Kürt valinin hayali


 
Erbil-Irak'ın kuzeyine son dönemde yolu düşen herkes, ülkedeki kaos ortamının aksine Kürtlerin kontrolündeki bölgenin hızla kabuk değiştirdiğine dair izlenimlerini dinliyorduk. 13 yıl aradan sonra bu kez havayoluyla Erbil'e gelince, insan anlatılanlara hak veriyor.
Bölgeye ilk gelişimiz, PKK'ya yönelik büyük bir askerî operasyonun yapıldığı ve iki Kürt partisi KDP ile KYB'nin birbiriyle göğüs göğse savaştığı bir dönemdi. Şimdi İstanbul başta olmak üzere dünyanın birçok yerinden uçakların inip kalktığı Erbil Uluslararası Havaalanı'nın üzerinde bulunduğu topraklar, Erbil'in kontrolünü ele geçirmek uğruna verilen savaşın cereyan ettiği alanlardan biriydi. O zaman, Habur'dan Erbil'e doğru ilerlerken, yol boyunca yüzlerce peşmerge kontrol noktasından geçmiş; köy yolundan beter bir zeminde saatlerce süren yolculukta perişan olmuştuk. Gerçi peşmergeler dillerinden düşürmedikleri 'serçevan' sözleri ve sempatik tavırlarıyla sıkıntımızı hafifletmeye çalışıyordu. Ama 15-20 dakikada bir durdurulup aynı sorulara muhatap olmak kolay değildi.

Halbuki şimdi her şey değişmişti. Atlas Havayolları'nın 90 kişilik uçağı 2 saat içinde bizi Erbil'e getirdi. Erbil Uluslararası Havaalanı'nda üçüncü dünya ülkelerine mahsus kuyruklar yoktu. Dell marka bilgisayarlar kullanılıyor, Amerikan havaalanlarındaki gibi her yolcunun fotoğrafı çekiliyordu. Mütevazı ama modern ve temiz bir terminal binası vardı. Daha da önemlisi, Türkiye'den gelenlere 10 güne kadar vize istenmiyordu. Polis, nazikçe "10 günden fazla kalırsanız, kayıt yaptırmalısınız" hatırlatmasını yaptı. Ardından "Welcome" diyerek pasaportu elimize verdi.

Erbil'e havadan uçuşun, ne kadar çetrefilli tartışmalardan sonra gerçekleştiğini ve Kürdistan ismi etrafındaki tartışmaları yakından bildiğim için hemen pasaporta vurulan damgaya baktım. "Republic of Iraq-Kurdistan Region (Irak Cumhuriyeti-Kürdistan Bölgesi)" yazıyordu. Endişe edecek bir durum yoktu. Uluslararası tanınırlığı olan bir ülke olan Irak'a gelmiştik. Yeni olan, bölge adı olarak da olsa pasaportumuza ilk kez Kürdistan ifadesinin girmesiydi. Terminal binasının kapısından çıkana kadar ciddi güvenlik sorunu yaşayan bir ülkeye geldiğimizi gösteren bir durum yoktu. Ama kapıda Irak gerçeği bizi bekliyordu. İyice dikkat etmeme rağmen karşılamaya gelenleri göremedim. "Misafirperverlik böyle mi olur?" demeye fırsat kalmadan, yolcu karşılama salonunun terminal binasının epey uzağında olduğunu öğrendik. Sabahın ilk ışıklarında bindiğimiz eski model bir minibüs bizi, bir düzün ortasında, tel örgülerin arkasında bekleyen insanların yanına getirdi.

Erbil'in eski çamurlu, bakımsız yollarından eser yoktu. Asfaltlar düzgündü. Büyük caddeler açılmış; bir kısmının inşaatı ise hâlâ sürüyordu. Sağda solda yükselen modern apartmanlar dikkat çekiyordu. Birçok şey güzeldi. Ama sabah bölgenin eskiden beri çözülemeyen en ciddi sorunuyla karşılaşacaktık: Elektrik kesintileri. Normal elektrik sadece gece 12.00 ile sabah 6.00 arasında veriliyordu. Onun dışında herkes bu sorunu jeneratörle aşıyordu. Sıcaklığın 45 dereceye yükseldiği gün ortasında hele oruçluysanız, elektrik problemini daha iyi anlıyorsunuz.

Önemli insanlarla konuştukça, sadece şehrin sokak ve caddelerinde değil, insanların kafasında da büyük değişim yaşandığı ortaya çıkıyordu. Mesela Erbil Valisi Nevzad Hadi Mevlud, bize Kürt yönetimi olarak en büyük hayallerinin Basra'dan başlayıp Bağdat, Kerkük ve Erbil'den geçerek Türkiye ve Avrupa'ya uzanan bir tren yolu ve otoyol inşa etmek olduğunu söylüyordu. "Neden Basra Körfezi ve Kızıldeniz'e alternatif bir yol olmasın?" diyordu. Elektrik sorununa çözüm olarak da yeni yüksek gerilim hatlarıyla Türkiye'nin enerji ağına bağlanmayı öneriyordu. Ziyaretimizin asıl hedefi olan medyalar arası işbirliği konusunda da valinin söyledikleri anlamlıydı: "Türk medyası bizi hep PKK'yı destekleyen ve Irak'ı parçalamayı düşünen insanlar olarak lanse ediyor. Bu doğru değil. Türk şirketlerini ve Türk mallarını tercih ediyoruz. Halkımız, demokratik bir rejime sahip olduğu ve kendisi gibi Sünni olduğu için Türkiye'ye çok sıcak. Yarın AB üyesi olacak Türkiye bizim için çok önemli. İki halkı yaklaştırmak için en önemli işi Işık Kolejleri yapıyor."

Uzunca bir süre Türkçe bilen tek Kürt gazeteci olan Rebwar Karim Wali de Kürtlerin kafasındaki değişen Türkiye resmine dikkat çekiyor. "Eskiden Türkiye, sadece PKK gözünden biliniyordu. Sınırda kendine kötü davranan, Kürtleri ezen bir ejderha. Şimdi herkes Türkiye'nin renklerini ve önemini daha iyi biliyor." Kısacası, bölgede kafalar da değişmiş. Bu değişimi anlamakta gecikmemeliyiz. Kuzey Irak izlenimlerini ve uzun süre Ankara'da görev yapan KDP Dış İlişkiler Sorumlusu Safin Dizai'nin kritik birçok konuyla ilgili görüşlerini paylaşmaya devam edeceğiz. İnşallah bugün Kerkük'te daha sonra paylaşırız. İnşallah bugün Kerkük'te olacağız. Adı uzak, kendisi çok yakın Irak'tan hepinize selamlar...
 
Kaynak: Zaman