Kim kazanacak?

Seçim günü yaklaştıkça 'sandıktan ne çıkacak' sorusuna daha fazla muhatap olmaya başladım. Son haftaya girerken, heyecan da belirgin şekilde arttı. Sokaklar, caddeler rengarenk; parti bayrakları ve sloganların yazıldığı bez afişlerden geçilmiyor. Liderler miting meydanlarında terlerken, adaylar da seçmenin oyunu alabilmek için çalmadık kapı bırakmıyor. En çok merak edilen de 23 Temmuz sabahı tek parti iktidarı mı, yoksa koalisyon mu olacağı... Bir de cumhurbaşkanlığı bilmecesinin nasıl çözüleceği.
Bu, kaç partinin yüzde 10 barajının üstüne çıkacağıyla ilgili. Barajın çevresinde dolaşan partilerin varlığı herkesin malumu. Son bir haftada sergileyecekleri performansla barajın üstüne çıkmaları da mümkün, altında kalmaları da... Her iki durum siyasî aritmetiğin büyük oranda değişmesi demek. Seçim meydanları ve sokak, siyasetin yönüne ilişkin fikir veriyor kuşkusuz. Genel tabloyu az çok tahmin etmek mümkün. Sonuçlar ayrıntıda gizli.

Siyasî havayı okumak açısından meslektaşlarımızın şehir nabızları ve anketler de elimizde bir veri aslında. Şehirlerin siyasî havasını rakamlara döken arkadaşlara bakılırsa tek parti iktidarı sona eriyor. AK Parti hemen her yerde milletvekili kaybediyor. Buna karşılık ufukta iki partili koalisyon gözüküyor. Barajı aşan partilerin sayısına göre AK Parti'nin oylarında artış olsa bile milletvekili sayısında azalma olacağı ortada. Bu azalmanın düzeyi iktidar rakamının altına kadar iner mi?

Anketlerde durum çok farklı. Son bir iki gün içinde çok sayıda kamuoyu yoklamasıyla karşılaştım. Hemen hepsini dikkatle inceledim. Tümünde partilerin sıralaması pek değişmiyor. Birinci, ikinci, üçüncü belli... Ancak oy oranları değişiklik arz ediyor. Aralarında iki partili Meclis öngören de var, beş partinin barajı aşacağını iddia eden de. Her zaman anketler kırsal kesimi ölçmekte zorlanır. Bu yüzden kırsal alanlarda güçlü olan partilerin oy oranı kamuoyu yoklamalarına eksik yansır.

Bazı partileri yarışın dışında gösteren anket sonuçlarını ihtiyatla karşılamak lazım. Bizzat gözlemledim; şehir merkezleriyle çevresindeki ilçe ve köylerde siyasetin nabzı farklı atıyor. Bir bölümünde yerel faktörler devreye giriyor çünkü. Başarılı bir belediye başkanı, mensubu bulunduğu partiye ilave oy kazandırırken başarısız olanlar ise oy kaybettiriyor. Yerel siyaset, genel siyaseti de etkiliyor.

Her seçimin kendine has özellikleri var. Herhalde 22 Temmuz'un en belirgin karakteristiği cumhurbaşkanlığı seçimiyle iç içe geçmiş olması. Sandık, salt hükümeti veya koalisyonların şeklini değil, cumhurbaşkanlığı seçimini de şekillendirecek. Baksanıza seçim öncesinin tartışmalarında bile cumhurbaşkanlığı seçimi önemli yer tutuyor. Çankaya sürecinde yaşananlar seçim meydanlarına taşınıyor. AK Parti de, CHP de kendi tezlerini ve haklılıklarını anlatmaya çalışıyor. Her iki parti bu konuda farklı noktalarda duruyor.

22 Temmuz'un seçmen psikolojisi öncekilere göre çok farklı. Sandıkta muhtemel hükümet modellerine göre oyunu kullanırken 'nasıl bir cumhurbaşkanı istediğini' de ihmal etmemek zorunda olduğunun farkında. Seçimi yönlendirecek siyasî aktörler ve roller belli. Hangi partinin ne düşündüğü az çok biliniyor. Daha somut olarak söylemek gerekirse; Ahmet Necdet Sezer gibi bir cumhurbaşkanı mı istiyor yoksa Turgut Özal gibi mi? Sezer gibi cumhurbaşkanı istiyorsa CHP ve onun çizgisinde siyaset yapacak partilere gönül rahatlığıyla oy verebilir. Turgut Özal'dan yanaysa tercihini ona göre kullanmak durumunda.

Rakamlara yansıyan şehir nabızları ve anket sonuçları birbirinden farklı mesajlar veriyor. Bugünden başlayan siyasî tartışmalar gösteriyor ki sandıktan cumhurbaşkanlığı seçimi gibi zor sorunların üstesinden gelecek güçlü partiler ve güçlü Meclis'in çıkması ülkenin yararına...

 
Kaynak: Zaman