eğitim öğretim düzeyinin iyi olduğunu gösteriyor. Bunun için, okul idareci ve öğretmenlerini tebrik ediyorum. Bağcılar Lisesi, geçtiğimiz gün ülke gündemine taşındı.Ancak okul başarısı değildi lisenin konuşulmasını sağlayan. Çok daha farklı bir şeydi. Üstelik gündeme getirilmesi ve konuşulması abes kabul edilecek bir şey.
Bağcılar Lisesi’sinde bir gurup öğrenci, teneffüste dışarıda dolaşmak yerine okulun boş bir bölmesinde namaz kıldılar diye afişe edildiler. Bazı medya kuruluşları bunu, bir zamanlar, okul tuvaletinde uyuşturucu kullanan öğrencilerle ilgili haberleri sundukları gibi sundular. Ya da fizik yapı itibariyle güçlü kuvvetli olan bazı öğrencilerin, derste öğretmenlerini öğretmen masasına sıkıştırarak taciz etmeleri ve zavallı hale getirmeleri haberindeki formatla gündeme getirdiler.
Lise öğrencilerinin okulda vakit namazlarını kaçırmama kaygısıyla, okulun bir bölmesinde hem de teneffüste namaz kılmalarına haber değeri yükleyen medyanın ruh halini doğru okumak lazım. Ülkemizde 1 ayı aşkın bir süredir oluşturulan sun’i gerginlik politikalarını devam ettirmeye yönelik bir ‘durumdan vazife çıkarma’ çabası bu haberler. Liseli öğrenciler, teneffüste namaz kılmışlar. Bütün mesele bu.
Öğrencilerin namazı vaktinde eda etme çabası, inanç ve ibadet özgürlüğü kapsamında değerlendirilebilecek bir durum. İnanç ve ibadet özgürlüğü ise, en temel insani haklardan. Hiç kimse temel hak ve özgürlüklerini kullandı diye suç işliyormuş gibi bir ifade biçimiyle haklarını kullananları lanse etme hakkına sahip değildir. Aksi takdirde temel hak ve özgürlüklerini kullananları, bu gerekçeyle eleştirme hakkını kendinde bulanlar, hak ve özgürlüklerin kendi algıları, izinleri ve yorumları kapsamında olması gerektiğini de zımnen belirtmiş ve hukukun üstünlüğü ilkesini açıkça çiğnemiş olurlar.
Öğrencilerin namaz kılmalarına değil de, okulda namaz kılabilmeleri için müsait bir boş bölmenin olmasına ise itirazları, bunu da doğrusu anlamak mümkün değil. Kaldı ki, bu görüntülerden hareketle Şeriat çığırtkanlığı yapmanın da anlaşılabilecek bir yanı yok. Okula öğrenci kıyafetiyle gelen liseli öğrenciler, bir teneffüste boş bir bölmede namaz kılıyorlar. Kız öğrenciler, namaz için başlarını örtüyor, sonrasında açarak derslerine giriyorlar. Peki ortada öğrencileri namaza zorlamak gibi bir durum var mı? Yine hayır. O halde, bu meseleyi başkalaştıracak şekilde anlatmanın manası, durumdan vazife çıkarmak değil de nedir?
Meselenin bir de doğrudan eğitim ve öğretimle ilgili bir yanı da var: Öğrenciler, vaktinde namaz kılmayı bir sorumluluk olarak kabul ediyorlarsa, ki bu görüntüler bunun işaretidir, derse yönelik konsantrasyonlarının daha güçlü oluşturulabilmesi için, bu sorumluluğun yerine getirilmesi gerekir. Yani sorumluluğun yerine getirilmemesi, zihinlerde hep bir eksikliğin varlığını diri tutar. Bir kaygı oluşturur. Zihinlerde bu kaygı devam ediyorken, öğrencilerin derslere yeterince konsantre olmaları zorlaşır. Hani yapmak zorunda olduğunuz bir şey var ve onu yapacağınız vakit geçiyorken hissettiğiniz türden şeyler bunlar. Yerinizde duramazsınız. Gözleriniz hep vakti kovalar. Zihniniz hep yapmanız gerekirken yapamıyor olduğunuz şeyde olur.
Şu da çok önemli: Namaz kılan öğrenciler öğrenciler, hayatlarını disipline edecek bir olgunluk içindeler. İnandıkları gibi yaşıyorlar. İnandıklarını söyledikleri şeyleri, yaşamamazlık yapmıyorlar. Ve namazla dış dünyalarını olduğu kadar iç dünyalarını da şekillendiriyorlar. Keşke herkes, neye inanıyorsa, öyle yaşasa. Ve başkalarının tercihine saygı duysa. İkiyüzlü olmasa.
Şunu herkes bilmeli. Sürekli gözetlendiğini bilen, yaptığı iyi-kötü herşeyin zapt-u rapt altına alındığına inanan, her gün periyodik bir şekilde ‘doğru’ olacağına dair kendisine telkinde bulunan ve kötülüklerden kaçınması gerektiğini ikrar eden, her doğru eyleminin mükafaatını ve her yanlış fiilinin de cezasını çekeceği itikadına sahip bir insan kendisine ve çevresine zarar verebilir mi? Elbette Hayır. Namaz kılmak da öyledir. Namaz kılan öğrencilerin çevrelerine verdikleri zarar, onları afişe edenlerin onlara verdikleri zararla belki de mukayese bile edilemez.
Sorumlu davranmak esastır. Hele başkalarının hak ve hukuku sözkonusuysa.