Karadziç'i, Miloşeviç'in adamları yakalattı

  
 
Sırbistan'da 11 Mayıs'ta yapılan seçimlerden sonra yeni hükümet partiler arasında yaklaşık iki ay süren koalisyon pazarlıklarından sonra nihayet 7 Temmuz'da kuruldu.
Cumhurbaşkanı Boris Tadiç'in liderliğindeki Demokrat Parti ile Ivica Dacic'in liderliğindeki Sosyalist Parti, Avrupa Birliği üyeliğini programının merkezine oturtan bir koalisyon hükümeti kurdular. Bu hükümetin çok ilginç olan tarafı, koalisyonun küçük ortağı olan Sosyalist Parti'nin, bizzat "Balkan kasabı" Slobodan Miloşeviç tarafından kurulmuş olması. Hatırlanacağı üzere, Miloşeviç 2001'de yakalandıktan sonra 2002'de Lahey'deki, eski Yugoslavya'da işlenen suçları yargılayan Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi'ne teslim edilmiş, yargılanması sürerken 2006 yılında hücresinde ölü bulunmuştu.

Demokrat Parti'den Mikro Civetkoviç'in başbakanlığı, Sosyalist Parti lideri Dacic'in ise başbakan yardımcılığı ile içişleri bakanlığını üstlendiği yeni hükümetin ilk icraatı, 1995'ten beri Lahey Mahkemesi tarafından aranmakta olan, 1992-95 arasında on binlerce Müslüman'ın katlinden sorumlu Bosnalı Sırp lider Radovan Karadziç'in 21 Temmuz günü yakalanması ve Lahey'e gönderilmek üzere tutuklanması oldu.

Miloşeviç, Karadziç ve yardımcısı General Ratko Mladiç, Sırp milliyetçiliğinin korkunç üçlüsü olarak tanınıyorlardı. Sırbistan'da ve Bosna Sırp Cumhuriyeti'nde gizlendiğine inanılan Mladiç'in yakalanması da artık uzak olmamalı. Karadziç'ten sonra Mladiç'in de yakalanarak, Brüksel'in şart koştuğu üzere, Lahey'e teslim edilmesinden sonra, Sırbistan'ın AB'ye adaylığının önünde ciddi bir engel kalmayabilir.

On üç yıldır aranmakta olan ve son yıllarda sahte bir kimlik ve farklı bir görünüm altında Belgrad'da alternatif tıp doktorluğu yaptığı açıklanan Karadziç'in tutuklanması olayının en az üç önemli yönü var. Bunlardan birincisi, elbette ki, insanlık düşmanı bir caninin şimdi işlediği suçların hesabını verecek olması.

Olayın ikinci önemli yanı, AB üyeliğinin taşıdığı cazibenin gücünü göstermesi. Bu öyle bir cazibe ki, AB'nin önde gelen üyeleri Kosova'nın bağımsızlığını tanıdığı halde yeni Sırp hükümeti, AB üyeliğine yürüyebilmek için, milliyetçilerce bir "milli kahraman" olarak görülen Karadziç'i yakalayıp Lahey'e teslim edebiliyor... Olayın üçüncü önemli yönü ise, bu yakalamanın Karadziç'in en yakın mesai arkadaşlarından Miloşeviç'in kurduğu Sosyalist Parti'nin İçişleri Bakanlığı'nı üstlendiği, dolayısıyla polisten ve istihbarat teşkilatından sorumlu olduğu hükümet tarafından gerçekleştirilmiş oluşu. Karadziç'i Miloşeviç'in adamları yakalattı demek yanlış olmayabilir.

Sırbistan ilginç bir ülke. 2000-2003 arasında Cumhurbaşkanlığı, 2004-2008 arasında başbakanlık yapan, Sırbistan Demokrat Partisi lideri Voyislav Kostunitsa, Slobodan Miloşeviç'in iktidardan devrilmesine öncülük etmişti. Ne var ki, giderek milliyetçi bir söylem benimsedi ve önde gelen üye devletlerin Kosova'nın bağımsızlığını tanıması üzerine AB'ye tümüyle sırt çevirerek aşırı milliyetçi Radikal Parti ile işbirliğine yöneldi. Bizzat Miloşeviç'in kurduğu Sosyalist Parti ise Tadiç'in Demokrat Partisi ile ortak hükümet kurdu ve AB üyeliği uğruna Karadziç'i yakalattı. Yakında Mladiç'i de yakalatması kimseyi şaşırtmayacak.

Bu arada Tadiç ve partisinin Sosyalist Parti ile koalisyon yapması, Miloşeviç'in otoriter yönetimine karşı yıllarca mücadele edenleri hayli kızdırmış bulunuyor. Sırbistan'ın önde gelen yorumcularından Milan Miloşeviç, bu konuda şunları söylüyor: "Sosyalistler iflah olmaz milliyetçilerdir ve partinin içinde hâlâ yabancı düşmanlığına sıkı sıkıya sarılan, Miloşeviç'i bir kahraman olarak görenlerin sayısı az değil", ama liderlerinin partiyi merkez-sol bir kimliğe büründürme çabası, bu unsurları denetim altında tutacaktır. (New York Times, 8 Temmuz)

Herhalde Sırbistan'da yaşananlar, milliyetçiliğin "çok karakterlilik sendromu"nun ya da ne denli değişik kılıklara bürünebileceğinin yeni örnekleri.

 
Kaynak: Zaman