İslamcılar Bu Kavmin LANETLİLERİ mi?

Adalet ahlakın sıfatıdır…

 

İslamcılar üzerine söylenen bunca sözün ve aşağılamanın getirisi üzerine düşünme bir namus borcudur. Öncelikle şunu tespit edelim: Türkiye"de Kürt etnik yapısı üzerinden üretilen bölünme tehdidi olmadığı gibi İslamcılık üzerinden kopartılan irtica tehdidi de yoktur. Yani "derin devlet"te bir rejim tehdidinin olmadığının farkındadır.

 

Peki, bir tehdit algısı yoksa o zaman bu bir bardak suda kopartılan fırtına ne?

 

Bu bir mücadele dilidir. İktidar savaşında oluşturulan ve iş gören bir dil olduğunun hepimiz tanığıyız!

 

Türkiye"de yapılan İslamcılık eleştirisi; bu eleştiriyi yapan İslamcılar, milliyetçiler veya laik, seküler düşünce sahipleri aynı aymazlığı gösteriyorlar. Mevcut durumdan kalkarak bir eleştiri yönlendirmesi yapıyorlar. Hâlbuki İslamcılığın bir tarihi süreci ve gerçekliği vardır…

 

İşte bu tarihi süreç: İslamcılık Osmanlı siyasal sisteminin tıkanarak yok oluşa duçar kaldığı dönemde bir kurtuluş umudu olarak savunulmuştur. Dört temel ilke üzerine bina edilmiştir.

 

İşte bu ilkeler:

 

Bağımsızlık temel şiardır.

Modernleşmeci bir duruş vardır.

İçtihat karakterli bir din algısı eksene alınır.

İttihadı İslam olarak tanımlanan İslam coğrafyasının bütünlüğünü savunan siyasi bakıştır.

 

Türkiye cumhuriyeti kurulmadan önce verilen kurtuluş savaşının üzerine yükselen bina da İslamcılardır. Tanınmış bütün İslamcılar kurtuluş savaşında üzerine düşen sorumluluğu tam bir liyakat ile yerine getirmişlerdir. Cumhuriyet kurulduktan sonra da ilk meclisi oluşturmuş, yeni anayasayı onlar hazırlamışlardır.  Sadece Çanakkale savaşında bazı kaynaklara göre 50 000 medrese öğrencisi şehit düşmüştür. Buna kurtuluş savaşı sürecinde şehit olanları da eklerseniz durumun önemini kavrarsınız. Bu durum karşısında Peyami Sefa "Türk İnkılâbına Bakışlar" kitabında "İslamcıların şehit olduğunu" yazmaktadır.

 

Bütün bu fedakârlıklardan sonra da hala İslamcılara yöneltilen bu saldırıların bağımsızlık karşıtı güçler tarafından organize edildiğini söylemek yanlış olmasa gerek!

 

Mevcut şartlarda İslamcılara yüklenen ve sövgü/hakaret edebiyatına yönelen kişiler; ya hırsızlıklarına kılıf oluşturuyorlar, ya da göz koydukları bir mevkie gelme yolunu açma arzusundalar… Bu gerçekten içler acısı bir durum!

 

Bu toprakların özü, ruhu ve bedeni olan İslamcılar,
Bu topraklar için canını; kanını ve malını esirgemeyen İslamcılar,

Bu topraklarda sürgün edilen ve unutulmuşluğa bırakılan İslamcılar,

Bu topraklar için yeniden canını ve malını seve seve verebilecek olanlar yine İslamcılar!

 

Ama gel gör ki bu kavmin lanetlileri de yine İslamcılar!

 

Çünkü: İslamcılar bu ülkenin bağımsızlığının teminatıdır. Müstevli güçlerle birleşmeyecek ve birleşenleri de kendi dışına itecek tek akımdır…

 

O yüzden İslamcıları eleştiren kalemlerin ve yazılara yorum yazan yorumcuların bu gerçeği bir kez daha hatırlamaları elzemdir.

 

İslamcılık öyle kişinin kendi arzusuna göre istediği şekilde biçimlendirebileceği bir akım değil ve buna yeltenenleri tarih, toplum ve siyaset önünde cezalandıracak güce de sahiptir. Çünkü hala Türkiye de meşruiyeti sağlayan yegâne güçtür…

 

Bu toprakların kendisi Müslümanlık hamuru ile yoğrulmuştur. Burada kim kendisini Müslüman olarak tesmiye ederse kabulümüzdür. Ancak siyasi mücadele ve bağımsızlık şiarı İslamcılar eliyle gerçekleşebilir. Eleştiriye tabi tutulan İslamcıların bu eleştiriyi hak etmeleri başka bir durum, bütün İslamcıları aynı töhmet altında tutma ise başka bir durumu işaret eder.

 

Yeniden bir kez daha hatırlatmak gerekirse; Türkiye de İslamcılık eleştirisi bir gizlemeyi ve bir getiriyi işaret ettiği için dikkatli olmakta fayda vardır. Eleştiriyi yönelttiğimiz kesimi bütüncül olarak eleştiriye tabi tutmadan hedefte kimler varsa onu öne çıkarmanın kaçınılmaz önemi olduğunu bilmekte yarar vardır.

 

Elbette ki İslamcılar yeniden kendilerini ilk ilkelerini yeniden hatırlayacak ve zaten bu ilkelere sahip ama kamuoyuna hitap edemediği için bilinmeyen çok büyük bir kesim vardır…

 

Adalet ahlakın teminatıdır