Asker siyasete müdahale ettiğinde "Burada askerin ne işi var?" diye sorarsınız ve kolaylıkla "Vatanı asker kurtardı, vatanın geleceği ile ilgili her şey askeri ilgilendirir, dolayısıyla siyaset de askerin ilgi alanındadır.
Burada askerin ilgisi, siyasetle ilgilenme sayılmaz, vatanın âli menfaatlerini korumak sayılır" cevabı verilir. Askerin laiklik konusundaki duyarlılığı aynı gerekçe ile izah edilir.
"Cumhuriyeti korumak ve kollamak", her askeri vesayet tavrının yasal gerekçesi durumundadır. Aynı şekilde, terörle mücadele meselesinde de "Asker tavrı" genelde tartışılmaz ve belirleyicidir. Bu alanda yine genelde "sivil irade" ye kuşku ile yaklaşmak asıldır. Peki ya Dağlıca ve Aktütün'deki durumun izahı?
Bunu "Cumhuriyeti korumak ve kollamak"la ya da "laiklik duyarlılığı" ile izah mümkün müdür?
Burada da "Asker mutlaka haklıdır" yaklaşımı geçerli midir? Çok açık ki, ilk defa Dağlıca ve Aktütün olayında Asker'den tatmin edici bir açıklama bekleniyor, üstelik tam da askerin asli görev alanı ile ilgili olarak...
Evet, askerin asli görevi vatanı savunmak, düşman tehlikesine karşı müteyakkız olmak, tehlikeyi görmek, sezmek, gerekli tedbirleri almak ve düşmanı savuşturmaktı...
Evet, Dağlıca ve Aktütün'de tam da bu konularda bir zafiyet görüntüsü ortaya çıkıyordu. Herkesin zihninde oluşan soru şu idi: Asker başka şeylerle uğraşırken, yoksa gerçek görevinde, yani güvenlik meselesinde ihmaller mi oluşmaktaydı? Önce 12 askerin şehit edildiği, 8'inin kaçırıldığı Dağlıca'da, "Baskın sırasında komutan neredeydi?" sorusunun cevabı arandı ve çok da tatmin edici bir cevaba ulaşılamadı.
Komutanın düğünde, halay çekerken fotoğrafları vardı ve yapılan her açıklama, kuşkuları daha da derinleştirdi. Aktütün'de ise, "Golf oynayan ve baskından geç haberdar edilen komutan" görüntülerinin ardından, önce Taraf'ın sayfalarına, sonra TV kanallarına yansıyan görüntüler, açık bir ihmali ortaya koymaktaydı.
Terör saldırısı insansız uçaktan alınan görüntülerle önceden haber alınmış, ama karargahta değerlendirilmemişti. Bu ihmalin Aktütün faturası 17 gencin hayatının sönmesi, ve "PKK'nın başarılı bir saldırı gerçekleştirdiği görüntüsü"nün ortaya çıkmasıydı. Baskından sonra Genelkurmay adına yapılan açıklamalar çelişkiliydi, bu çelişkiler de açıklamalara karşı güvensizliği beslemekteydi.
Üstelik Genelkurmay, en kozmik bilgilerin dışarı sızmasına engel olamamaktaydı. İstihbarat yeterince değerlendirilmemiş, istihbarata karşı koyma görevi sağlıklı işlememiş görünüyordu. Bütün bunlar, tamamen askeri, yani Askerin asli görevi ile ilgili zaaflardı. Mesele çok açıktı:
-Asker kendi asli görevi ile ilgili alanda problem yaşarken, diyelim ülkenin sistemi ile ilgilenmesi, bunun için siyasete müdahale etmesi makul olur muydu? Hep altını çiziyorum, ben nihai anlamda TSK'nın PKK karşısında zaaf sergileyeceği ihtimalini milyonda sıfır ihtimal olarak bile görmem.
Ama, şu yaşanan hadisenin toplumun zihnini bulandırdığı da bir gerçek. Çünkü sonuçta genç insanlar hayatını kaybediyor ve her ölüm, bir kor parçası gibi toplumun yüreğine düşüp, orada derin yaralar açıyor. Aktütün'de bir ihmal varsa ve bu karargah ihmali 17 ana kuzusunun hayatına mal olmuşsa, bundan önceki ölümlerde ya da terörle mücadelenin 25 yılda bile sona ermemesinde askeri ihmallerin olabilme ihtimali akla gelebilecekse.... bu cümlenin nasıl kötü bağlanacağını herkes tahmin edebilir.
Bugünlerde hiç kimsenin, bir kuvvet komutanından "Cumhuriyeti korumak ve kollamak" ya da "laiklik duyarlılığı" üzerine bir açıklama, bir nutuk beklemediğini sanırım herkes kabul edecektir.
Ya da bugünlerde herkesin, Genelkurmay'dan "Ne, nasıl oldu da 17 can gitti?" sorusunun, yani Aktütün sorularının cevabını beklediği de sanırım bilinmektedir. Yine bugünlerde en gereksiz demeç, "Kötü niyetli insanların TSK'yı yıpratmak istediği" şeklinde çatık kaş eşliğinde ifade edilen şeyler olacaktır. Yıpratsa yıpratsa Aktütün ve Dağlıca gerçeği yıpratır...
O da bütün olarak askeri değil, komuta heyetini... Sayın Başbuğ yola, fark edilir bir hassasiyetle çıktı. Ben, -terörün devamında askeri rantlar da varyaklaşımlarını da bildiğim için, onun bu zinciri de kırabileceği noktasında umutlandım, ama Dağlıca - Aktütün olayları, kurmay kadronun görüntüsünü flulaştırıyor.
Bu ihmal ihtimalleri toplum zeminine iner ve oğullarını kaybeden analar "vatan sağ olsun" diyemez hale gelirlerse, bunun vebalini kimse taşıyamaz.
Kaynak: Bugün