Kor'dan Gor'a; Saray'dan Mezar'a

 

Geçtiğimiz günlerde Faysal Kasım’ın El İtticahü’l muakis yani Ters Açı programını izledim. Konu Arap aleminde cumhurbaşkanlığı seçimleriydi ve bu seçimlerin fix olup olmadığı tartışıldı ve Batı sistemleri ile Arap aleminin müstebit rejimleri arasında kıyaslamalar yapıldı. Faysal Kasım her zamanki gibi her iki tarafın da uçlarında dolaştı ve kışkırtıcı yönlerini dile getirdi. 

Hatta Faysal Kasım müstebit olmasına rağmen istikrarlı Arap rejimlerinin bazı yönlerden Batı sisteminden daha üstün veya avantajlı olup olmadığını sordu ve sorguladı. Belki Batı’da birkaç yılda bir değişen liderler var. Bu açıdan belki sureta bir istikrarsızlık göstergesi sayılabilir. Lakin Batı’da asıl istikrar sistemin kendisinde. Bununla birlikte sistemin istikrarı da yine de kaliteli liderlere bağlı. Aksi takdirde, Sarkozy veya Berlusconi tipi liderler Batı sistemlerini ne kadar ayakta tutabilirler? Aşındırmazlar mı?  Bu tabiatı haliyle Merkel tipi liderler için de geçerli. Öyleyse Batıda hem sistem hem de lider önemlidir. Kural kadar işleticisi de önemlidir. 

Şarkta ise sistem olmadığından dolayı lider daha önemli gözükür.  Ya da Batı’da yüzyılları aşan uygulamayla kamuoyu sistemin bir parçası haline gelmiştir. Bununla birlikte, ABD gibi ülkelerde sürekli olarak kamuoyu manipüle edilmekte ve lobiler gibi güç merkezleri de sistemi aşındırmaktadır.  Yani Batı ile Doğu’nun farkı, örgütlü kamuoyunda ve bunun türevlerindedir. Şarkta ise istikrar adına kimi zaman bir ihtiyarlama devresi vardır.  Bu tartışma etrafında hummalı bir atışma yaşandı. Batı demokrasilerini savunan tarafın temsilcisi bitirirken ilginç bir cümle kurdu. Bence tartışmanın ekseni de buydu: Arap liderleri saraylardan mezarlara gidiyorlar. Nizar Kabbani de bundan şikayet etmiş ve Arap liderlerinin meyyiti müteharrik olduklarını ama mezarlarında müteharrik olan meyyitlerin de bulunduğunu söylemiş ve Halid İbni Velid gibilerini buna örnek vermiştir. O sarayları bir nevi mezaristana benzetirken içinde uzema ve büyüklerin yaşadığı kabirleri de yaşayan saraylara benzetmiştir.  Yani  Nizar Kabbani ölü yaşayanlar yerine yaşayan ölüleri tercih etmiştir.

*

Bu tartışma epey su kaldırır. Lakin gerçekten de Arap liderleri ya kurşunla tabuta girmekte ya da ecel şerbetiyle saraydan mezaristana taşınmaktadır. Esasında şark kadınları için de böyle bir tabir kullanılır. Evden mezara. Ya da kordan gora.  Belucistanlı kadınlar yahut Yukarı Mısır ve Saidli kadınlar da benzeri bir süreçten geçerler. Onların da hayatı evleriyle mezarları arasındadır. 

Peştun bölgesinde ve civarında kadının durumunu en iyi ifade eden Pukto deyişi şudur: “Bir kadın için ya ev (kor) ya da mezar (gor) vardır.” Başbaşa kaldıklarında birçok kabile adamı kadınların hayatının güç olduğunu kabul etmektedir: “Kadınların hayatı acınacak halde; onlar çaresizdir.” Kadının esas görevi kocasına hizmet olarak belirir ve yine başka bir deyişle özetini bulur: “ Koca, Tanrının bir başka adıdır.” Bir Beluci kadını ise veciz bir biçimde durumlarını şöyle ifade eder: Biz Marrilerde kadınların hangi haklara sahip olduğunu bilirsiniz: Pislik yeme hakkını. İşte hepsi bu.

Kadınlar, ihtiyarlar heyeti, köy konağı odası, savaş toplantısı, kabile şefinin odası gibi geleneksel ve imtiyaz açısından önem taşıyan toplantı ortamlarına kabul edilmezler. Daha da kötüsü meşru İslami hakları da yok sayılmaktadır. Kadın konusunda bazı toplumlarda keyfi uygulamalar söz konusudur. Şarkta krallar da bir nevi aile içinde erkeğin pozisyonundadır. Ümmet ve millet ise kadınların konumundadır ve bazen hiç adı sanı duyulmaz. İlk ve son söz yöneticinin veya kralındır. Nasıl bazı İslam ülkelerinde ve Arap ülkelerinde seçilmiş mahfillerde ve organlarda kadınlar temsil edilmezse erkeklerin temsiliyeti de sureta ve göstermeliktir. İlk ve son tercih şöyle veya böyle monarklarındır. Arap alemi  kraliyetlerden cumhuriyetlere geçti ama bu geçiş kurumsal olmadı. Geçiş de keyfiydi. Alttan olgunlaşarak gelişmedi. Ya sömürgecilikle ya da darbelerle geldi.  

1952 sonrasında Mısır’ı başkanlar yönetti  ama onlar da Hidivlerden daha halkçı değillerdi. Mübarek’le birlikte cumhuriyet demokratik fezadan uzaklaşırken fiilen Hidivler dönemine geri dönmüş oldu.  Dolayısıyla tartışma manidar. Arap rejimleri gibi cumhuriyet adı altında kraliyet sistemleri mi yoksa Batı gibi halkın en azından örgütlü kamuoyunun katılımına ve denetimine açık sistemler mi tercih nedenidir? Tartışmalar devam etse de pratik bir faydası yok. Yine kadınlar kor ile gor arasında yöneticiler de saray ile mezar arasında gidip geliyorlar. Şarkta koltuğun adı değişse de mahiyeti değişmiyor.