KKTC’nin 15 Kasım 1983’te sabahın erken saatlerinde ilan edilmesi, Türkiye dahil, bütün dünya için sürpriz olmuştu.
O zaman KTFD (Kıbrıs Türk Federe Devleti) olarak bilinen Türk kesiminin lideri Rauf Denktaş bu kararını çok gizli tutulan bir Meclis toplantısında onaylatmış, haberin hemen sızmaması için de dış dünya ile telefon ve teleks bağlantılarını kestirmişti.
15 Kasım sabahı Denktaş’ın tarihi bildiriyi okumasıyla dünyaya yayılan haber, Ankara’yı dahi şaşırtmıştı. Henüz bir hafta önce Türkiye’de seçimler yapılmış, Turgut Özal Başbakanlık koltuğuna yeni oturmuştu. Özal’ın çevresindekiler dahi, bunun Denktaş’ın “beklenmedik bir oldu-bittisi” olduğunu söylüyordu...
O günlerde KKTC’nin ilanının Kıbrıs Türk halkı arasında nasıl bir çoşku ve heyecan yarattığını yerinde görmek fırsatını bulmuştuk. Denktaş mutlu olduğu kadar umutluydu da. Onun deyişiyle Kıbrıs Türklerinin artık ayrı bir devleti vardı ve bu, bunca yıllık Kıbrıs sorununun çözümünü zorlayacaktı...
Nitekim Denktaş, bağımsızlık ilanı deklarasyonunda bu kararın “iki eşit halk arasındaki ortaklığın bir federasyon çatısı altında yeniden kurulmasını ve sorunun çözülmesini engellemeyip kolaylaştıracağını” söylüyordu.
Açıkçası Denktaş’ın o zaman gerçekleştirdiği siyasi manevranın amacı, Rum tarafını eski tutumunu değiştirmeye ve Türk taleplerini kabul etmeye zorlamaktı. Aksi halde KKTC Rum kesiminden tamamen kopacak ve kendi varlığını sürdürecekti...
Son fırsat
Dün KKTC’nin kuruluşunun 27. yıldönümünde, çözüm bağlamında gelinen noktanın, o zaman konan hedeften pek farklı bir yerde durmadığını görüyoruz.
Bu 27 yıl boyunca sayısı hatırlanmayacak kadar çok konferans yapıldı, akla gelebilecek her çeşit öneri ve plan müzakere edildi. Her yeni müzakere sürecinin “son şans” olduğu söylendi, ama gene yeni bir sürecin başlamasına fırsat verildi... Tıpkı şu anda olduğu gibi.
Önümüzdeki Perşembe günü, Eroğlu ile Hristofyas, BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon’un başkanlığında New York’ta bir araya geliyorlar. Amaç iki yıldır süregelen ve bir arpa boyu ilerlemeyen görüşmelere yeni bir ivme kazandırmak...
Aslında iki taraf ta bu toplantıdan fazla bir şey beklemiyor. Belki bu toplantının en önemli yanı, KKTC’nin geleceği üzerindeki olası etkisidir. Daha açık bir deyişle, eğer bu toplantıdan da bir sonuç çıkmaz ve zaten tıkanmış olan müzakere süreci kesilirse, KKTC için artık yeni bir dönem başlayacaktır. O takdirde, Kıbrıs için bir “B Planı ” gündeme gelecektir.
Yeni Başlangıç
Rumlarla anlaşma umudunu kesen KKTC’deki birçok çevre, artık KKTC’nin başka ülkeler tarafından tanınması için harekete geçme zamanını geldiğini savunuyor.
Bu düşünceyi cesaretlendiren gelişmeler yok değil. Örneğin Kosova’nın tanınması gibi... Batı ülkelerinde (özellikle İngiltere’de) artık adada “İki devlet ” gerçeğinden giderek söz edilmesi gibi... Ayrıca Türkiye’nin de bugün dış politikada ağırlığını hissettiren bir devlet olması gibi...
Kuşkusuz bunun büyük siyasi zorlukları var. Bu uluslararası arenada yeni büyük bir mücadele gerektirecek. Kaldı ki “tanınma kalitesi ” çok önemli. Yani KKTC’yi tanıyacak ülkelerin, onunla pratikte sıkı bağlar kuracak, yani onun ayakları üstünde durmasına yardımcı olacak devletler (ABD, AB üyeleri, Rusya, Çin, gibi) olması gerekir.
Eğer New York’ta bir anlaşma olmaz ve hele müzakere süreci sona ererse, bu KKTC’nin geleceği için yeni bir başlangıç sayılacaktır.
Kaynak: Milliyet