Kaddafi'yi suçlayabilir miyiz?

Onu sevdik. Ondan nefret ettik. Sonra tekrar sevdik. Blair’in ağzının suyu akıyordu. Ardından tekrar nefret ettik. Derken BlackBerry’sindeki mesajı görünce, La Clinton’ın da ağzının suyu aktı ve ondan yine nefret ettik. Dua edelim ki öldürülmemiş olsun. “Ele geçirilirken aldığı yaralardan dolayı öldü.” Bu ne anlama geliyor?
O, Don Corleone ile Donald Duck’ın çılgın bir bileşimiydi ve onun saçmasapan geçit törenlerini ve nutuklarını seyretmek zorunda kalan bizler dudaklarımızı ısırıyor ve Libya tankları, deniz piyadeleri ve füzeleri hakkında yazıyorduk; bu saçmalığı ciddiye almamız lazımdı. Dalgıçları sıcağın altında Yeşil Meydan’ı paytak adımlarla kat ediyordu ve bu zırvalığı göründüğü gibi kabul etmeli, İsrail’e yönelik gerçek bir tehdit olduğu numarası yapmalıydık; tıpkı Blair’in bizi Kaddafi’nin ‘kitle imha silahları’ üretmek yönündeki hastalıklı çabalarının boşa çıkarıldığına ikna etmeye çalışması gibi. O silahları, bir umumi tuvaleti bile onaramayan bir ülke üretecekti.
Velhasıl o artık yok; vaktiyle (Kral İdris’e düzenlenen darbenin ardından) Dışişleri Bakanlığı’nın gözdesi, sonra ‘güvenilir lider’ diye korunan, sonra IRA’ya silah gönderdiği için lanet okunan, sonra tekrar sevilen vs. Kaddafi’yi iyi adam olduğunu düşündüğü için suçlayabilir misiniz?

Kanıtlar ortadan kalkarsa...
Peki nasıl can verdi? Direnmeye çalışırken mi? Çavuşesku’nun (ve karısının) ölümüyle birlikte yaşayıp gitmiştik, Kaddafi’ninkiyle niye yaşamayalım? Üstelik Kaddafi’nin karısı güvende. Diktatörler niye böyle ölmesin ki? İlginç soru. Kaddafi’nin ölüm emrini Ulusal Geçiş Konseyi’ndeki dostlarımız mı verdi? Yoksa ‘doğal’ bir ölüm müydü, düşmanlarının eline düşen kötü adam için onurlu bir son muydu? Duruşmalar yapılmayacak olması, Büyük Lider’in sonu gelmez nutuklar atmayacak olması, rejimini savunmayacak olması, Batı’yı nasıl da rahatlatmıştır. Duruşma yoksa sorgu ve işkencelerin hesabını vermek de yok. Yani Kaddafi’ye nasıl yaltaklandığımızı da unutalım gitsin. 30 yıldan fazla bir zaman önce Trablus’a gitmiş, İrlanda’ya Semtex gönderen ve Libya’daki İrlanda vatandaşlarını koruyan IRAsever adamla görüşmüştüm; Libyalılar onunla görüşecek olmamdan pek memnundu. Niye olmasındı ki? Zira o günlerde Kaddafi, Üçüncü Dünya’nın lideriydi. Rejiminin üslubuna ve vahşetine alıştık. ‘Normal’ hale geldiğinde de suç ortaklığı yaptık. Bu yüzden de kötülüğünün belgelenmesini kendi ellerimizle sona erdirmek önemliydi.
Kaddafi rejiminin işkencelerinin Britanya hükümetinin eliyle ve adına yapıldığına dair hukuki kanıtların ortadan kalkması ne de güzel olurdu, değil mi? Bu işkencelerle ilgili her şeyi bilen Britanyalı kadın, yargılanmaktan muaf mı olacak? Ve yok oluşunun ardından Kaddafi’nin ortaklarıyla al gülüm ver gülüm mü olacağız?
Belki. Fakat geçmişi unutmayalım. Kaddafi Libya’daki iğrenç İtalyan sömürge tahakkümünü unutmamıştı: Bütün Libyalılar bir İtalyanla karşılaştığında yan yoldan yürümek zorundaydı; Libyalı kahramanlar halkın gözü önünde asılıyordu; Libya’nın özgürlüğü ‘terörizm’ sayılıyordu. O günler geçti, petrolcüler ve IMF elemanları karşılarında boyun eğen köleler bulmayacak. Libyalılar, zeki insanlar. Kaddafi bunu biliyordu; fakat kendisinin daha zeki olduğunu düşündü ve bu, hayatına mal oldu. Bu aşiret insanlarının aniden ‘küreselleşeceği’ düşüncesi abesle iştigal.

‘Kaçık’ lakabı yakışıyordu
Kaddafi, ‘kaçık’ lakabının yakıştığı Arap muktedirlerinden biriydi, fakat mantıklı yönleri de vardı. ‘Filistin’e’ inanmıyordu, çünkü İsraillilerin halihazırda çok fazla Arap toprağı çaldığını düşünüyordu; Arap dünyasına da inanmıyordu –aşiret alışkanlıkları bundan kaynaklanıyordu. Kaddafi’nin nasıl öldüğünü öğrenmek için daha bekleyeceğiz. Öldürüldü mü? ‘Direniyor muydu?’ (Ne de olsa aşiret adamına bu yakışır.) İçiniz rahat olsun –La Clinton ‘öldürülmüş’ olmasından mutluluk duyacak. (21 Ekim 2011)

Kaynak: Radikal