Slogan atan, bağıran, pankart açan ve tezahürat yapan akademisyenler. Ne için? İnanç özgürlüğüne karşı çıkmak için. Karşılaştırma ancak 1930'ların Almanya'sı ile yapılabilir; ama o da yanıltıcı.
Faşizme alkış tutan, diktatöre bağlılık yemini eden Alman bilim adamları hiç olmazsa teknoloji üretiyorlardı. Bugünün akademik bürokrasisi ile temsil edilen üniversitelerimizde bilim üretmek, her şeye meydan okuma cesareti olanların işi.
"Üniversiteler inancın değil, bilimsel özgürlüğün yaşanacağı yerler" ibaresi, Üniversitelerarası Kurul'un bildirisinde yer alıyor. İnançların serbestçe yaşanamadığı yerlerde bilimsel özgürlüğün olamayacağını ancak totaliter inanca mensup bağnazlar ile, bilgi ile değer arasındaki farkı bilmeyenler kavrayamazlar. Çünkü onların inancın tam karşısına koyacakları şey bilim değil, başka bir inanç olur. Bilim, çürütülmeyi bekleyen varsayımlardır. Bilim hayatımız için değer üretmez; kullanabilirseniz teknoloji üretir. Hayatın anlamına dair bilimin bugüne kadar verdiği bir cevap olmamıştır. Kaba pozitivizmi, vülger materyalizmi bilim diye inancın karşısına koymak ise, dünyanın neresinde olursa olsun eskimiş bir ideoloji olarak algılanır ve yorumlanır. Üniversitelerimizde bilim değil, bilim adıyla çağdışı ideolojiler, çağdışı inançlar üretiliyor ve bu ilkellikler akademik hiyerarşiden resmî kabul ve himaye görüyor. Başörtüsü yasağının kaldırılmasına yönelik adımlara başkaldıran rektörler sultası, üniversitelerde yaşanan fiili durumu da açığa vurmuş oluyorlar. İnançla bilimi karşı karşıya getiren ve bilim adına inanca karşı çıkan, bunun için özgürlüklere sınırlama getirenler dünyanın hiçbir üniversitesinde ve bilim kurumunda kabul görmezler. Bir adım ötede, bu çağdışı saplantının ve bağnazlığın başka bir şeye hizmet ettiği düşünülür. 19. yüzyılın çöplüğünden aşırma vülger pozitivizm, üniversitelerde kurulu iktidarı sürdürmek için en ön cepheye sürülüyor. "Kilise" tabiri, Katolik dininin keskin hiyerarşisinden esinlenerek, kurumlaşmış inançları, dolayısıyla doğru ve gerçeğin yerine geçen kurumsal çıkarları anlatmak için kullanılır. Karşımızda evrensel bilginin üretildiği bilim ocakları değil, bir şekilde oluşmuş yerleşik çıkarları savunan kiliseler duruyor.
Sloganlarla, bağrışmalarla korunan şeyin bilim olduğuna kim inanır? Kilisenin gücü var ve yerleşik çıkarlarını savunmak için gerilim ve gerginlik yaratmaya, ortalığı toza dumana boğmaya niyetli görünüyor. Başörtüsü yasağının kaldırılmasına karşı çıkarken, "üniversitelerde gerginliğe yol açar" uyarısı şimdi tehdide dönüşüyor. Özgürlüklere karşı çıkanlar yerleşik çıkarlarını korumak için üniversiteyi karıştırmaya, ellerindeki güç ve iktidarı sorun üretmek için seferber etmeye kararlı görünüyorlar. Sorun başörtü yasağının kaldırılması sorunu olmaktan çıkıyor; bilimin özgürleşmesi, üniversitelerin kendi işini yapan yani bilim üreten kurumlar haline gelmesi sorununa dönüşüyor.
Tekrarlamaktan bıkmayacağım: Bilimi inançların karşısına yerleştirmek, din karşıtı felsefî düşünceleri bilim adına savunmak bir felsefî görüştür. Gözleme ve tecrübeye dayanmayan bilgileri toptan reddeden bu felsefeye pozitivizm adı verilmektedir. Materyalizm, her şeyi madde ile açıklayan, madde dışında gerçeklik kabul etmeyen bir felsefî görüştür. Bugün Üniversitelerarası Kurul'un bildirisinde geçen inanç ve bilim karşıtlığı pozitivizm ve materyalizme özgü bilinen hipotezlerdir. Üniversitelerarası Kurul, bir kamu makamı olarak Anayasamızın 10. maddesine aykırı bir şekilde, dinî inançlar karşısında bir felsefî görüşü savunmaktadır. Dinî inançlara karşı bir felsefî görüşü, bir kamu kurumunun savunması "kanun önünde eşitlik" prensibine aykırı olduğu gibi, dinî inançlar karşısında kamu otoritesinin tarafsızlığını temin etmekle görevli laiklik prensibine de aykırıdır. Dinlere düşman olup din düşmanı felsefî görüşleri destekleyen bir devlet laik olamaz. Üniversitelerarası Kurul'un bildirisi, her şeyden önce laiklik prensibine aykırı. Cumhuriyet savcılığının bu bildiriyi, laiklik karşıtı bir eylem olarak soruşturma konusu yapması gerekir.