İranlılar nükleer programın arkasında

Bügün İran’da başka bir dramatik gün olmaya ve Batı’da beslenen umutları güçlendirmeye gebe. 1979 devriminin 31. yıldönümünde, muhalefet liderleri giderek baskıcı hale gelen hükümetin nazikçe bastırmakta zorlandığı türden gösteriler planlıyor.

Reformcuların bir kez daha Besiç milisleriyle karşı karşıya gelişini izlerken, belki bu kez bir şekilde iyilerin kazanacağını ve yeni, liberal bir rejimle birlikte ‘İran sorunu’nun, bilhassa da bu hafta daha kötü hale gelen nükleer ihtilafın nihayet çözülebileceğini ummak cezbedici olacak.

Böyle umutlar besleyenler ne yazık ki kendini kandırıyor. Reformcular mucizevi biçimde iktidara gelse bile, bunun nükleer meseleye tesiri olmayacaktır. Bu konuda muhalefet lideri Mid Hüseyin Musavi en az Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad kadar katı. Sebebi, hem reformcuları hem de muhafazakârlarıyla İran halkının nükleer meselede son derece güçlü hislere sahip olması. Bu konuda zihnimizi ne kadar
erken berraklaştırırsak, sorunu çözme umutları da o kadar güçlenir.

Musavi akıllılık etti
Ahmedinecad İran’daki iktidar mücadelesini şu çerçeveye oturtmayı kolaylaştırdı: Nükleer silah sahibi olmaya kafayı takmış otoriter bağnazlar, onların karşısında da bizim gibi düşünen mantıklı ılımlılar. Bu kalıp birkaç ay önce kamuoyuna pek az aksettirilen bir darbe yedi.

Ekimde, Cenevre’deki müzakereciler nükleer sorunu en azından bir süre için yatıştırabilecek bir anlaşmaya vardı: İran düşük düzeyde zenginleştirilmiş uranyumunun çoğunu yüksek zenginleştirme için dışarıya gönderecek; bu uranyum silaha dönüştürülmeye elverişli olmayan, ama tıbbi kullanıma uygun şekilde zenginleştirilmiş halde İran’a geri gönderilecekti.

Derken, Ahmedinecad’ın anlaşmayı İran için ‘zafer’ olarak selamlamasının ardından, anlaşma sadece Tahran’daki bazı muhafazakârlarca değil, ‘ilerici’ Musavi tarafından da yerin dibine geçirildi. Anlaşma çöktü ve Ahmedinecad Musavi’nin tutumunun ne kadar akıllıca olduğunu fark etti. Bu hafta da mevzu bahis uranyumun İran’da zenginleştirileceğini gururla açıkladı.

Zamanlama gayet iyi. Bu gün yapılacak gösterilerin hemen öncesine denk gelen bu karar, Ahmedinecad’ın milliyetçilik bayrağını ele geçirme ve aslında Musavi’yi anlaşmayı herkesten önce sabote etmeye kalkışarak bizzat başlattığı oyunda alt etme çabası olabilir.

Her durumda, geçen hafta nükleer kartı oynamanın neden böylesine iyi bir politika olduğunu açıklayan bir rapor yayımlandı. Maryland Üniversitesi’ne bağlı Uluslararası Politik Yaklaşımlar Programı’nın (PIPA) son yıllarda İran’da yapılan çeşitli anketlerin bir analizi olan rapordaki belki de en iyi haber, İranlıların atom bombasına o kadar da meraklı olmaması. İranlılardan şu seçenekler arasında tercih yapmaları istenmiş: 1) nükleer silah ve nükleer enerji, 2) sadece nükleer enerji, 3) nükleer teknolojiye hayır.

Yüzde 55’i ve Musavi taraftarlarının yüzde 57’si iki numarayı seçerken, sadece yüzde 38’i ve Musavi yanlılarının da yüzde 37’si nükleer silah istemiş. Neredeyse kimsenin üçüncüyü seçmediğine de de dikkat edin. Yani hedefiniz İran’ı nükleer programından tamamen vazgeçirmekse, bir başka hedef bulmanızı tavsiye ederim.

Doğal zenginlikleri sayesinde enerji kaynaklarından yana bir sıkıntısı olmayan bir ülkede nükleer enerjiye niye bu kadar güçlü destek var? İran’ın nükleer programının tarihi uzun ve dolambaçlı; hükümetin nükleer silah üretmeye çalıştığı dönemler olduğu (muhtemelen bu dönem de dahil) muhakkak. Fakat halk nezdinde ayrı bir motivasyon gelişmiş durumda: Programın temsil ettiği teknolojik cüretten gurur duyuluyor.

