Neşeli bir bayram yazısı yazmak geçiyordu aklımdan, hani, kurbanı kökensel anlamıyla irdelerken, aynı zamanda çocukluk hatıralarına da değinen bir yazı. Eskiden kurban kanı oluk oluk akmazdı asfalt döşeli caddelerden. Ara sokakları, kürünlü çeşmeleri, ıhlamur ve ceviz ağaçlarının derinleştirdiği bahçeleri vardı eski zamanların ve bir de çocuklara kesilen kurbanın hemen yanıbaşına kurulmuş gibi görünen sırat köprüsü görüntülerini tasvir ederken, kurban kesimini sadece bir kan akıtma görüntüsünden 'ötelere' taşıyan irfan sahibi nineleri, dedeleri... Kurban ya da Sırat köprüsündeki alnı kınalı yol arkadaşınız... Kurban ya da İsmail'in yerini alan göksel armağan. Kurban; temsilinde insana ve bütün yaratılmışlara şefkat ve merhametle yaklaşmayı öğreten sembol.
Kurban'ın, insanın insanın kurdu olmasına karşı ödünleyici bir yaklaşımın yerleşik kılınmasını temsil ettiği söylenebilir. İnsanı değil, hayvanı kurban et Allah'a; davana, toprağına, ideolojine... Fakat kan akıtmak bir erdem de değildir, bunu bil. Kurban keserken de nazik ve merhametli ol, ona karşı. Acı çekmesine, hırpalanmasına izin verme!
Büyük hayvan kesim merkezlerinde neler yaşanıyor, izleseydik, et yemeye hevesli olmayabilirdik o kadar. Kendi adıma bir tavuğun kesildiğini izlemeye bile dayanamam. Fakat insanın bu dayanıklılığa mecbur eden uzun mu uzun, geniş, mağaralarla cangıllarla sürgelen bir macerası var tarih içinde; bunu da görmezden gelecek değilim. İnsan insanın kurdu olabiliyor; bunu da İngiliz filozof Hobbes söylüyor. Vahşice katlediyor hemcinsini, güçlü olanın haklı olduğuna inanan "insan", metinsel anlamda tamamlanmış göksel uyarıları, bu uyarılardan ilham almış yersel beyannameleri gözardı ederek. Bunun için silahlar geliştiriyor, duvarlar inşa ediyor, bakteriyolojik savaşlar için tezgahlar kuruyor, DNA terörizmine kapı açıyor.
Hele ki hijyenik kent insanının etcil beslenme konusundaki iki yüzlülüğü, çok aşikar. Hani, et çeşitleri ve sakatat paketleri süpermarketlerin cicili bicili rayonlarına sanki gökten zembille indiriliyorlar.
Gökten bir koyun indirilmişti İbrahim'e. İsmail'in yerine.
Gökten indirilen koyun bir temsildi. Habil ve Kabil çatışmasında olduğu gibi. İnsan, doğasındaki yırtıcılığa, kan dökme eğilimine yenik düşmesin, nefsine kapılarak hemcinsini katletmesin, bütün canlılara karşı da aynı duyarlılıkla yaklaşma yeteneğini geliştirsin... İnsan türü azalmasın, tükenmesin; fakat bu duyarlılık hayvan türü için de, bitki türü için de gösterilsin. İnsanın doğasındaki kan dökme eğilimine karşı mücadelesinin verimi olmalıydı, uygarlık. Bu mücadele doğal olarak hayvanlara karşı da daha şefkatli ve özenli olabilmeyi getirmeliydi. Hemcinsine karşı savaşkan ve vahşi olmaya devam eden insanın hayvanseverliği de güvenilmez, sayısız hayvan türünün yok olmaya yüz tuttuğu dikkate alınınca...
Dediğim gibi, bu düşünceler akarken zihnimden, hoş bir bayram yazısı yazmaya hazırlanıyordum yine de... Bayram, bayramdır sonuçta. Fakat, uzağımda tuttuğum televizyondan kopup geldi o sahne: Kasklı İsrailli polis, Filistinli başörtülü kadına kafa atıyor.
İktidarı ve şiddeti temsil eden kask, yerinden yurdundan edilmeyi temsil eden başörtüsü ile bir yerde çatışıyor. Ne feminizm, ne centilmenlik, ne de Levinas'ın Tevrat'tan mülhem komşuluk felsefesi imdada yetişiyor. Kadın beyin sarsıntısı geçiriyor. Polis her zamanki gibi haklı olmanın yolunu bulacaktır. Tankların, duvarların ve gümrük geçitlerinin sahibi o. Kendini "efendi" olarak tanımlayan da o. 'Komşuluk' ilişkisinin filozofu Levinas bile, son tahlilde onun yanında. Kimi feministlerin eserlerini başyapıt saydığı Kate Millet bile..
