İran hakkında daha zeki seslerin yükselmesi vakti

Stephen Walt

Geçen Ocak ayında burada yazmaya başladığımda Obama'nın seçilmiş olmasının ve neo-muhafazakar dış politika yaklaşımının âşikar iflasının İran'la bir savaş ihtimalini yok etmediğine dair uyarıda bulunmuştum. O vakitlerde bana inanmadıysanız şayet, geçen Perşembe günü Alan Kuperman'ın New York Times'da yayınlanan savaş kışkırtıcısı tutarsız yazısı (op-ed) sizi, bunun üzerinden yeniden düşünmeye teşvik etmeli. Jim Lobe'un blogunda işaret ettiği üzere New York Times'ın bu metni yayınlamayı kabul etmiş olması, siyasetle ilgisi olmayan/apolitik bir hâdise değildir ve ardından gelecek bir Amerikan saldırısını meşrulaştırmaya ayarlı bir kamusal tartışmanın habericisi olabilir.


Kuperman makalesinin bazı özelliklerini kaydetmeye değer. İlki, zamanlaması. Times, savaşı savunan ve olağandışı denilecek uzunlukta (1.500 kelimelik) bir op-ed makaleyi normalde barış, anlayış ve ahenkle ilişkili bir tatilde, tam da Christmas arefesinde yayınlamayı niçin tercih etti? Ayrıca, insanların ana mecradaki haber kaynaklarına daha fazla ilgi ve dikkat gösterdikleri son günde yayınlandı. Yani makaledeki savlarını çürütecek mühim karşıt delillerin birkaç günlüğüne sahneye çıkmaması veya okunmaması anlamına geliyordu; Kuperman'ın makalesi okunmak üzere biraz daha uzun bir süre asılı kalacaktı.


İkinci bulmaca ise Kuperman'ın makalesindeki yeni bilgi veya savların yokluğu. Tahran'a gitmiş, dönmüş ve tanıklık yapıyor değil; makalede bilgi sızdırılması yoluyla atlatma haber yahut yeni bir analiz unsuru da yok ve Marc Lynch'in Foreign Policy'de kendisine ait blogda işaret ettiği üzere Kuperman'ın savaşın lehindeki savları ülkeyi Irak'a saldırtmak için kullanılmış o aynı paronaya'nın ve kendine aşırı güvenin ezberden sayılıp dökülmesinden ibaret.


Kuperman, İran nükleer tesislerine saldırmama kararının Çok Kötü Sonuçlara yol açacağını farzediyor (ama İran'ın Tel Aviv'i bombalayacağını iddia etmiyor hiç değilse) fakat saldırı düzenlememizin ciddi sonuçları olacağını ise hiç farzetmiyor. İran'ın orada zaten soruna yol açtığını söylerken İran'ın Lübnan, Irak veya Afganistan'da misillemede bulunabileceği ihtimalini önemsemiyor ve yeterince kışkırtıldıkları takdirde daha fazlasını yapabileceklerini gevrek gevrek gözardı ediyor.


Kuperman makalesinin üçüncü özelliği, teklif ettiği hareket tarzı ve ABD ulusal çıkarları arasında açık hiçbir bağın olmamasıdır. Birileri onu bombalamadığı takdirde İran'ın muhakkak bombayı elde edeceğini ve şayet bombayı elde ederse, Amerika için vahim sonuçları olacağını sorgusuz sualsiz kabul ediyor. İran'ın er ya da geç bombayı elde edeceğini farzetsek bile – kesin olmaktan hala çok uzaktır – böylelikle İsrail, Pakistan ve Hindistan saflarına katılmış olacaktır, ki bu olayın önleyici bir savaşı haklı kılacak şekilde ABD'ye niçin vahim bir tehdit oluşturacağı belli değildir.


İran, nükleer silahını bize karşı yahut Amerika'nın yakın müttefiklerine karşı kullanabilecek mi? Yıkıcı bir misilleme tecrübesi yaşamak istiyorlarsa....İran, ABD'ye hatta İsrail ve S. Arabistan gibi ülkelere şantaj yapabilir mi? Hayır, tehdit muteber olmayacak çünkü tehdidi icra etmek intihara denktir. Teröriste bomba verebilirler mi? Teoride evet, ama liderler ciddi riskler içerisinde milyarlarca Riyal harcayarak caydırıcılık elde edecekler ve sonra onu ABD veya diğerlerinin büyük bir misillemesini tetikleyecek şekilde kullabilecek türden gamsız kedersiz bir üçüncü tarafa teslim edecekler Öyle mi?