Bu gurur, Batı’nın programı engelleme baskısı altında daha yoğun ve milliyetçi hale gelebilir. İranlıların büyük çoğunluğu mevcut yaptırımların ülkeye zarar verdiğini belirtse de, yüzde 86’sı (Musavi taraftarlarının da yüzde 78’i) ‘sonuçları ne olursa olsun nükleer faaliyetlerden vazgeçilmemesi’ gerektiğini söylüyor. Dış cezalandırmaya karşı bu direniş, yeni BM yaptırımlarının değişikliğe yol açmayabileceğini gösteriyor.

Peki PIPA raporu işleyebilecek bir anlaşmaya dair ne söylüyor? Yeni başlayanlar için söyleyelim: Cenevre anlaşması bozulmasaydı ve bize zaman kazandırsaydı bile, İran dışında uranyum zenginleştirilmesi uzun vadede kimseyi memnun etmeyecekti. İran’ın nükleer enerji programını uranyumu kendi başına zenginleştirmeden yürütmesi meselesi sorulduğunda, halkın sadece yüzde 31’i ve Musavi’cilerin yüzde 43’ü olumlu yanıt veriyor. Bu da Musavi’nin Cenevre anlaşmasını kınamasının ardındaki siyasi mantığı açıklıyor; birçok İranlı için zenginleştirmenin kendi topraklarında yapılması ciddi bir gurur meselesi. Bununla birlikte, zenginleştirmesiz bir nükleer program fikrini kesin olarak reddeden İranlılara (ki halkın yarısından biraz fazlası bunu reddediyor) şu soru da soruluyor: İran’a uranyum zenginleştirme izni verilse ama ‘uluslararası denetçilere bomba yapmadığını denetlemesi için nükleer tesislere sınırsız giriş’ sağlansa ne düşünürsünüz?

Çoğunluğu buna itirazı olmadığını belirtiyor. Bu iki soruya verilen yanıtların dağılımına baktığınızda sonuç iyi haber: İranlıların sadece küçük bir kesimi ülkenin uluslararası denetim olmadan uranyum zenginleştirebilmesinde ısrar ediyor.

Çözüm yine NPT’de
Bir bakıma bunlar pek bir şey ifade etmiyor. Zira İran’ın da taraf olduğu Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması’nın (NPT) arkasındaki fikir şu: Barışçı kullanımı garanti etme amaçlı denetimler karşılığı barışçı nükleer enerji kullanabilirsiniz. Ancak bu denetimler İran’da yetersiz oldu. Natanz reaktörü düzenli olarak denetleniyordu, derken Kum yakınında bir ikinci reaktör bulunduğu haberiyle sarsılıverdik.

Standart NPT denetlemelerinin yetersizliği artık yaygın biçimde kabul ediliyor, çünkü bu denetlemeler büyük ölçüde bir ülkenin bizzat kendisinin seçtiği tesislerde gerçekleştiriliyor. Denetçilere daha geniş özgürlük tanımaya yönelik çeşitli fikirler var ve en dikkat çekicisi de, NPT’ye bu konuda konulan ‘ek protokol’. Fakat ek protokol bir üye ülke onaylamadığı sürece geçerli değil ve İran da bugüne dek onaylamadı. Söz konusu durumu değiştirme fırsatını niye kullanmıyoruz? Özellikle de, niçin İran’a kamuoyunun köklü biçimde daha etkili denetimler ve ek protokolün onaylanması karşılığında kabul edeceği bir şey önermiyoruz? Bu fikir üzerinde düşünmeye değer.

Gereksiz yere vakit kaybediyoruz
İran bu anlaşmayı kesin kabul eder demiyorum fakat denemekten zarar gelmez. Böyle bir öneriye en yakın noktaya 2008’de gelinmişti. O dönemki öneriye göre, daha katı yaptırımlar devreye sokulacak fakat İran’ın ‘uluslararası toplumda nükleer programın barışçı olduğuna dair güven hasıl olmadıkça’ NPT uyarınca izin verilen uranyum zenginleştirme hakkı tanınmayacaktı. Bunun ortalama İranlı için anlamı şuydu: “ABD olur demedikçe olmaz.”

Bugünkü protestoların nükleer meseleyle bağlantısı sınırlı, fakat benim gözüm kulağım yine de İran’da olacak. İyi çocukları destekleyeceğim ve özgürlük güçleri olarak eninde sonunda kazanacaklarına inanıyorum. Fakat ortalama İranlı’nın bakışını dikkate almaya başlamak için iyi çocuklar kazanana dek beklersek, İran’daki iktidarın niteliğini yanlış anlamış, daha da önemlisi muhtemelen çok fazla beklemiş olacağız. (9 Şubat 2010)

Kaynak: Radikal