Hicretin selamını aldık mı?

İzahtan vareste haller içindeyiz. İman ettiğimiz “Kitap” ile halimizin irtibatı mümkün değil. Düşmanın yetmediği yerde, devreye giren cahiliye etkenleriyle birbirimize kıyasıya saldırıyoruz.

“Müslümanı Müslümana kırdırma” projesinde, gönüllü rol üstlenmiş durumdayız. Hafıza kaybı, bilinç bulanıklığı, geçmişle irtibatı koparmak ve en acısı; Kitaba amelleri onaylatma ihtiyacı duymamak.

Halimiz hal değil!

Söz başka yönde, eylem bir başka beldeye ait. Kendimizi rahmetin dışında, yoksunluk çölünde konuşlandırmış durumdayız ve alabildiğine silahlıyız. Öfkemiz, mezhebimiz, etnik kimliğimiz, egemenlik tutkumuz, toprak açlığımız dinimizin önüne geçmiş.

Boydan boya sessizlik...

Koca bir İslam coğrafyasından umut yüklenmiş güçlü bir sada belirmiyor. Üstelik yanlışından rücu eden de yok. Cahiliye eylemlerinde kararlılıkla ilerleme kaydediliyor. Öte yandan aylar, mevsimler, uyarı yüklü çağrılarıyla araya girip sarsmak istiyor hepimizi.

Uyarının adı ramazan, bayram, kurban, Kadir gecesi, Muharrem oluyor…

Karamsarlığın en koyu yerinde bile, tek bir Müslümanla yeniden dünyanın ihyasının mümkün olabileceğine olan inanç tazeleniyor.

Evet, “tek” Müslüman…

Kitabı allerjisiz, önyargısız kucaklamış ve imanı amelden ayırmadan, korku ve ümit sarkacında önce duaya duran, dini, cahiliye kirlerinden arındırarak kavrayan biri, birileri, hayır üzere yarışan topluluk beklentisi olmasa, yaşamanın anlamı da zail olur.

Hicri yılbaşının sessiz meramını anlamaya durduğumuzda, hikmet yüklü uyarılar ve örnekliklerle yüzleşme fırsatı elde ederiz.

Akla ilk gelen soru; saadet asrında nice önemli günler ve zaferler varken, niye bir göç olayı, zamanın adlandırılmasında mihenk olmuştur?

Hicret, Mekke ortamında kademe kademe yetişen, fırınlanan müminlerin, kişisel boyuttan toplumsallığa geçmesini de ihata eder. Tedricen, iman ayetleriyle aklını, kalbini yıkayıp arındıran sahabenin eylemle sınanması, aslında kardeşlik sınavındaki yeterliliğini de göstermektedir. Aileden, akrabadan ve komşulardan oluşan bütün müşrik yakınları terk etmek ve hiç tanımadıkları, ama aynı inançla kardeş kılınan insanlarla kucaklaşıp yeni ve asırları besleyecek bir hayatın inşasına koyulmak...

Hiç tanımadıkları insanlarla aynı evi, bahçeyi ve lokmayı bölmek, paylaşmak…

Günümüzde, çözümün kardeşlikte olduğu söylenirken, hafife alanların kulakları çınlasın. Müminlerin kıvama erişi, devlete kavuşması ve Mekke’yi hak edişleri hicretle mümkün olmuştur. Her şeyden; maldan, mülkten, geçmişten, eşten, evlattan vaz geçip imanın gereğini yerine getirme bilinci, muhacirin payına düşen. Ensar, bütün imkanlarını kardeşi için seferber edip ince nezaket ve azami dikkatle, hizmette kusur etmeme çabasıyla sürece dahil oluyor.

Allah (cc) için terk ve yine O’nun rızası için özveri.

İki büyük erdem kapısı. Devleti hak ediş eylemi.

Hicretin insan eğitiminde derin etkileri, estetik bir yaklaşımı söz konusudur. Sahabeyi kıvama getiren, bu bir yıllık hayat okulunun, irfan yüklü boyutunun önemli farklı açılımları mevcuttur. Bütün yönleriyle hicret ele alındığında, takvime başlangıç olmasının ne derece anlamlı olduğu açığa çıkar.

Hicret, karanlıktan aydınlığa çıkışın ifadesidir.

Hicret, kirli şirk ortamından uzaklaşıp, adalet yurdunu inşa etmek için yollara düşmektir.

Hicret, imanı aşkla yüklenenlerin, bunu fiilleriyle ortaya koyma ve örnek olarak, zamana ilham vermeleridir.

Hicret, kötüden, kötülükten uzaklaşıp ilmek ilmek esenlik yurdunun sancağını örmektir.

Küresel dünyada göç edilecek temiz bir mekan bulmak da zor, hicretin ruhunu giyinmiş mümin olmak da…

Hicretle hasıl olan eylemlerin, bir hikmetle neticelendiği gerçeğinden hareketle, günümüzde de hicret eğitiminin sonuçları üzerinden kendimize ders çıkarabiliriz. Böylece düşük profilli hayattan, değerle yoğrulan bir zaman dilimine geçme imkanı hasıl olabilir.

Öte yandan, Hz. Peygamber ve Müslümanlarla şereflenen Medine, büyük bir hamle ile cazibe merkezi haline geldi.

Hz. Peygamberin Medine Vesikası önerisi, barışı esas alan, birarada yaşama projesi olarak, herkesin huzuruna delalet etmekteydi. Düşmanca tutum içinde, farklı din ve etnik kökenli grupların korkulu düzlemini, anlamlı ilişkilere raci kılan Medine Vesikası, İslam Medeniyetinin kuşatıcı tavrına, farklılıklarla yaşama becerisine referansla çağdan çağa intikal etmiştir.

Müslümanın kıvama gelmesiyle takviminin başlaması, hayli ilginç bir durumdur. Zamana ve mekana sahiplik yapabilecek, hayata yansıyan değerleri devreye alabilecek olgunluk ve özveri kalitesi, bugünkü durumumuza ait önemli uyarılar barındırmaktadır.

Günümüzdeki İslam dünyasının genel durumu, insan kalitesi hicret ortamıyla karşılaştırıldığında nerede duruyor?

Bu soruyu sormadan, üzerinde düşünüp dersler çıkarmadan, kardeşliğin büyük bir hukuka denk geldiğini anlayamayız.