Hükümetin altı ıslak!

Bizim orada henüz emeklemeye veya yeni yürümeye başlayan bir çocuk, bir anda annesinden köşe bucak kaçıyorsa veya yüzyüze geldiğinde başını önüne eğiyorsa "bunun altı ıslak" derler. Yani altına yapmış utanıyor.

Günlerdir gündemdeki yerini koruyan mayın temizleme işinde hükümetin içine düştüğü durum biraz buna benziyor. Muhalif veya yandaş olsun, medyada herkesin üzerine neredeyse ittifak ettiği nokta şu: Hükümet, birşeyler karşılığında birilerine söz vermiş, mayınları onlara temizletecek, bunun karşılığında da, 380 m eninde 510 (veya 540) km. uzunluğundaki geniş bir araziyi 44 yıllığına bu işi yapan firmeye verecek. Bu firmanın öncelikle ve açık kimliğiyle İsrail'li bir firma olduğu kimsenin meçhulu değil. Konuyla ilgilenen uzmanlar, dünyada bu işi yapabilen 20 civarında şirket olduğunu, bunların tümünün de doğrudan veya dolaylı İsrail'le ilişkili olduğunu söylüyorlar. Bu durumda mayın temizleme işini üstlenecek bir firmanın "yabancı" olması durumunda her hülkarda İsrail işin içinde olacak.

Pekiyi, mutlaka harici bir firma olmadan söz konusu mayınlar temizlenemez mi? Hakikaten ortada zihinleri meşgul eden bir istifham var. TSK, elindeki imkanlarla bu mayınları temizleyemez mi? Bu soruya hayır cevabını verenler, sıklıkla mayın döşenmiş yollardan geçip hayatını kaybeden askerleri örnek gösteriyorlar.

Sahiden, bu askerlerin geçtiği güzergahta mayın olduğu bilinmiyor mu? PKK bu işlek yollara ne zaman mayın döşüyor? Ordunun elinde döşenen mayınları sökmeye yetecek imkan yok mu? Ben bu soruların cevabını bilemiyorum. Ama her hafta birkaç askerin şehit olması herkesin canına tak etmeye başladı.

Eğer Genelkurmay'ın elinde bu imkan yoksa durum vahim demektir, elbette Suriye sınırındaki mayınları biz temizleyemeyiz.

Ama farklı bilgiler ve iddialar da var:

1956 yılında bu bölgeye ilk mayınları yerleştiren, Diyarbakır'daki 7. Kolordu İstihkâm Tabur Komutanı Kemal Güner, Zaman'dan konuştuğu İbrahim Balta'ya "döşenen her bir mayının krokisi var" diyor. Bu krokiler 7'nci Kolordu'nun arşivinde bulunuyormuş. "Ordumuz buna muktedirdir. Görevden kaçmasınlar, sırtlarındaki görevi yıkmasınlar" diyor.

80 yaşındaki eski asker: "Genelkurmay başkanımıza tahmin ediyorum doğru dürüst anlatılmamış bu. Benim yüreğim yanıyor. Yazık. Şimdi 80 yaşındayım; ama bana beş altı tabur verseler bunu bir mevsimde temizler, teslim ederim. Bu kadar basit. Bunu gözde büyütecek bir şey yok. Vazifesi mayın döşemek ve mayın bulmak olan istihkâm taburlarımız varken, bunları başkasına temizletmek ayıptır, yazıktır, günahtır. Niye fakir köylümüze verilmesin de Yahudi'ye verilsin ya da başkasına verilsin? Hem de 44 seneliğine. (Zaman, 27 mayıs 2009)"

Emekli asker Kemal Güner'in söyledikleri kuşkuları iyice arttırdı. Şimdi hükümet, "yeni bir formül" arayışında.

Yine Zaman'dan Ömer Şahin'inin haberine göre; AK Parti kurmayları, Milli Savunma ve Maliye Bakanlığı bürokratlarının üzerinde çalıştığı değişiklik taslağında mayın temizlemede öncelik "hizmet alımı" yöntemine veriliyor. Bu olmazsa devreye Genelkurmay ve Milli Savunma Bakanlığı girecek. Tasarıda yapılacak değişiklikle askerin işaret ettiği NATO'ya bağlı NAMSA'nın mayın temizliğine girmesinin yolu da açılacak. Eğer Maliye Bakanlığı hizmet alımı ihalesini, Milli Savunma Bakanlığı ve Genelkurmay da NAMSA veya başka firmalara mayınları temizletemezse son çare olarak 'yap-işlet-devret' modeli gündeme gelecek. Mayınlı arazi, temizleyen şirkete tarımsal amaçlı olarak verilecek. İhalede, en düşük süreyi veren firma tercih sebebi olacak. Bu çerçevede 44 yıllık sürenin tasarıda kalsa bile kullanım hakkının 10 yıla kadar inebileceği belirtiliyor (Zaman, 31 Mayıs 2009).

Ortada kedi-fare oyunu var sanki. Hükümet temizleme işleminin çok pahalı olduğunu sürerken, bu sefer Milli Savunma Bakanlığı'na bağlı Savunma Sanayii Müsteşarlığı (SSM), sınırdaki mayınları temizleyebileceğini bildirdi. Fonda yaklaşık 3 milyar doları olduğu öğrenilen SSM'nin 750 milyon TL'ye mayınları çıkarabileceğini iktidar kanadına ilettiği öğrenildi. NATO'ya bağlı NAMSA'nın istediği rakam ise 1,5 milyar doları buluyor. Hükümet adına konuşanlar ise, bu teklif konusunda görüş beyan etmekten kaçınıyorlar.

Bütün bunlardan, hükümetin altının ıslak olduğu sonucu çıkıyor. İki ucu pis bir değnek. Bir yandan kamuoyunun baskısı diğer yandan ne olduğunu bilemediğimiz noktalar. Ancak yavaş yavaş gün yüzüne çıkan bilgi ve haberlerden ortada son derece ciddi ve bölgenin geleceği açısından vahim bir durum olduğu anlaşılıyor. Bu konuyu da haftaya ele almaya çalışacağız.