Anayasa Mahkemesi'nin türbanı serbest bırakmak amacıyla yapılan anayasa değişikliklerini iptal etmesi, hükümet yanlısı kesimlerce "yargı darbesi", "yargıçlar demokrasisi" gibi ifadelerle eleştirildi.
Konu aynı kesimlerce "demokrasi yanlıları ile demokrasi karşıtları" arasındaki mücadele olarak sunuldu. Hatta, kararı "savaş ilanı"na kadar götüren aşırı yorumlar yapıldı.
Bu ifadeler hem "yargı" hem "demokrasi" karşısında yakışıksız ifadelerdir. Anayasa Mahkemesi, anayasal bir kurum olarak görevini yapmıştır. Anayasa Mahkemesi'nin temel işlevi Anayasa'yı korumaktır. Yüksek Mahkeme'nin verdiği son iptal kararı da bu mahiyettedir.
Kararı eleştirenlerin, konuyu, "demokrasi yanlıları ve karşıtları" diye sunmaları bir aldatmacadır. Mahkemeye konu olan değişiklikler, "laiklik ve laiklik karşıtlığı" olarak tanımlanabilir. Laiklik olmadan demokrasi olmaz. Bu nedenle demokrasiyi öne çıkarma gayretleri, demokrasinin olanaklarıyla laikliği geçersiz kılmaya yöneliktir. Anayasa Mahkemesi, buna izin vermemiş ve anayasayı koruyarak sadece laikliği değil demokrasiyi de korumuştur.
Teziç'in tezi
Anayasa'nın değiştirilmez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez hükümlerini dolaylı yoldan da olsa değiştirmeyi amaçlayan düzenlemelerin iptal edilebileceğini ilk söyleyen eski YÖK Başkanı, anayasa hukukçusu Prof. Dr. Erdoğan Teziç'ti. Teziç, Anayasa Mahkemesi'nin daha önce benzeri kararlar aldığını da anımsatmış, bu nedenle eleştiri oklarına hedef olmuştu. Anayasa Mahkemesi'nin son kararı, Prof. Dr. Teziç'in haklı olduğunu kanıtladı.
Teziç'in görüşlerini, 25.1.2008 ve 9.2.2008 tarihlerinde bu köşeden yansıtmıştım.
Prof. Dr. Teziç, başka bir maddeyi değiştirerek dolaylı yoldan 2. maddeyi etkisiz kılacak girişimlerin, "Anayasa'ya karşı hile" sayılacağını ve iptal gerekçesi oluşturacağını da vurgulamıştı. Teziç'in bu öngörüsü doğru çıktı.
Ayrıca Teziç, Anayasa Mahkemesi'nin 1975/87 sayılı kararıyla değiştirilmesi teklif daha edilemeyecek maddelere ilişkin bir anayasa değişikliğini iptal ettiğini de anımsatmıştı. Yüksek Mahkeme'nin, bu kararıyla, "şekilden giderek esasa da temas ettiğini" özellikle vurgulamıştı. "Değiştirilmesi teklif edilemez" hükmünün bir şekil şartı olduğunu, bu maddeleri doğrudan veya dolaylı olarak değiştirecek düzenlemeleri Anayasa Mahkemesi'nin şekilden hareketle esasa dokunarak inceleyebileceğini ve iptal kararı alabileceğini de dile getirmişti. Nitekim Yüksek Mahkeme bu yolu izleyerek iptal kararı verdi.
'Hukuk mecrasına sokar'
Prof. Dr. Teziç'le dün son iptal kararını konuştum. Teziç, bu kararla Anayasa Mahkemesi'nin yeni bir içtihat oluşturmadığını söyledi. Daha önce anımsattığı 1975/87 ve 1977/117 ve 1977/4 sayılı kararlarıyla oluşturduğu içtihadına süreklilik kazandırdığını söyledi. Teziç, üzerinde düşünülmesi gereken şu yorumu yaptı:
"Konu Anayasa Mahkemesi'nin kararıyla çözülmüştür. Türban konusu üzerinde tereddüt edilmeyecek hukuki bir zemine oturmuştur. Demokrasi ve hukuk içinde bir karar alınmıştır. Hukuk her olayı su gibi kendi mecrasına sokar. Hukuka güvenmek gerekir. Sorunun hukuk içinde sonuçlandırılması, rahatsız edici müdahalelere her zaman tercih edilir, edilmelidir. Şimdi yapılması gereken şey, her kişi ve kurumun saygı duymanın ötesinde bu kararla bağlı olduğunu unutmadan hareket etmesidir. Siyasi iktidar laiklikle bağdaşmayan düzenlemeler yapmak konusundaki ısrarından vazgeçmeli, olayı hukuka karşı bir direniş, siyasi meydan okumaya dönüştürmemelidir."
Kaynak: Milliyet