Sovyetler Birliği'nin elinde onbinlerce nükleer silah bulunduğunu ve bu silahları acımasız adamların yönettiğini ve bize, müttefiklerimize veya elinde nükleer silah bulunmayan çeşitli hasımlarına bile asla şantaj yapmadıklarını hatırlayın. Mao Zedong da aynı şekilde insan hayatına kayıtsızdı ve nükleer savaşa dair bir dizi kavgacı beyanlar vermişti fakat 1964'te bombayı elde ettikten sonra Çin ne daha fazla saldırganlaştı ne de nüfuzu arttı. Ne zaman herhangi bir devlet nükleer silah edinse, nükleer silahların yayılmasına karşı çıkan şahinler vahim durum tahminleri sunup dururlar; neyse ki kötümser tahminlerinin tümü de fiilen yanlış olduklarını ispatlamıştır.


Önleyici savaş savunucularının pek çoğu gibi Kuperman da bize saldırmamış ve saldırmak istediğine dair işaretler vermeyen bir ülkeye saldırmayı haklı kılmak için mantıksız kabus senaryolarına başvuruyor. Her ne kadar İran gerçekten istiyorsa, askeri saldırının onu nükleer silahı edinmekten engellemeyeceğini itiraf ediyorsa da İran'ı bombalamanın bizi daha iyi bir duruma getireceğine kendisini bir şekilde ikna etmiş. Müthiş merak ediyorum, İran'ı bombalamak bizi orada daha mı sevdirecek veya İran'ın işe yarar bir caydırıcılık edinme arzusunu mu azaltacak?


Son olarak, Kuperman'ın neyi savunduğu hakkında açık konuşalım. Saldırı ne kadar dikkatli ve hedef gözeterek düzenlenirse düzenlensin, İran'a yapılacak bir hava saldırısı masum siviller dâhil kaydadeğer sayıda İranlının ölümüne sebep olacaktır (muhtemelen içlerinden bazıları mevcut rejimin muhalifi olacaktır). Kısacası, Kuperman, Amerikan hükümetinin bir başka ülkede masum sivilleri öldürmesine OKEY diyor, o ülkenin en yüksek yakıt çevrimine ulaşmasını engellemek adına. (üstelik Nükleer Silahların Yayılmasını Engelleme Anlaşması çerçevesinde İran'ın buna hakkı varken).


Saygın entelektüeller önde gelen basın organlarının sayfalarında bu tür şeyler söyleyebilirken, dünyanın pek çok yerinde özellikle de (Glenn Greenwald'ın ifadesiyle) Amerikan kargısının keskin ucunu hisseden bölgelerde Amerika'dan niçin hoşlanılmadığına gerçekten hayret mi ediyoruz?


İyi haber şu ki Kuperman'ın makalesi blog dünyasında geriye püskürten kıymetli bir itki üretti: Yukarıdaki makaleye ilave olarak, Helena Cobban, FP'den Daniel Drezner, Richard Silverstein ve Matt Duss'un zekice kaleme alınmış mukabil yazılarını görün. Fakat korkarım ki bu savaş alttan alta ilerliyor ve Başkan Obama'nın durdurak bilmeyen can sıkıcı şahin taraftarlığına karşı durma kabiliyetine itimadımı kaybettim özellikle de Times gibi bir yayın organına dek varmasından ve Beltway'in sağduyusunda hâleler oluşturmasından dolayı.


Amerikan medyasının Irak savaşına giden yolda matem tutulası performansına bakınca, skor tutmanın vakti gelmiştir. Times'ın op-ed sayfalarında kimin yazılarının yayınlandığını (Washington Post ve Wall Street Journal'dan zaten umut yok) ve haber olarak nelerin verildiğini kayda alın. Hangi düşünce kuruluşunun, lobinin, bilgenin savaş tamtamları çaldığına dikkat edin ve Saddam'ın devrilmesi kararında hangi duruşu sergilediklerini kendinize hatırlatın. Obama yönetimi içerisindeki yetkililerin "kinetik eylemi" (veya diğer örtmece tabirleri) savunma emârelerine karşı tetikte olun. Ve tüm bunları yaparken kendinize eskimez, evlâdiyelik şu soruyu sorun: cui bono? (bundan kim kâr elde ediyor?)


Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı