Kendisini tutuklayacak olan mahkemeye anlattığı hayat hikayesi özetine ve bazı köşe yazarlarımızın yazdıklarına bakacak olursanız, meslek hayatı başarıdan başarıya koşmakla geçmiş sanabilirsiniz.
Kendisini tutuklayacak olan mahkemeye anlattığı hayat hikayesi özetine ve bazı köşe yazarlarımızın yazdıklarına bakacak olursanız, meslek hayatı başarıdan başarıya koşmakla geçmiş sanabilirsiniz.
Ama öyle değil. Kendisi sayısız soruşturmadan geçmiş, 'kurdum' diye öğündüğü polis birimine katılan her üç memurdan biri disiplinsizlik nedeniyle o birimden atılmış. Kurulan birim, 'Bin operasyon' yapmış, yargısız infaz iddialarıyla onlarca kez mahkemeye düşmüş, görev yaptığı Doğu ve Güneydoğu illerinde şehir merkezlerinde yarattığı terörle anılmış.
Kendisi hep karanlıkta kalmış, gücün karanlık tarafını tercih etmiş, eski suçlularla, açıkça mafya olanlarla ilişki kurmaktan çekinmemiş, birlikte iş yapmış, şehir ortasından adam kaçırmış, adamın cesedi bile bulunamamış.
Daha çok sayabilirim İbrahim Şahin adının bende ve Türkiye'de yarattığı izlenime ait kimi detayları ama gerek yok.
Ve o İbrahim Şahin, cezasının Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından ve artık tartışmalı olması gereken bir rapora göre affedilmesini fırsat bilip köşesine çekilmemiş, hala kendini karanlıklar prensi kabul ediyor olmalı, Sıvas'ta kendi halinde yaşayan son 25 Ermeni ailesini de oradan kaçırmak için bir hayli karanlık bir tezgahın içine giriyor.
Başka ne yapıyor? Üç yüz kişilik bir 'özel ordu' kurma arayışı içinde.
Neredeyse suçüstü olup yakalanınca bahanesi hazır: Devletime hizmet ediyordum, diyor.
Kim talep etmiş bu hizmeti? Ona göre iki tane general. Ama Genelkurmay, generallerle İbrahim Şahin arasındaki bu ilişkiyi yalanlıyor.
Ben Genelkurmay'a inanıyorum. İbrahim Şahin, ilk sefer nasıl kurtulduysa aynı şekilde kurtulmak için plan yapıyor. Kendince hedef büyütüyor önce, ardından eskisi gibi pazarlık yapabileceğini sanıyor.
Bu taktik de yabancı değil. İbrahim Şahin'in yakın adamları Ömer Lütfi Topal cinayeti nedeniyle sorguya alındıklarında aynı şeyi yapmışlar, hedef büyüterek kurtulma çaresi aramışlar, hem her şeyi itiraf edip hem de araya onlarca yalanı sıkıştırmışlardı.
İbrahim Şahin, kendi adamlarının sorgulandığını duyar duymaz onları İstanbul Emniyeti'nden aldırmış, kurtarmıştı!
Ama şimdi durum değişti. Türkiye, Susurluk döneminin Türkiye'si değil. O zaman, İstanbul'un Emniyet Müdürü bir suçun soruşturmasını kendi kafasına göre yapıyordu, savcıların polisin kimi içeri alıp sorguladığından haberi bile yoktu. Zaten o sayede özel timcileri kurtarabildi İbrahim Şahin. Bugünse her şeyi savcı yapıyor, her şey kayda giriyor, her şey soruşturma evrakına dahil ediliyor.
'Kroki benim değil, zaten yazı da benim el yazım değil' diyormuş Şahin. Belki de söylediği doğrudur ama durum değişmiyor: O kroki, onun bilgisayarına nasıl geldi, kim gönderdi, krokinin bulunduğu klasörleri kim şifreledi?
Biliyorsunuz, krokide gösterilen yerden otuz çeşit bomba çıktı. Çıkanlar arasında 'law' silahı da. Bu silahla daha önce DHKP-C İstanbul Emniyeti'ne saldırmaya kalkmıştı. İbrahim Şahin'in özel timlerinin 'bin operasyonu'nun çoğu da bu örgüte yönelikti. Sakın toprağın altından çıkan iki 'law' silahı o operasyonlarda ele geçirilmiş ama kayıt dışı tutulmuş malzemeden olmasın?
Ergenekon savcıları turnayı gözünden vurmuşa benziyor.
Radikal