Söz konusu olan Filistin'de yaşanan bir vahşetse, büyük ölçüde suskunlukla karşılanıyor. Daha fazla ne olabilirdi ki... Amerikalı (aktivist değil de) pasifist Rachel Corrie, 23 yaşındaki gencecik kız Gazze'de evleri yıkılanlar için siper olmaya gitti ve buldozerlerle ezildi.
Gazze büyük bir hapishane, hâlâ öyle. O hapishanede yaşayan çocukların aç, açıkta, yakıtsız ve ilaçsız bir kış geçirecek olmaları, haber olarak gözlere ve kulaklara erişse de sessizce geçiştiriliyor. İnsanlık toplumu kıyımlar ve katliamlar konusunda ne zamandan bu yana ve neden tepki vermemeye başladı...
Jacquez Rancıere'nin 'Uyuşmazlık'ının bildik cümlelerine geri dönüyorum. (Ara-lık yayınları, 2005)
Bosna'da teşhir edilen tüm cesetler, toplu kıyımların tüm canlı tanıkları ve halihazırda Irak'ta, Filistin'de sürgiden katliam, 1961 Ekim'inde Fransız polisinin Seine nehrine attığı Cezayirlilerin gözden ve herhangi bir tanıklıktan bütünüyle gizli kalmış cesetlerinin vaktiyle oluşturduğu bağı niye gerçekleştirmiyor? Ranciere, sözünü ettiğim kitapta bu sorunun cevabını arıyor.
Konsensüs sistemini irdeleyen Ranciere, iki ana bölüşüm tarzı olduğunu söylüyor: Hiçbir paya sahip olmayanlar parçasını saymak ve böyle bir parçayı saymamak.
Hiç bir paya sahip olmayanlar parçası... Dini bayramlar, işte o parçayı hatırlatırlar. Bir kurbanın sıradan bir etten ya da bir süpermarket ürününden farklı algılanan parçasıyla ister istemez yarı vejeteryan bir alışkanlığı sürdüren sofralarda etli bir yemek görünür.
Özel çiftliklerde tavukların mümkün olan en kısa zamanda daha bol yumurta vermeleri ya da kesimlik sayılabilmeleri için maruz kaldıkları işlemler, vicdanlı bir insanın kayıtsız kalamayacağı denli acımasızlıkla dolu. Aynı acımasız muameleler kesim için hızla kilo aldırılan bütün hayvanlar için de geçerli. Geleceğin ideal toplumunun insanı vejeteryan mı olmalı? Çok tartışma götürecek bu soru, "bitkilerin canı yok mu, onları kesip biçerken, haşlarken veya pişirmeden yerken acı çekmediklerini nereden biliyorsunuz?", diye bir karşı soruyla cevaplandırılabilir. "Hiç değilse onlar acı içinde seslenmiyorlar bize, kanları akmıyor onların", diyebiliriz bu soru karşısında, ama kötü bir savunma yapmış oluruz: Sesi çıkmıyor diye, bir canlının hayatına son verilebileceğini savunamayız çünkü.
Birileri çıkıp canlıları sınıflamaya başlar bu mantık yürütme karşısında; insan türü olarak üst sınıfa mensup olanları tespit eder ve uygarlığın devamı açısından onların hayatiyetinin öncelenmesinin tabii olduğunu savunur; bir zamanlar mesela siyah ve kızıl derililer karşısında yürütülmüş, bu gün ise Filistinli veya Iraklı canların katline kapıları açan, bu canların daha alt insan türüne mensup olduğu (olabileceği) şeklindeki açık veya örtük ırkçı çıkarımlarla...
***
Kurban Bayramı'nızı kutluyorum, değerli www.dunyabulteni.net okuyucuları. Hayır, bereket, asayiş ve barış getirsin bu bayram, müminlere ve bütün insanlığa.
Toplu katliamlar, yeni kitlesel imha silahlarına ilişkin bulgular, silahlanma bütçelerinin artırıldığına ilişkin haberler eksik olsun haber ajansların bültenlerinden.
Bu arada site yazarları ailesine katılan değerli yazar Mustafa Özcan'a da 'hoşgeldiniz' demek istiyorum.