Kıbrıs'ı hatırlamak

Hükümetin başlattığı Kürt ve Ermeni açılımlarıyla ilgili olanca spekülasyon arasında, Türkiye'nin güz gündeminde son derece hassas ve önemli bir başka konu olduğunu unutmak işten bile değil: Kıbrıs. Bu ay adadaki iki lider arasında yürüyen müzakerelerin son aşaması başladı.

Mehmet Ali Talat ve Dimitris Hıristofyas arasındaki görüşmeler öncesinde bol miktarda toplantı yapıldığı için mesele artık manşetleri süslemiyor. Sanırım gazetecilerin büyük bölümü aynı eski mevzuları haber yapmaktan yoruldu. Korkarım ki birçok gözlemci bu müzakere faslının da Avrupa'nın bu en uzun süre çözümsüz kalan ihtilafını nihayet sona erdirebilecek bir anlaşmaya vesile olacağına inanmıyor.

Dürüst olmak gerekirse üç yıl önce ben de pes ettim. 2002-2006 yılları arasında adaya en az 10 kez gittim. Bütün esas aktörlerle konuştum ve raporları okudum. Gerek adada gerekse Avrupa Parlamentosu'nda Kıbrıslı Rumlarla ateşli tartışmalara tutuştum. Çözümler bulunmasına yardımcı olma gayretiyle geçen beş yılın ardından, bunun bir işe yarayacağına dair bütün umudumu yitirdim. Tekrar tekrar aynı argümanları dinledim. Her iki taraftaki derin güvensizliğini hissedebildim. Avrupa Birliği'ne girdikten sonra Kıbrıslı Rumlar arasında giderek artan özgüvene ve zaman geçtikçe Kıbrıslı Türkler arasında oluşan umutsuzluk hissiyatına tanıklık ettim.

Siz bu satırları okurken ben bir kez daha Kıbrıs'ta olacağım. İki ülke arasındaki ilişkileri iyileştirmek için yıllardır azimle ve başarıyla çalışan Rumlar ve Türklerle bir toplantı için adaya gidiyorum.

Bu meseleyle tekrar temas kurmamın benim için üç sebebi var. Biri Kıbrıs sorununa çözüm bulunmasının Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin geliştirilmesinde kilit taşıdığına yönelik eski, fakat hâlâ güçlü inanç. Bu engel ortadan kaldırıldığında, Türkiye'nin üyeliğine karşı çıkanların işi çok daha zorlaşacak.

Avrupa'da herkes Kıbrıs sorununun Fransa ve Avusturya gibi ülkeler tarafından araçsallaştırıldığını biliyor. Kıbrıs'ı Türkiye'ye vuracak bir sopa gibi kullanıyorlar. Bir çözüm bulunmadıkça, böyle yapmaya devam edecekler. İkincisi Brüksel'deki Avrupa Politika Çalışmaları Merkezi'nin 'Kıbrıs'ta Bir Halkın Barışı' adlı son dönem çalışmasını okurken edindiğim ihtiyatlı iyimserlik. Hem Kıbrıslı Rumlar hem Kıbrıslı Türkler arasında yapılan bir dizi çarpıcı ankete dayanan yazarlar, bir anlaşmayı iki topluma kabul ettirmenin zor olacağı sonucuna varıyorlar. 'Zor, fakat yapılabilir' diyorlar. Müzakere edilen bütün çetrefilli konulara dair anket sonuçlarına bakarak, tüm bu alanlarda iki toplumlu bir konsesüse varılabileceğini ikna edici bir şekilde ortaya koyuyorlar.

Son sebep, Kıbrıs'ı her iki taraftaki sertlik yanlılarına bırakmak konusundaki inatçı isteksizlik. Talat ve Hıristofyas'ın mümkün olan bütün desteğe, cesaretlendirmeye ve baskıya ihtiyacı var. Eğer bu iki adam da bir anlaşmaya varamayacaksa kim varacak? Birbirlerini çok uzun zamandır tanıyan iki eski yoldaştan söz ediyoruz. Talat'ın siyasi geleceği müspet bir sonuca bağlı, Hıristofyas ise tarihte kendisine ancak ihtilafa son veren bir anlaşmayla bir yer bulabilir.

Uzlaşmayı başaramanının toplumları için ifade edeceği dezavantajların, 'sert olmanın' ve adayı bölünmüş tutmanın kısa vadeli faydalarından çok daha ağır olduğunu her ikisi de biliyor. Kıbrıslı Rumlar istediklerini, yani güvenliği ve kaybedilen mülkler için tazminatı elde edememiş olacaklar. Kıbrıslı Türkler ise olağanüstü bir izolasyon içinde ıstırap çekmeye devam edecekler.

Adada çözüm isteyen bütün Rumların, Türklerin ve uluslararası unsurların bir kez daha kuşkularının üstesinden gelmeye ve süregiden görüşmelere angaje olmaya ikna edilebilmelerini canı gönülden umut ediyorum. Size havadisleri aktarmayı sürdüreceğim. 

Kaynak: Radikal